30 Haziran 2018 Cumartesi

2. MUKTEDİRLERLE DANS "CARGILL" - Yazarı (Author): İHSAN BÖLÜK (Turkish Author) - "Cargill'in Bursa Orhangazi fabrikasına karşı yürütülen 20 yıllık hukuk mücadelesinin öyküsü MUKTEDİRLERLE DANS: CARGILL İhsan BOLUK"

MUKTEDİRLERLE DANS: (2. BÖLÜM)

CARGILL
Yazarı (Author): İHSAN BÖLÜK (Turkish Author)
Cevap ve yorumlarınız için: ihsan.boluk@gmail.com
Bu eserin yazılı ilk basımı Bursa Barosu tarafından yapılıp, Bursa Barosu Dergisi eki olarak ücretsiz dağıtılmıştır. 
Kaynak gösterilerek kısa alıntılar yapılabilir.
İHSAN BÖLÜK KİMDİR?
İhsan Bölük, 1966 Orhangazi Narlıca doğumlu... 1980 öncesinde Gemlik Körfez Gazetesi'nde "çocuk işçi" olarak "mürettip"liğe başladı. Bu gazetenin ve Bursa Hakimiyet'in Gemlik muhabirliğini yürüttü. 1984 yılında Bursa Hakimiyet'in merkezinde çalışmaya başlayan Bölük, ağırlıklı olarak belediye ve politika olmak üzere çeşitli alanlarda muhabirlik yaptı. Liseyi dışarıdan bitirdi, 1992 yılında sarı basın kartı sahibi oldu.
Sırasıyla Cumhuriyet Gazetesi Bursa Bürosu'nda muhabir, Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde haber müdürü, Bursa Olay Televizyonu'nda istihbarat şefi olarak görev yaptı. 2000 yılında tekrar Bursa Hakimiyet'e döndü ve yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. 2004 yılında Bursa Haber Ajansı Genel Yayın Müdürü oldu. Bursa Hakimiyet, AS TV ve Radyo S'i bünyesinde bulunduran Medya S'in haber koordinatörlüğünü yaptı. 2002 yılından itibaren köşe yazarlığına başladı. Ekim 2007'de sürekli basın kartı sahibi, 2009 yılında da emekli oldu. 2007-2011 yılları arasında Bursa Meydan Gazetesi„nde haftada beş gün yazdı. Yaklaşık 4 yıl boyunca Bursa Barosu, 6 yıl da kısa adı Marmarabirlik olan Marmara Zeytin Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin basın danışmanlığını yürüttü. 2011- 2012'de Yeni Dönem Gazetesi, Mayıs 2012'den Ekim 2013'e kadar Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde yazdı. 2013-14'te debir yıl Bursa Haber Gazetesi'nde yazdı. 1 Mayıs 2015 tarihi itibariyle,kuruluşunda görev aldığı bursa.com'un genel yayın yönetmenliğini bir yıl sürdürdü. Bursa Gazeteciler Cemiyeti'nde iki dönem yönetim kurulu sayman üyeliği yapan Bölük, 2016 Ekim ayından itibaren Bursa Barosu'nda tam zamanlı çalışmaya başladı. İhsan Bölük evli, bir çocuk babası.
BAŞKANDAN
4276 Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun'un çıkış tarihi 18 Temmuz 1997'dir. Bu kanunun her bir maddesi ayrı ayrı barolar dahil tüm akademik meslek odalarını "kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamaz" şeklinde sınırlamıştır. Bu kanuna neden gerek duyulduğunu, elinizde bulunan kitap çok net bir şekilde anlatmaktadır.
Oysa, Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesine göre Barolar, "hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak"la da görevlidir. Sağlıklı bir çevre ve kentte yaşamak da insan hakkı olduğuna göre Bursa Barosu, kanun hükmüne uymuştur, uymaktadır ve uymaya da devam edecektir.
Elinizde bulunan çalışma, tam 20 yıllık bir hukuk mücadelesinin belgelere dayalı öyküsüdür.
65 ülkede tesisi bulunan Amerikan gıda firması Cargill'e, Bursa'nın Orhangazi İlçesi'nde İznik Gölü'ne 6 kilometre mesafede birinci sınıf tarım arazisi üzerinde hukuksuz bir şekilde fabrika kurmasına izin veren idareye karşı yürütülen bu amansız mücadelenin öncüsü Bursa Barosu'dur.
Bu tavır, Bursa Barosu Çevre Komisyonu öncülüğünde akademik meslek odalarının açtığı davalara muhatap olanların dediği gibi "istemezuk" mantığı değildir. Bu tavır, kanun hükmü olmasa bile hukuku üstün kılmaya and içmiş avukatları çatısı altında toplayan baroların, topluma ve ülkeye karşı sorumluluğudur.
Bursa Barosu ülkemizin kalkınması, gelişmesi için öncelikle hukukun üstün kılınması gerektiğini savunmaktadır. Sermayenin ne yerlisine, ne yabancısına karşıdır. Karşı olduğu, sermayenin çıkarları için hukuku ve bağımsızlık ilkesini, Atatürk Türkiyesi'nin onurunu ayaklar altına alanlardır.
Kaldı ki Cargill örneğinde yaşanan hukuk katliamı, Amerikan şirketinin değil, birinci sınıf tarım toprağını o şirketin ayağına seren, yetmezmiş gibi defalarca özel kanun çıkaran teslimiyetçi siyasi iktidarların eseridir.
Bursa Barosu'nun hukuksuzluklarla mücadelesi devam edecektir. Hukuksuzluğu yaratan kim olursa olsun...
Bu vesileyle, hem dava süreçlerinde emeği geçen Çevre Komisyonu'nun tüm başkan ve üyelerine, meslektaşlarımıza, bu çalışmada emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Av. Gürkan ALTUN
Bursa Barosu Başkanı
Yanıyorum memleketimin haline
Galata Köprüsü'nde karalıyorum bu satırları. Başlığımız, Memleketimden İnsan Manzaraları. Nazım değilim ki!
Memleket hasretiyle yanmıyorum ki! Yanıyor olsam, toprağının kokusunu,
fabrikalarının makine şakırtısını özlemiş olsam, destan çıkarırım yan masada oturan, İstanbul'a mal çekmiş kamyoncuların muhabbetinden. Pancardan bahsediyor Anadolu kavruğu üç adam. Bir de,
pancar kooperatifindeki koltuk mücadelesinden. Kamyon şoförlüğünden ötürü şehirgörmüşlüklerinin şımarıklığıolsa gerek gürültülü konuşmalarının nedeni.
Köprüyü, neredeyse üstünden geçen araçlar kadar titretiyorlar. Bira içiyorlar Boğaz'a karşı.
Biralarının köpüğü, gemilerin tornistanıyla oluşan köpükle yarışıyor. Şişmanlıktan vücudu gönye tutmayan, gömleğinin etekleri darmadağın, kirli beyaz iç çamaşırları görünen adam telefonunu çıkarıyor. Kamerasıyla fotoğraf çekecek. Belli ki "fesbuk"a koyacak! Sıska olanı sakınıyor:
"Çekme la! Garıyla gavga mı ettircen beni bu saatten sona!" Gavga!
İşte anahtar kelime bu, üç kavruğun muhabbetinde. Herkesin kavgası kendi ölçeğinde. Üç kavruk,
pancar kooperatifinin nakliye işini kaptırmama derdinde.
Oysa farkında değiller, yakında taşımaya pancar bulamayacaklar!
İktidarlar şeker gibi yasalar çıkarıp şeker sundular kapitalizmin son temsilcilerine!
Değiller farkında.
Bu değil mi zaten düzenin istediği!
Bir koltuğu koy ortaya, dövüşçü horozu gibi kapıştır insanları, kodamanlar toplasın parsayı... Nazım'a öykünerek dedim ya, memleket hasretinden yanmıyorum diye. Bakmayın siz bana, yanıyorum memleketimin haline.
02.09.2013 - 17.00 İstanbul
***
2. BÖLÜM/ DEVAM
"Çevre Ödülü"ne isyan açıklaması
Cargill olayının patlak verdiği günlerde Bursa'da oluşan birliktelikte yer alan ve bir Hollanda gezisinde ikna olan BUSİAD yöneticilerinin 2003 yılında Cargill'e "Çevre Ödülü" vermeleri, Bursa'daki sivil toplum örgütlerinin ateşini bir kez daha yükseltir.

BUSİAD'ın kurucu başkanı Doğan Ersöz'e atfedilen geleneksel ödüller verilir her yıl. Cargill'in çevre ödülünü de dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun verir. Haber, 10 Haziran 2003 tarihli yerel gazetelerin birinci sayfalarındadır. Bunun üzerine Bursa Akademik Odalar Birliği bir basın açıklaması yapar: ".kanunlara ve hukuka aykırı olarak devam eden, Bursa Valiliğince geçmişte verilen bir yıllık emisyon izni bitmiş olan bir işletmeye 'Çevre Ödülünün hangi kriterlere göre verildiği merak konusudur.

Ayrıca çevre dalında bu firmaya verilen ödül, ödül kelimesinin anlamını da bu olayda farklılaştırmaktadır. Bugün için yasal olarak faaliyetine devam etmesi mümkün olmayan bu firma yasallaştırılmak mı istenmektedir, teselli mi edilmektedir? Yoksa bu tür ödüllerle kamuoyu yanıltılarak 'bu tesis yasaldır' izlenimi mi verilmek istenmektedir? Ya da birileri vefa borçlarını mı ödemektedir?"

Bursa Akademik Odalar Birliği temsilcileri, dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Cargill'in yasal durumunu bilip bilmediği konusunda fikre sahip olmadıklarını ifade ederler. Basın açıklamasına şöyle devam edilir: "Sayın Bakan Ali Coşkun'un bilerek böyle bir ödül törenine katılması, çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu toprakları kirleterek ulusal kaynaklarımızı yok etme noktasında olan firmaya ödül vermesi mevcut iktidarın da bir önceki gibi çok uluslu sermayeye karşı teslimiyetinin bir sinyali midir? Yasaya aykırı durum ve oluşumların sivil toplum örgütleri tarafından desteklenmesi, bu konuda eleştirdikleri politikacıların benzer davranışlarından daha yanlış sonuçlara neden olabilir. Hukuka meydan okumak kim tarafından ve hangi amaçla yapılırsa yapılsın ciddi bir tehlikedir."

"Tek amaç hukuk ihlaliyle mücadele"
O tarihlerde davacılar adına bir açıklama da Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu'ndan gelir. Dava süreci özetlenir, Cargill ve idare aleyhine verilen kararlar hatırlatılır.Şöyle denir:

"Diliyoruz ki bu kararlardan sonra, (önce destek verip daha sonra Cargill yanında yer alan ve) bizleri yanlış bilgilendirmekle ve yabancı sermaye düşmanlığı ile suçlayan bazı kuruluş ve medya mensupları da verdiğimiz mücadelenin siyasi ve ideolojik değil, hukuki bir mücadele olduğunu ve haklı olduğumuzu artık anlamışlardır.

Davacılar olarak ne kimseyi yanlış bilgilendirdik ne de sanayileşmenin karşısında olduk. Ülkesini seven ve hukuka bağlı herkesin yapması gerekeni yaptık. Ülke kaynaklarının çok uluslu şirketlere peşkeş çekilmek istenmesine ve hukuk ihlallerine karşı koyduk. Ve bundan sonra da hukuk ihlallerinin karşısında olacağız."

Haziran ayının sonunda Bursa Akademik Odalar Birliği "Cargill Davası'nda saptırılmaya çalışılan gerçekler" başlıklı bir açıklama daha yapar. Yerel gazetelerde yayınlanan bir haberde Cargill yetkililerinin, "Cargill fabrikası hakkında Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararının Danıştay tarafından bozulduğunu ve hukuk sistemine her zaman tam olarak inandıklarını"söylediği hatırlatılır ve "Hukuki birçok yanlış içeren bu açıklama, kamuoyunu yanıltmak üzere bilinçli yapılmıştır" denir.

Ardından da yargı sürecindeki kararlar bir bir anlatılır. Ortadan kaldırılan bir mahkeme kararı olmadığı gibi, kararları uygulamayan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğu bildirilir ve açıklama şu cümlelerle bağlanır: "Cargill firması yetkililerinin bu tür açıklamaları ile gerçeklerin ve mahkeme kararlarının gizlenmesi mümkün değildir. Er ya da geç hukuk galip gelecek, fabrikanın yasa dışı faaliyetine dur denilecektir. Cargill firması yetkililerini hukuki ciddiyete ve gerçekleri ifade etmeye davet ediyoruz."

Hadi, Cargill yetkililerinin kamuoyunu yanıltmak için gazetelere demeçler vermesi anlaşılabilir ama bir bilim adamının "Konunun tarafımdan incelenerek görüş bildirmem istenmektedir" deyip, yargı kararlarını ters yüz ederek yorum yapması anlaşılabilir değildir.

İstanbul Teknik Üniversitesi emekli öğretim üyeleri arasında adı geçen, "Türk Şehir Planlama Hukukunun Dünü Bugünü 1985-2015"adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Yücel Ünal'ın, ortalığı karıştıran raporlarını önceki sayfalardan hatırlıyoruz.

Bursa Barosu, İTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Yücel Ünal'ın verdiği "teknik ve hukuki raporca ilgili İTÜ ve YÖK ile yaptığı yazışmalardan sonuç alamamıştı.

İşte o Yücel Ünal, 31 Temmuz 2003 tarihli bir raporla yine ortaya çıkar. Ünal'ın branşı şehir ve bölge planlamasıdır ama sözde hukuki raporlar düzenleyerek, yargı kararlarını eleştirir ve davaya yön vermeye çalışır.

Dava konusu emisyon ve deşarj izinlerinin, bu izinlerle ilişkisi olmayan bir plan değişikliği ve bunun iptali ile ilgili davaya dayandığını yazar. Planlama ve imarla ilgili işlem ve düzenlemeler incelendiğinde bu durumun açık seçik ortaya çıkacağını savunur.

Prof. Ünal, plan değişikliği iptali davası ile hiç ilişkisi bulunmadığını iddia ettiği deşarj ve emisyon izin belgelerinin iptali davası arasında ilişki kurulmasının anlaşılması mümkün olmayan ve hukuk mantığına ters düşen bir durum olduğunu savunur.

Bak postacı geliyor selam veriyor!
Çocukluğumuzda öğrendiğimiz ilk şarkılardan biridir, "Bak postacı geliyor selam veriyor, herkes ona bakıyor merak ediyor!" 2003 yılı Ağustos ayında Bursa Barosu Çevre Komisyonu başkan ve üyeleri meraktan çatlar adeta... Zira23 Haziran 2003 tarihinde Bursa Adliye Sarayı Postanesi'nden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile İçişleri Bakanlığı'na gönderilen suç duyurusu dosyalarının posta alındıları, 51 gün geçmiş olmasına karşın dönmemiştir. Cargill davacıları şüpheye düşer. Öyle ya, Cargill için devlet seferber edilmişken, yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkındaki suç duyurusu postalarının kaybolması da şaşırtmamalıdır.

Avukat Cumhur Özcan Bursa PTT Başmüdürlüğü'ne dilekçe yazar,Yargıtay ve İçişleri Bakanlığı'na gönderilen dosyaların posta alındılarının 51 gün geçmesine karşın dönmediğini belirterek şöyle der: "Her iki dosya alındısının birlikte dönmemiş olması ilginçtir. Dosyalarımızın özellikle kaybedildiği söylenmektedir. Dosyalarımızın akıbeti hakkında ivedi olarak bilgi verilmesini, dosyalar kayboldu ise sorumlular hakkında işlem yapılmasını, aksi takdirde sorumlular hakkında Ulaştırma Bakanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacağımızın bilinmesini..."

Yanıt neredeyse bir ay sonra gelir. Yanıtta, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen dosyanın 25 Haziran 2003'te evrak memuru Muharrem Erkol'a, İçişleri Bakanlığı'na ait gönderinin de aynı tarihte evrak şefi Enis Yavaş'a teslim edildiği bildirilir. ([102])

Böylece dosyaların ulaştığı öğrenilir ve bir şüphe ortadan kalkar. Peki, sonra ne olur?
Dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Bursa valileri Oğuz Kağan Köksal ile Ali Fuat Güven hakkındaki ihbar ve şikayetin işleme konulmamasını,Personel Genel Müdürlüğü'nün görüşü doğrultusunda onaylar. ([103]) Aksu'nun onayladığı belgede, o zamanki Vali Oğuz Kağan Köksal hakkında işlem yapılmamasının gerekçesi Bakanlar Kurulu Prensip Kararı'dır. Önceki Vali Ali Fuat Güven ile ilgili gerekçe de, Danıştay 6. Daire'nin kararı gereğiemisyon ve deşarj izinlerinin tamamen ortadan kalkmasıdır.

İçişleri Bakanlığı'nın sözkonusu yazısında Bakan Aksu'dan önceki onay, Müsteşar Vekili Şahabettin Harput'a aittir. Harput, daha sonra Bursa Valiliği'ne atanacaktır.

Ne tuhaf bir meslek!
Danıştay 6. Daire'nin,emisyon ve deşarj izin belgeleriyle ilgili İdareve Cargill aleyhine verdiği kararlara da itiraz edilir.Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin esastan ret kararının onanması istenir. Zira Danıştay,davacılar aleyhine verilen ret kararını bozmuştur. Cargill'in avukatı İbrahim Yaşar, Danıştay 6. Daire'nin bozma hükmünü, DİDDGK'nun imar planı değişikliği iptal kararına dayanarak verdiğini hatırlatır. Sonra da, plan değişikliği ile emisyon ve deşarj izin belgelerinin ayrı davaların konusu olduğunu söyleyip, temelinden hukuksuz olan işlemlerin mevzuata uygunluğunu savunmaya çalışır.

Yaşar, idari işlemlerin tesis edildikleri andaki planlama ve mevzuat hükümlerine uygunlukları açısından değerlendirildiklerini ifade eder ve "Şu anda, planlamaya ve mevzuata uygun 1/1000 ölçekli revize edilmiş bir plan, yapı izni, yapı kullanma izni ve bunlara dayalı olarak alınmış deşarj ve emisyon izin belgeleri mevcuttur" der.

Cargill aleyhinde dava açan avukatlar"Bu fabrika, sömürgeci Amerika'nın Türkiye'nin doğal kaynaklarını kullanmak için, çevreyi önemsemeksizin elinden geleni ardına koymayan bir zihniyete ait" derken, karşı tarafın avukatları ise "Müvekkil, Türkiye ekonomisine gerek tarımsal alanda ve gerekse istihdam açısından ciddi katkıda bulunan örnek gösterilecek bir kuruluştur. Tüm işlemleri yargı denetiminden geçmiş nadir kuruluşlardan biridir. Davacılar tarafından sürdürülen ve hakkın suiistimali olarak tavsif edilebilecek (nitelendirilebilecek) dava ve konuya açıklanan beyanlara rağmen, hukuka saygı yoluyla bugün yasallığı tartışılamaz bir işletme olarak faaliyetini sürdürmektedir" diyebiliyor.

"Cargill hukuksuz, yasadışı bir tesistir" diyen de avukat, "Yasallığı tartışılmaz bir işletme" diyen de. Peki, doğrusunu kim söyleyecek? Elbette yargıçlar.

Ancak Cargill davaları gösteriyor ki yargıçların da kafası karışmıştır iyice. Bursa Valiliği'nin karar düzeltme istemi dilekçesini yazan Avukat Zeki Şengür'ün iddiasıda bu yöndedir. Şengür, Danıştay'ın 20 Mart 2003 tarihinde, fabrikanın inşaat ruhsatının iptaline ilişkin idare mahkemesi kararını bozduğunu hatırlatır ve "Bu şartlar dahilinde yasal bir inşaat ruhsatı ile inşa edilen fabrikanın emisyon ve deşarj izni alması da yasaldır. Bu nedenle kararın esastan reddine ilişkin kısmının bozulması kararının tashihini talep zarureti doğmuştur" der.

Ayrıca başka bir Danıştay kararını emsal gösterir ve bu davada İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin ehliyetsizliğine hükmedilmesine karşın, düzeltilmesini istedikleri davada İMO'nun ehliyetinin kabulünün çelişki oluşturduğuna işaret eder.

Hem Cargill'in, hem de Bursa Valiliği'nin karar düzeltme istemlerine karşılık davacılar da dilekçelerini yazar. Avukat Cumhur Özcan'ın dilekçesi kısa ve nettir. Davalı Bursa Valiliği'nin düzeltme isteminde bulunduğu konular, Danıştay 6. Daire'nin 24 Mart 2003 tarih ve 2003/2020 sayılı kararında ayrıntılı olarak tartışılmış ve reddedilmiştir.Davalı idarenin karar düzeltme talebinde İYUY'nın 54. maddesinde aranan koşulların hiçbiri mevcut değildir. Mahkemenin esasa ilişkin verdiği karar doğrudur ve onanmalıdır. Uyuşmazlık konusu alanda tarımsal sanayi amaçlı nişasta fabrikası kurulmasına olanak bulunmadığı, DİDDGK'nun 14 Eylül 2001 tarihli bozma kararı doğrultusunda Danıştay 6. Daire'nin 26 Kasım 2002 tarihinde verdiği kararla şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Bu aşamadan sonra davalı idarenin nişasta fabrikasından "ruhsatlı fabrika inşaatı" diye söz etmesinin bir anlamı yoktur. Kurulmasına yasal imkan bulunmayan bir fabrikanın emisyon ve deşarj izni de olamaz!

Can simidi endüstri bölgesi
Cargill'e yeniden medya penceresinden bakmaya devam edelim. Hürriyet Gazetesi'nde yer alan haberde Proje Müdürü Kemal Özbelli şöyle der: "Önümüzü açın 170 milyon dolara çıkalım!"

Nedir Cargill'in önündeki engel?
Elbette açılan davalar! Bursalıların verdiği hukuk mücadelesidir! Hukuk, yasa, adalet, bağımsızlıkgibi kavramların önemi yoktur onlar için. Fabrikayı kondurdukları birinci sınıf tarım arazisinin tapusu her ne kadar kendilerinde olsa da ruhen kendi toprakları değildir nasıl olsa! Önemli olan Cargill'in sorunsuz yoluna devam etmesi, GDO'lu mısırlardan servete servet katması ve tabii ki Amerika'nın yüksek çıkarlarının korunmasıdır. O nedenle Özbelli "Gündemimizde80 milyon dolarlık yeni yatırım var. Ancak, idare aleyhine 'yatırımı durdurma' davaları ABD'yi tedirgin ediyor. Endüstri Bölgesi olursak sorun çözülecek" diye konuşur Hürriyet'e.

Özbelli, Cargill'in önündeki dava engellerinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın gündeminde olan Endüstri Bölgeleri Yasa Taslağı'nın yasalaşmasıyla çözülebileceğini belirtirve şunları söyler: "Sanayi Bakanımız (Ali Coşkun) bu tasarının yasalaşmasını çok istiyor. Bizim tesislerin bulunduğu yer de Endüstri Bölgesi ilan edildiği an, idare aleyhine açılmış 'yatırımı iptal' davaları geçersiz kalıyor. Biz yeni yatırım projelerini ayrıca atıl olan kapasitelerimizi tamamlamak amacıyla da devreye sokmak istiyoruz. Şeker Kanunu'yla getirilen kotalar yüzünden geçen yıl kapasitemizin yüzde 36'sını kullanabiliyorduk. Bu yıl kota yüzde 10 düzeyinde kaldı. Şu anda kullanabildiğimiz kapasite yüzde 24. Bir yandan kotanın en azından geçen yılki düzeyine çıkmasını, diğer taraftan da ek yatırım projelerimizin önünün açılmasını bekliyoruz. Önümüzdeki dava engelleri kalkıp, yatırımlarımız devreye girerse, kota sıkıntımız biraz olsun yumuşar." ([104])

Ne güzel söyler Özbelli! "Rabbena hep bana!" Cargill Ülker'e de ortak!
Milliyet Gazetesi'nde de Serpil Yılmaz'ın makalesi dikkat çekicidir. "Cargill Ülker'e de ortak" başlıklı makaleden anlaşılır ki, Cargill yöneticileri İstanbul medyasının ilerigelen yönetici ve yazarlarıyla yemekli toplantılara başlamıştır. Şöyle yazar Serpil Yılmaz:

"Bursa Orhangazi'de olaylı biçimde kurulan Amerikan nişasta, glikoz ve fruktoz fabrikası Cargill'in yöneticileri ile önceki akşam yemek yerken kafamda bir resim ve geçtiğimiz yıl elime geçen bir belge vardı. Resimden başlayayım. Başbakan Tayyip Erdoğan 17 Ağustos depreminin yıldönümünde Bakanlar Kurulu'nu Sakarya'da düzenlemiş ve Cola Turka fabrikasının açılışına katılmıştı. Açılışta, Adapazarı Pancar Ekicileri Kooperatifleri (APEK) çalışanlarınca, 'Cola Turka şekersiz olmaz' pankartı ile karşılanmıştı. 17 Ağustos enkazından kendilerine hayat kurma mücadelesi vermeye çalışan Sakaryalıların şeker fabrikası kapalıydı. Pankart tanıdık geldi. İlginç olan Erdoğan'ın çiftçilerin taşıdığı pankarta 'Peki Cola Turka glikoz isterse ne yapacaksınız?' sorusunu yapıştırmasıydı." ([105])

Serpil Yılmaz, Başbakan'ın sorusunu yerinde bulduğunu yazar ve şöyle devam eder: "Cola Turka'nın hammaddesi glikozu üreten Pendik Nişasta Fabrikası. Pendik Nişasta, Ülker ve Avrupa firması Serestar ile 1998'de yüzde 50-50 ortaklıkla kurulmuştu. Ancak ABD firması Cargill, dünyadaki Serestar yatırımlarını almış ve böylece Pendik'in de yüzde 50 ortağı durumuna gelmişti."

12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, siyaset öncesi Ülker distribütörü olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başbakanlık yaptığı dönemlerde de bu şirketle olan ilişkileri bilindiğinden, bu aşamadan sonra Cargill aleyhindeki yargı kararlarının uygulanması konusunda talimat vermesi beklenemezdi elbette.

Bu durumda davacıların hukuk mücadelesinin,Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşından öte anlam taşımayacağı ortaya çıkar. Zaten, Cargill yöneticilerinin İstanbul medyası aracılığıyla yaratmaya çalıştığı lehte kamuoyu da oluşmaya başlamıştır.

Bu çerçevede Serpil Yılmaz'ın Milliyet'teki yazısında kurduğu şu cümleler de yadırganmaz: "Cargill Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli, Çin'de 200 milyon dolara malolan Serestar nişasta fabrikasının gruba geçerken eksi 30 milyon dolar sayıldığını vurguluyordu. Çünkü fabrika hammaddeye (yani mısıra) yakındı, ancak pazara (mısırdan üretilen glikozu kullanan Cola'ya) uzaktı ve zarar yazıyordu. Yer bu kadar önemli. Öyle olmasa Cargill bunca davayı göze almazdı. Orhangazi'deki Cargill fabrikası, sivil toplum örgütlerinin ve dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın muhalefetine rağmen inşa edildi ve açılan aleyhte davalar sürüyor. Danıştay'ın deşarj ve emisyon izinleriyle ilgili yürütmeyi durdurma kararları 3 Kasım seçimlerinden 5 ay önce alınan gizli bir Bakanlar Kurulu kararıyla aşıldı. Özbelli önümüzdeki iki ayda yargı sürecinin kendi lehlerine sonuçlanacağına dair beklentisini ifade ediyor. Asıl beklenti davaların sonuçları değil, yaptıkları müracaat neticesinde fabrikanın bulunduğu alanın çıkarılacak kanunla endüstri bölgeleri içine alınması yönünde..."

Serpil Yılmaz'ın yazısının tamamı aslında ibret vesikası. Şeker piyasası ile ilgili düzenlemelerden de bahseder yazıda ve şöyle bağlar: "Dün Cargill'e bir müjdeli haber daha geldi. Yiyeceklerdeki nişasta bazlı tatlandırıcı kotası yüzde 10'dan 15'e çıktı. Yaşasın yabancı sermaye yatırımı, yaşasın yerli cola, yaşasın tatlandırılmış hayat!" (147)

Ne acı değil mi?! ABD'nin Cargill tehdidi!
2003 yılının son günlerinde Cumhuriyet Gazetesi'nde geniş kapsamlı bir Cargill haberi yer alır. "AKP'den Cargill'e özel yasa" başlıklı Emine Kaplan imzalı haberde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca hazırlanan yasa taslağından bahsedilir. Cargill sahasının "Özel Endüstri Bölgesi" ilan edilmesinin önünü açacak tasarıyla yargı kararlarının geçersiz kılınmasının amaçlandığı haber verilir.

Taslak, Endüstri Bölgeleri Yasası'na eklenecek geçici maddeyi içerir. Geçici madde hükmü şöyledir: "Üzerinde kurulu sanayi tesisleri bulunan, alanı 150 bin metrekareden büyük, kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca yapı izni, yapı kullanma izni ve diğer gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş, mülkiyeti yatırımcılara ait alanlar, Bakanlar Kurulu Kararı ile özel endüstri bölgesi olarak ilan edilebilir. Özel endüstri bölgelerinin kamulaştırması yapılamaz. Bakanlar Kurulu kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edilen alanlarda yer alan ve daha önce izin, onay ve ruhsatları alınmış yatırımların tüm izin, onay ve ruhsatları geçersiz kılınmış olması durumunda dahi yenilenir."

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesine göre herkes kanun önünde eşitti değil mi? Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamazdı öyle mi?!

Cumhuriyet Gazetesi'nde aynı sayfada yer alan "ABD'nin Cargill tehdidi" başlıklı ikinci haberin konusu da, ABD'nin Ankara eski büyükelçisi Robert Pearson'ın, 57. Hükümetin Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'na yazdığı tehditvari mektup olur. "Türkiye'deki en büyük Amerikalı yatırımcılardan biri olan Cargill'i etkileyen kritik bir konuyu çözümlemek için desteğinizi almak üzere size yazıyorum" diye başlayan Pearson'ın daha sonraki cümleleri çarpıcıdır: "Firma, yeniden kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağından endişe duymaktadır. Cargill'in 90 milyon dolarlık tarımsal yatırımı ilgili mevzuatın hükümlerine bağlantılı olarak gerçekleştirilmiştir. Firma Orhangazi'de iki yıldan fazla süredir faaliyet göstermektedir. Bölgedeki 4 bin kadar insanın geçimleri doğrudan ya da dolaylı olarak firmaya bağlıdır. Yerel yetiştiriciler, burada tüketilen mısırın yüzde 70'ini sağlamaktadır. Bu oran önümüzdeki yıldan sonra yüzde 90'a yükselecektir. Bölge ekonomisi ve ayrıca Türkiye'nin yabancı yatırım ortamı için firmanın kapanması bir felaket olacaktır."

Cargill'in eli, kiminin cebi!
Cumhuriyet Gazetesi sayfalarında devam ediyoruz. Türkel Minibaş'ın kaleme aldığı makale, "Şeker Yasası ve Cargill" dendiğinde akla gelebilecek soru işaretlerine yanıt verir. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın'ın aktardığı bilgilere dayanarak şöyle yazar:

"Cargill'in kota sorununun sadece bizim şeker üreticisinin değil, AKP iktidarının da var olma sorunu olduğu görülmekte. Zira Türkiye, dünya pancar şekeri üretiminde 4'üncü... Avrupa Birliği ülkeleri arasında da 3'üncü sırada... Ortadoğu'daki üretimin yüzde 65'i de Türkiye'nin...

Yani? Fransa, Almanya ve ABD'den sonra dünya şeker hammaddesi üretiminde pazarı elinde tutmakta... Şekerin vazgeçilmezliği düşünüldüğünde, siyasal iktidarlar, uluslararası finans kuruluşları önünde önemli bir pazarlık aracına sahip.

Küresel dönemde piyasa ekonomisi dediğiniz de ulusötesi firmaların egemenliğinde. Şekerin egemeni de 57 ülkedeki 90 bin çalışanıyla dünya tatlandırıcı ve genetik tohum tekeli olan Cargill...

Kamuoyunun genetik tohum ticaretiyle tanıdığı Cargill'in şeker piyasasındaki gücü de yapay yollardan, şeker üretiminden gelmekte. Yapay şeker ise bildiğiniz gibi mısırdan üretilmekte! Şekerpancarı üretiminde dünya 4'üncüsü olan Türkiye ise mısır üretiminde ancak kendine yeter sınırında.

Hal böyle olunca 'Biz de şekerpancarı üretimine devam edelim' diyebilirsiniz ama... Şeker Yasası'na göre bunun kararını Şeker Üst Kurulu vermekte. Ne var ki Cargill Şeker Üst Kurulu'nun da üyesi. Yani; Doğal yada yapay şeker üretim kotalarını yurtiçi talebe göre belirleyen; Bu kotaları iptal edip idari para cezası uygulayan; Şeker ticaretinin arz-talep dengesi, iç fiyatlar ve spekülatif hareketler doğrultusunda düzenlenmesini öneren kurulun üyesi. Dolayısıyla Türkiye'de şekerpancarına dayalı şeker üretiminden mısıra dayalı yapay şeker üretimine geçilme kararı Cargill'in çıkarlarıyla örtüşmekte. Şeker pancarı ekim alanları yüzde 40 daralırken tatlandırıcı üretim kotasının önce yüzde 10, sonra yüzde 15, daha sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 artırılması da zaten bunu göstermekte. Şimdi Cargill bu kotanın daha da artırılmasını hatta kotaya gerek olmadığını ileri sürmekte. Şeker Üst Kurulu'nda olmak, sorunu çözmeye yetmediği için de bunu Bush Amca kanalıyla halletmek istiyor.

Aslında Türkiye'nin Başbakanı da kotaların kalkmasını istiyor. Ne de olsa işin ucunda oğul, komşu ortaklıkları var."

Türkel Minibaş, Recep Tayyip Erdoğan'ın Ülker'le, Ülker'in Cargill'le ilişkilerini anlatır ve yazısını "Ne de olsa ülke çıkarları gibi önceliklerin artık önemi kalmadı. 'Ver-kurtul' çılgınlığı bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılmakta" diyerek bitirir. (148)

"Küresel sömürünün niteliği değişiyor"
Yine o günlerdeEkonomi Profesörü Yakup Kepenek, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki makalesini bu başlık altında kaleme alır. Küreselleşme sürecinin eskinin uzmanlaşmaya dayalı dış ticaretinin sonunu getirdiğini, az gelişmiş ülkelerin geçimlik tarımsal üretimini bile yok etmeye uğraştığını anlatır.Küresel kapitalizmin bununla da yetinmeyip; tam bir serbest ticaret ikiyüzlülüğü ve gerekirse kural, hukuk, anlaşma tanımayan zorbalık yollarını da kullanarak ABD'nin öncülüğünde üç koldan azgelişmiş ülkelerin tarımını da yıkmaya çalıştığını yazar.

Kepenek, Recep Tayyip Erdoğan'ın o tarihlerde yapacağı ABD gezisi sırasında Başkan Bush'un üç istekte bulunacağına ilişkin duyumları aktarır ve bunlardan birinin de"Cargill şirketini rahatlatın"mesajı olduğunu aktarır ve şöyle devam eder:

"Başkan Bush yüzde 15'lik şeker kotasının kaldırılmasını istiyor. Türkiye mısır tüketiminin yaklaşık yarısını, yıllık iki milyon tona yaklaşan bölümünü yurtdışından satın alıyor. Kota kaldırılırsa dışalım artacak, yerli üretim iyice çökecek ve ülke döviz yitirecek. Aynı Türkiye, şeker fazlası olduğu gerekçesiyle pancar üretimini sınırlıyor. Türkiye, çiftçisini, IMF emirleri doğrultusunda, doğrudan gelir desteği uydurmasıyla üretimden uzaklaştırıyordu; Cargill süreci bu yıkımı tamamlıyor. ABD Başkanı, pancar ve şeker üretimini azaltın, Cargill'in üretip sattıklarını serbest bırakın diyor. Aynı Bush, ülkesinde şeker kotası uyguluyor; dışarıdan şeker alımını sınırlamış bulunuyor.

Bush'un önerisi çok açık! Ülkenizin pancar üreticilerinin üretim yapmasını engelleyin, onların elini kolunu bağlayın, ABD şirketini serbest bırakın diyor. Bunun adı serbest ticaret oluyor! Bush Cargill hakkında açılmış olan dört davanın düşmesini de istiyormuş. Böylece yargı bağımsızlığına saygı kavramını çizmeleriyle eziyormuş, ne önemi var!

Başbakan, haberlere göre, Washington'da Bush'un, Cargill konusundaki isteklerine olumlu yaklaşacakmış. Anlaşılan AKP, küreselleşmenin şekerli, yani tatlandırılmış sömürüsüne olumlu bakıyor."

Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika gezisinde önüne konacak dosyalardan birinin Cargill olduğunu, Hürriyet Gazetesi'nde Sedat Ergin de yazar. Cargill firmasının Türkiye'de yaşadığı hukuki sorunların aşılması yolundaki talebin Erdoğan'a iletileceğini aktarır Sedat Ergin.

Valiler hakkındaki işlemsizliğe iptal istemi
Cargill ile hukuk mücadelesinde 2003 yılının sonuna doğru yeni bir cephe daha açılır. Yargı kararlarını uygulamadıkları için haklarında soruşturma açılması istenen eski Vali Ali Fuat Güven ile o anki Vali Oğuz Kağan Köksal'la ilgili soruşturma izni vermeyen İçişleri Bakanlığı işlemi de yargıya taşınır.

Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne yapılan başvuruda, valiler hakkındaki şikayetin işleme konulmaması kararının iptali istenir. Cargill ile ilgili dava süreci özetlenir, mahkemelerin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararları hatırlatılır. Valiliğin bu kararları görmezden geldiği ifade edilir. 

İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü, şikayetin işleme konulmamasına dayanak olarak, 4483 sayılı yasanın 4. maddesini göstermiştir ki, dilekçe içeriğiyle bağlantısı anlaşılamaz. Söz konusu maddenin üç ve dördüncü fıkralarında şöyle denmektedir: "Bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir."

Oysa şikayet dilekçesinde olay somut olarak yazıldığı gibi kişiler de tek tek açıklanmıştır. Davacıların dilekçesine göre asıl soyut olan, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün "işleme koymama kararıdır." Dilekçe şöyle devam eder:

"Soruşturmaya izin verilmemesi halinde idari yargıya gidileceği bilindiğinden bu yolu kapatmak için yasanın 4/3. maddesi bahane edilmek suretiyle ve ilgisiz bir gerekçeyle dilekçemiz işleme konulmamıştır. Bu bir keyfiliktir. İdarede keyfiliğe yer yoktur. Aldığı kararların makul ve yasal bir gerekçesi olma zorunluluğu vardır.

Yapılan işlemle, soruşturma karmaşık ve etkisiz hale getirilmekte, memurun yargılama süreci uzatılmakta, dolayısıyla kanunun amacına ve kamu yararına aykırı davranılmaktadır."

Erdoğan gitti, söz verdi geldi!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 28 Ocak 2004'te ABD'ye gider. Beyaz Saray'da Başkan Bush ile görüşür. Hemen hemen bir ay öncesinden öngörüldüğü gibi Bush'un Erdoğan'ın önüne sürdüğü konulardan biri Cargill olur. Başbakan Erdoğan'ın verdiği sözler Cumhuriyet Gazetesi'nin sayfalarına "Cargill istediğini aldı" başlığıyla yansır. Çünkü Erdoğan sadece Başkan Bush değil, Cargill yöneticileriyle de bir araya gelmiştir. Görüşmede Cargill yöneticisi, Bursa'daki 90 milyon dolarlık yatırıma ilaveleri güçleştiren hukuki davalarla karşı karşıya kaldıklarını belirtir. Ayrıca, Türkiye'nin glikoz ve fruktozdaki yüzde 10'luk kotayı kaldırmasını istedikten sonra çekincesiz devam eder. Tarım arazisine yatırım yaptıkları gerekçesiyle kendilerine 4 ayrı dava açıldığını, aksi halde 80 milyon dolarlık ihracata dönük yatırımlarını Türkiye'den çekecekleri tehdidini savurur.

Yansımaları ileriki yıllarda görülecektir elbette bu görüşmenin. Sivil toplum örgütleri de Cargill'in ve dolayısıyla Erdoğan'ın peşini bırakmazlar. TMMOB Başkanı Kaya Güvenç, Başbakan Erdoğan'ın, Ülker'in de ortağı Cargill ile yaptığı görüşmenin tutanaklarının kamuoyuna açıklanmasını ister. Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan habere göre Kaya Güvenç "Yapay tatlandırıcı üreten Pendik Nişasta'ya Cargill ve Ülker firmaları ortaktır. Yapay tatlandırıcıyı Cargill'den satın alan Cola Turka, Ülker tarafından üretilmektedir. Cola Turka'nın İstanbul'daki dağıtımının kimler tarafından yapıldığı ise herkes tarafından bilinmektedir" der.

Aynı haberde Kaya Güvenç, Cargill'in şeker kotasının kaldırılması talebi ile özel endüstri bölgesi yasa tasarısından da bahsederek, konuyu kamuoyunun gündeminde tutmaya çalışır.

Prof.Ali Atıf Bir'in Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan makalesindeki ilginç bakış açısı da göze çarpar. "Başbakan'a açık soru" başlıklı makalede Prof. Bir, "Sayın Başbakan, Bush'un ricasıyla Cargill'in sorunlarını çözmeye hazırlanıyorsunuz. Cargill'in mağduriyeti giderilmeli, destekliyorum ama bir şeyi unutmamanızı rica ediyorum" diyerek girdiği yazıda, Türkiye'deki devletçi-korumacı zihniyetin pek çok sektöre zarar verdiğini iddia eder ve bazı örnekler sıralar. "Bu sorunları anlayıp çözmeniz içinde Bush'un aracılık etmesini mi bekleyeceğiz?" diye soran Ali Atıf Bir devam eder:

"Lobicilik ve halkla ilişkiler konularında Cargill kadar güçlü sektör ya da şirket bulmak o kadar zor ki! Biz en iyisi Ülker'in Türkiye'de her sektöre girip yatırım yapması için dua edelim. Ne dersiniz?"

"Atıf Hoca" yazısının dipnotunda da, Bush'un Cargill'in sorunuyla ilgilenmesini överek göklere çıkarırken şöyle yazar: "Burada kutlanacak tabii ki hem Cargill hem Bush yönetimi. Biri o kadar devlet işinin içinde kendini Bush'a anlatabilmeyi başarmış, diğeri de sorunu anlamış, dinlemiş ve her şeyi göze alıp öz şirketine sahip çıkmış. Darısı bizim şirket ve devlet yöneticilerimizin başına." (149)

Son cephede Bakanlık savunması
İçişleri Bakanlığı'nın valiler hakkındaki şikayetingereğini yapmaması işleminin iptali istemiyle açılan dava Ankara 9. İdare Mahkemesi'nde görülür. İçişleri Bakanlığı savunmagönderir.İçişleri Bakanı adına 1. Hukuk Müşaviri Halil Nimetoğlu'nun yazdığı savunmada Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun'a atıfta bulunularak, davacıların 10 günlük itiraz süresini geçirdikleri ifade edilir. Bakanlığın, süresi içinde yapılan itirazları Danıştay 2. Dairesi'ne bizzat gönderdiği belirtilerek, itiraz edilen işlemlerin kaldırılmasına ilişkin Danıştay kararlarından birkaç örnek gösterilir ve şöyle denir:

"İdaremizin itiraz yolunu kapatmak maksadı ile işleme konmama onayları verdiği iddiası gerçek dışıdır. Davacılar itiraz süresini kaçırdıkları için bu gerekçeyi ileri sürerek 4483 sayılı yasada öngörülmeyen ve bu kanunun özüne aykırı bir yönteme başvurmaktadır. Anılan karar aleyhine iptal davası açılmasının hukuki bir mesnedi olmadığı görülmektedir."

İçişleri Bakanlığı, esasa ilişkin itirazını da şu doğrultuda yapar: "Bursa Valiliğince başlangıç safahatından itibaren Başbakanlık ve Çevre Bakanlığı görüş ve talimatları doğrultusunda hareket edilmiş, akabinde, Danıştay 6. Dairesi'nce esastan verilen kararla da daha önce verilen yürütmeyi durdurma kararının hükmü ortadan kalkmıştır. Yapılan ön araştırma sonucunda bu durumun tespiti ile Bursa Eski Valisi Ali Fuat Güven ve halen Bursa Valisi olan Oğuz Kağan Köksal'ın görevlerini kötüye kullanmadıkları ve ihmal etmedikleri değerlendirilmesi yapıldığından, ihbar ve şikayetin işleme konulmaması onayı verilmiştir."

İçişleri Bakanlığı bu gerekçelerle davanın reddini talep eder. Davacılar da birinci savunmaya yanıtı 1 Nisan 2004 tarihinde gönderir. "İhbar ve şikayetin işleme konulmaması onayı işlemine süresinde itiraz etseydiniz, bakın yüksek mahkeme bu konudaki itirazları artık inceliyor" savunmasının samimi olmadığını ifade eden davacılar, "Yüksek mahkemenin yeni kararlarında, şikayet dilekçesini işleme koymama kararları içinde 4483 sayılı yasaya göre itiraz yolunu açmış olması, idarenin bu keyfi işlemine karşı iptal davası açılamayacağı ya da iptal davası yolunun kapalı olduğu anlamına gelmez" der.

Keyfiliğe isyan etmemek mümkün değil!
Davacılara göre İçişleri Bakanlığı, esasa ilişkin savunmasında da samimi değildir. Yürütmenin durdurulması ve Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin iptal kararlarına rağmen fabrika inşaatı herkesin gözü önünde tamamlanmıştır. İdarenin bu keyfiliğine isyan etmemek de olanaksızdır!

Dilekçenin bu aşamasında, yürütmeyi durdurma kararından sonra Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi'nce yapılan keşif raporundan bahsedilir. Bu raporun Bursa Valiliği'ne gönderildiği, cevabi yazıda inşaat seviyesinin aynen korunduğunun bildirildiği anlatılır. Bu yazıdan birkaç ay sonra Cargill firmasının inşaatı tamamladığı ifade edilir ki, bunun delili de fabrika yetkilisinin fabrika binası önünde çekilmiş basına yansıyan fotoğraflarıdır. Arkasından da, inşaat seviyesinin aynen korunduğunu iddia eden Bursa Valiliği'nin emisyon ve deşarj izni verdiği belirtilerek şöyle denir: "Yargı kararlarına rağmen 3167 sayılı İmar Kanunu'na aykırı inşa edilen bir yapıya yapı kullanma izni verilmesi ya da Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne uygun diye emisyon ve deşarj izni verilmesi o inşaatı yasallaştırmaz. Keza Çevre Bakanlığı'ndan görüş alınmış olması da mahkeme kararını ortadan kaldırmaz.

Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin bu davalar için vermiş olduğu kararlarının (bazı davacılar için dava ehliyeti olmadığı gerekçesiyle) usulden bozulmuş olması, hukuka uygun olmayan bu işlemlerin iptalini engellemeyecektir. Kaldı ki davanın usulden bozulmuş olması, yürütmenin durdurulması kararını uygulamayan sanıkların suçlarını da ortadan kaldırmaz. Karar uygulanmamış olmakla suç oluşmuştur."

Plan değişikliği iptaline onay
Bayındırlık Bakanlığı'nınplan değişikliği iptali için "karar düzeltme" talebi, DİDDGK'da görüşülür. Genel kurulun oybirliği ile verdiği hüküm, 6. Daire'nin kararının usul ve hukuka uygun olması nedeniyle onayına ilişkindir. Bayındırlık Bakanlığı ile müdahiller Başbakanlık ve Cargill şirketinin itiraz dilekçelerinde ileri sürdükleri temyiz nedenleri, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte değildir. ([106])

Cargill'e 25 Mart 200 tarihinde verilen yapı ruhsatını iptaleden Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararının da Danıştay 6. Dairesi'nce 24 Mart 2003 tarihinde bozulduğunu hatırlayalım. Davacıların karar düzeltme istemi de Danıştay 6. Daire'deoybirliğiyle reddedilir. ([107]) 

Yine Danıştay 6. Daire'debu kez Bursa Valiliği'nin karar düzeltme istemi görüşülür. Talep, davacıların emisyon ve deşarj izin belgesi iptali istemine yerel mahkemenin verdiği ret kararının Danıştay tarafından bozulmasına itirazı içermektedir. Dilekçede öne sürülen gerekçelerin yasada karşılığı yoktur. Talep esastan,ayrıca müdahil Cargill'in istemi de süre yönünden reddedilir. ([108])

2004'ün mart ayında davacılar 2-1 önde!
Cargill davaları,her bir karşılaşması yeni rövanş doğuran futbol turnuvasına döner adeta... 2004 yılının mart ayında görülen davalarda davacılar 2-1 öndedir.

DİDDGK'nun 11 Mart tarihinde verdiği karara Bayındırlık Bakanlığı, Başbakanlık ve Cargill,2004'ün mayıs ayında yeniden düzeltme talebinde bulunur. Davacılar, karşı tarafın karar düzeltme isteminin reddedilmesi gerektiğini savunur. Dayanakları da şöyledir: "Bozma kararına uyulmakla, HUMK hükümlerine ve yerleşik Yargıtay ve Danıştay kararlarına göre bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğar (Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1984, Cilt4, sh 3413). İlk derece mahkemesi (6. Daire) DİDDGK'nun bozma ilamında yazılı gerekleri yerine getirip karar vermişse, bu kararın temyizi halinde temyiz mercii usuli kazanılmış hakları gözetmek ve ona göre karar vermek zorundadır. Nitekim, DİDDGK davalı ve müdahillerin temyiz itirazlarını reddederek ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Dolayısıyla karar düzeltme taleplerinin de reddi gerekir."

Kaldı ki, 8 Kasım 2004 tarihinde Bursa 2. İdare Mahkemesi'nden Cargill'le ilgili iki iptal kararı daha gelir. Danıştay'ın bozma kararı üzerine mahkeme, ruhsat iptali davasında şöyle karar verir:

".davacılardan Bursa Barosu Başkanlığı, Makine, Kimya, Elektrik mühendis odalarının Bursa şubeleri ile Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası'na yönelik olarak ehliyet yönünden reddine; Diğer davacılar yönünden dava konusu Yüksek Planlama Kurulu Kararı, mevzi imar planının onayına ilişkin Bursa Valiliği İl İdare Kurulu kararı ile söz konusu tesis için verilen 17.6.1998 gün ve 12/79 sayılı inşaat ruhsatının iptaline.,."([109])

İkinci plan değişikliği ve buna dayanılarak verilen ruhsatın iptaline ilişkindavada daha önce bazı davacıların ehliyeti yönünden reddine karar verilmiş, esas için hüküm kurulmamıştır. Danıştay'ın bozma kararı doğrultusunda dosyayı hem ehliyet, hem de esastan ele alan 2. İdare Mahkemesi'nin kararı şöyledir: "...taşınmazın nişasta fabrikası alanına dönüştürülmesi yolundaki 1/25000 ölçekli planda değişiklik yapılmasına dair Bakanlık işleminin Danıştay Altıncı Dairesi'nce sonuç olarak iptal edildiği göz önüne alınırsa dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.Bursa Barosu Başkanlığı, Makine, Kimya, Elektrik mühendis odalarının Bursa şubeleri ile Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası, 7. Bölge Bursa Eczacı Odası, Bursa Diş Hekimleri Odası ve Bursa Tabip Odası için ehliyet yönünden reddine; Diğer davacılar yönünden dava konusu işlemlerin iptaline..."([110])

İptaller devam eder. Emisyon ve deşarj izinlerinin iptali istemininreddedilmesine verilen bozma kararı üzerine yerel mahkeme dosyayı yeniden ele alır. Bozma gerekçeleri doğrultusunda yeniden hüküm kurar. (155)

Bu dava bitmez!
Bursa Haber Gazetesi, 12 Ocak 2005 tarihli sayısındabu başlığı atar. Haberde, Avukat Ali Arabacı'nın açıklamalarına yer verilir. Arabacı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan, kararların yerine getirilmesi için yazılı talepte bulunacaklarını belirtir ve "Hukukun gereği yapılmazsa Başbakan Erdoğan aleyhine de dava açacağız. Bu tesislerle ilgili daha önce de iptal kararları verilmişti ama hiçbiri uygulanmamıştı" der. Haberde, Cargill Proje Müdürü Kemal Özbelli'nin de tekrar temyizhaklarını kullanacaklarını söylediği aktarılır. Fakat şu ifadesi çok şaşırtıcıdır:

"Dört yıla yakın süredir tüm hukuki yaptırımlara uyularak faaliyet sürdürülmektedir. Söz konusu yatırım için idare tarafından verilen bazı izinlerin iptali için Bursa Barosu önderliğinde diğer meslek odaları tarafından dört ayrı dava idare aleyhine açılmıştır. İdari izinler konusunda Cargill Türkiye aleyhine açılmış herhangi bir dava yoktur. Cargill Türkiye olarak Türk mahkemelerine güvenimiz tamdır. Hukuk ve yasalar çerçevesinde hassasiyetimizi sürdüreceğiz."

Ali Arabacı, haberde bahsedilen yazılı başvurusunu Başbakanlık'a 13 Ocak 2005 tarihinde yapar. Başvuru ekinde, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 8 Kasım 2004 tarihli kararı da vardır. Mahkemenin, Yüksek Planlama Kurulu ve Bursa İl İdare Kurulu kararlarını, planlama ilkelerine, Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ettiğini hatırlatır. Diğer hatırlatma, Anayasa ve ilgili yasalar gereğince yargı kararlarının uygulanması konusunda yükümlülüklere ilişkindir. Arabacı, başvuruyu şu cümleyle noktalar:

"Anılan mahkeme kararının uygulanarak, daha önceki mahkeme kararlarına karşı yapımı ve faaliyeti sürdürülen Cargill firmasına ait fabrikadaki tüm faaliyetlerin durdurulmasına, yapılan tesisin ortadan kaldırılmasına karar verilmesini diliyoruz. Aksine tutum halinde İYUY ile diğer yasaların bize ve Bursa halkına tanıdığı tüm hakların kullanılacağını bildiriyoruz."

Aynı dilekçe, Gemlik ve Bursa Büyükşehir belediyeleri ile Bursa Valiliği'ne de gönderilir. Şimdiye kadarCargill olayında adı geçmeyen Gemlik ve Bursa Büyükşehir belediyeleri sürece neden ve nasıl dahil olmuştur?Sorunun yanıtını, FETÖ/PDY tarafından yolsuzluk iddiasıyla hukuksuz bir şekilde görevinden alınıp hakkında hüküm verilmediği halde bir daha da iade edilmeyenGemlik Belediyesi önceki başkanlarından Fatih Mehmet Güler'in Facebook platformunda paylaştığı yazısından öğreniyoruz:

Cargill artık Gemlikli!
"Gemlik 23.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ile Bursa Büyükşehir Belediye sınırları içerisine dâhil olmuş oldu. Gemlik ile birlikte Orhangazi'nin bir kısmı da Bursa Büyükşehir Belediye sınırları içerisine girdi. Bu yasa ile birlikte artık Cargill de Büyükşehir'e bağlıydı. Bu durum; 'yoksa Cargill kurtarılmak için mi Büyükşehir Belediye sınırlarına alındı?'sorularını da beraberinde getirdi. Biraz araştırma yaptım. Lütfen tarihleri ve olayların akış sırasını takip ediniz. Çünkü ancak bu takdirde sağlıklı bir yorum yapabilirsiniz.

23.07.2004 tarihinde 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanunla birlikte, Gemlik'in yanı sıra Orhangazi'nin Gemiç, Gürle, Karsak, Yeni Gürle köyleri de (Cargilll'in bulunduğu bölge) Büyükşehir Belediye sınırları içerisine dahil oldu. Ancak o sırada Gemlik'te 4 belediye vardı. Bu sebeple imar konusunda bu bölgenin hangi belediyeye bağlandığı belli değildi. 11.10.2004 tarihli Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında bu belirsizlik ortadan kalktı. Bu bölge Gemlik Belediyesi'ne bağlanmıştı. Artık o bölge ve Gemlik'in diğer bütün köylerinin uygulama imar planı yapma yetkisi ve adı geçen bölgelerde ruhsat verme yetkisi Gemlik Belediyesi'ne aitti."

Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin Danıştay'ın bozma kararları üzerine yeniden verdiği iki hüküm de davacı ve davalı taraflarca yeniden temyize gönderilir. Davacılar, esas açısından istedikleri sonucu almış olsalar da, ehliyet yönünden ret kısmına itiraz ederler. Çünkü davacılara göre ret gerekçeleri Anayasa Mahkemesi kararlarına, Danıştay'ın 1986 yılından beri süregelen kökleşmiş kararlarına, kanun koyucunun iradesine, çevre hukukunun dünyadaki gelişmelerine, Anayasa ve Çevre Kanunu hükümlerine aykırıdır.

Sorular, sorular, sorular!
Davacılartemyiz dilekçesinde pek çok soru yöneltir: "Eğer, kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarını, ilgili sivil toplum kuruluşlarını, zaten sayısı çok az olan duyarlı vatandaşları 'faaliyet alanınızda çevre davaları açmak yok' diyerek ya da 'kişisel menfaatiniz yok' diyerek dava açmaktan alıkoyarsanız idarenin yargısal denetimini kim yapacak? 'İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir' diyen anayasal kural nasıl hayata geçirilecek? Anayasada yazılı 'çevreyi geliştirmek ve çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir' diyen hükmü ne yapacağız? Son olarak, Çevre Yasası'nın 'Çevreyi kirleten ve bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişiler, idari makamlara başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler' hükmünü getiren 30. maddesini nereye koyacağız?"

Davacılara göre, olaya nasıl bakılırsa bakılsın, mahkemenin çevresel ve kamusal ağırlıklı davalardaki bu yaklaşımı hukuk devleti ve „demokratik devlet' kavramlarına aykırıdır ve Türk toplumunu, Türk hukukunu geriye götürür niteliktedir.

2. İdare Mahkemesi'nin iptal kararlarına Başbakanlık'ın itiraz dilekçeleri ise 7 Şubat 2005 tarihinde yazılır. İtiraza dayanak olarak, kamu kuruluşlarınca siyasi talimatla yazılan olumlu görüşler gösterilir. Bayındırlık, Tarım ve Köy İşleri, Çevre bakanlıklarının bürokratlarınca hazırlanmış raporlardan başka savunma malzemesi yoktur. Bir diğer gerekçe de, yabancı yatırımla sağlanacak ekonomik kazançtır!Öyle bir kazançtır ki bu, fabrikanın yaratacağı ekonomik büyüklük, aynı alanda tarımdan elde edilecek gelirin katbekat üzerindedir!Başbakanlık'ın anlayışına göre bu getiri, hukukun çiğnenmesinden, tesisin çevreye uzun vadede vereceği zarardan çok daha önemlidir! İşte bu nedenlerle, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin Yüksek Planlama ve Bursa İl İdare kurullarının Cargill ile ilgili kararlarına yönelik iptal hükümleri bozulmalıdır!

Bursa Valiliği'nce yazılan temyiz dilekçesinde esasa ilişkin itirazlar yinelenir. Ayrıca, Büyükşehir Belediye Yasası değişikliğinden sonra oluşan yeni idari duruma değinilerek şöyle denir: "5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 10.07.2004 tarihinden itibaren, bu yasanın geçici 2. maddesi uyarınca süresi dolmuş vs. ruhsatların verilme görev ve yetkisi büyükşehir belediyelerine devredilmiş olup, iptale konu ruhsatın verilme görevi de Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne aittir. Bu nedenle mahkeme kararı öncesinde yasal yeni durum da nazara alınarak, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın da davalı yanında davaya dahil edilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek esasa ilişkin karar verilmesi de kanımızca bozmayı gerektirir."

"Yıkılması zorunlu kaçak bir yapı!"
Milletvekilliğinden sonra yeniden Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı olan Ali Arabacı, 14 Ocak 2005 tarihinde kısa ve öz bir mektup yazar. Mektubu başta Bursa milletvekilleri olmak üzere AB Temsilciliğine, Başbakanlık AB Sekreterliği'ne, yaygın basında etkin çevreye ve hukuka duyarlı yazarlara gönderir.

Şöyledir Arabacı'nın mektubu: ".Fabrikanın inşası ve faaliyeti tamamen mahkeme kararlarına rağmendir. Firma gücünü öncelikle, bağlı bulunduğu ülkeden, sonra da bu ülkeyle işbirliği içine giren 55, 57 ve 59. hükümetlerden almıştır.

Geçen yıl Washington'da yapılan Bush-Erdoğan zirvesinde gündem maddelerinden birinin Cargill olduğu, 'Cargill'in önündeki engellerin kaldırılması' olduğu unutulabilir mi? Engel olarak görülen ise sadece var olan mahkeme kararlarıdır.

Anılan hükümetlerce ABD yönetimine verilen sözler bir bir yerine getirilmiş, yönetmelikler, yasalar 'Cargill'e özel' değiştirilmiş, bu firmanın faaliyet alanıyla ilgili ve bu firma lehine ayrıcalıklı yeni yasalar çıkarılmıştır. Doğrudan etkileyemedikleri tek bir güç kalmıştır: YARGI...

.Şimdi gelinen noktada yargı, Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararını, bu karar esas alınarak yapılan plan değişikliklerini ve ruhsatları iptal etmiştir. Böylece Cargill, firmasına ait fabrika binası, yıkılması zorunlu kaçak bir yapı haline gelmiştir.

İdari yargı yerlerince verilen kararların yerine getirilmesi her şeyden önce hukuk devleti ilkesinin ve onun vazgeçilmez koşullarından biri olan hukuka bağlı idare anlayışının gereğidir. Hukuka bağlı idare, yargı yerlerince verilen kararların icaplarını, ilgililerin başvurusuna gerek olmaksızın yerine getiren idaredir. Yurttaşın hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan hukuk güvenliğini sağlamanın da başka yolu yoktur."

Arabacı, mektubun bundan sonraki bölümünde Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri'ne atıfta bulunur, AB adayı Türkiye'nin bu kriterlere uyma zorunluluğunu hatırlatır. Siyasi ve ekonomik nedenlerin, mahkeme kararlarını uygulamamanın asla gerekçesi olamayacağını, hukuk kurallarının egemen olmadığı bir toplumda hiçbir gelişme de sağlanamayacağını ifade eder. Arabacı mektubu, "Öyleyse, her kurum ya da kişi, konumu ne olursa olsun, hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşulu olan yargı kararlarının uygulanması için üzerine düşen görevi yerine getirmelidir" diyerek bağlar.

Küçükaşık'ın soru önergesi
CHP Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık da, TBMM Başkanlığı'na Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verir. Birinci soru, Amerikan Başkanı Bush'un, Cargill'in önündeki engellerin kaldırılmasını istediği haberinin doğru olup olmadığıdır. Endüstri Bölgeleri Yasası bu amaçla mı çıkarılmıştır?

İkincisi; Cargill ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu tarafından alınmış herhangi bir prensip kararı olup olmadığına ilişkindir. Üçüncüsü; Tayyip Erdoğan, Şeker Kurumu'nun kapatılması ile Türkiye'deki en büyük nişasta bazlı şeker üreticilerinden olan Cargill arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyor mudur?

Dördüncüsü; Ülkemizdeki en önemli nişasta bazlı şeker kullanıcılarından Ülker ve Cola Turka şirketleri ile Erdoğan'ın ticari ortaklığı olduğu haberleri doğru mudur?  Beşincisi; Başbakan, nişasta bazlı şeker üretiminin hammaddesi olan mısıra ithal kapılarının açılmasını tarım politikaları ve Türk çiftçisinin korunması açısından nasıl değerlendiriyor?

Altıncısı; Tüm dünya organik tarıma hızlı geçiş yaparken, ülke toprakları şeker pancarı üretimine son derece elverişliyken, AKP iktidara geldiğinden beri şeker kotasının yüzde 50 artırılması konusunda ne diyor? Yedincisi ve son olarak Başbakan Erdoğan, mahkemece verilen kararlarının bir an önce uygulanmasını sağlamayı düşünüyor mu? (156)

Küçükaşık'ın sorularını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun yanıtlar. Bakan Coşkun, Endüstri Bölgeleri Yasası değişikliğininCargill için yapılmadığını, yasadan yararlanmak isteyen başka kuruluşlar olduğunu ve çeşitli başvurular gerçekleştiğini bildirir.

Anılan şirketle ilgili Bakanlar Kurulu Prensip Kararı 57. Hükümet döneminde çıkarılmıştır, 58 ve 59. hükümetler döneminde böyle bir karar çıkarılmamıştır. Ama yanıtta, prensip kararının uygulamada olduğu, bu doğrultuda işlem yapılması için talimat verildiğine değinilmez!

Bakana göre Şeker Kanunu ve şeker kotasıyla ilgili hiçbir kararın Cargill Şirketi ile ilgisi yoktur! Sayın Başbakan'ın Ülker ve Cola Turka şirketlerine ortak olduğuna ilişkin bakanlık kayıtlarında herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır!

Beşinci sorunun yanıtını, tırnak içinde aynen aktarmakta yarar var: "Hükümetimizin tavrı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrası için de daima milli üretimi korumaktan ve teşvik etmekten yana olacaktır. Mısır ithalatında tarife kontenjanı açmak suretiyle ithalatının kolaylaştırılması bir zaruretten kaynaklanmaktadır. Yerli mısır stoklarının tükendiği ve arzın durma noktasına geldiği dönemlerde, tarım ve sanayi kesimlerinin ihtiyacı olan mısırın kesintisiz ve ucuz olarak bu kesimlere ulaştırılabilmesi amacıyla, hasat öncesinde sınırlı bir süre için tarife kontenjanı uygulamasına gidilmektedir.

Diğer taraftan iç talebin tamamen yerli üretimle karşılanabilmesi amacıyla, yerli mısır üretimine ilk kez 2004 yılında hükümetimiz döneminde teşvik getirilmiş ve 5 tarım ürünü için ödenen prim kapsamına mısır da dahil edilmiştir. Bunun sonucunda 2003 yılında 1,8 milyon ton olan mısır ithalatı 2004 yılında 1 milyon tona düşürülmüştür. Ayrıca mısırın yüzde 80 olan gümrük vergisi 31.12.2004 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2004/8279 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yüzde 100'e yükseltilmiş, böylece mısır ithalatı daha da güçleştirilmiştir."

İnanacağız, inanmalıyız, çünkü devlet böyle diyor!
Altıncı sorunun yanıtı da, hükümetin ne kadar iyi niyetli, herkesin menfaatini koruyan, kimsenin kılına zarar getirmeyecek(!) kararlar aldığına önemli bir işaret sayılmalıdır kesinlikle! Şöyledir o yanıt: "Cevap 6: 4634 sayılı Şeker Kanunu, pancar, şeker ve nişasta bazlı şeker üreticilerinin menfaatlerini buluşturması bakımından ideal bir mevzuattır. Kanun, pancar şekeri ve nişasta bazlı şekerler için belli oranlarda kota tahsisi yoluyla her iki kesim arasında makul bir denge tesis etmeyi ve her iki kesimi de korumayı amaçlamaktadır. Kanunun oluşturulması aşamasında kanun koyucu, pancar şekeri ile nişasta bazlı şeker arasındaki kota oranını, ilgili tüm kesimlerin görüşlerini alarak belirlemiştir. Ülkemizin nişasta bazlı şeker ihracatı yok denecek kadar düşük olup, üretimin tamamı yurt içine arz edilmektedir. Şeker Kanunu gereğince, her yıl ülke toplam A kotasının yüzde 10'u olarak belirlenen nişasta bazlı şeker kotasının sanayinin talebini karşılayamadığı kesin olarak ortaya çıkınca, kota Bakanlar Kurulu'nca yüzde 50 oranında artırılmaktadır. Sadece hükümetimiz döneminde değil, Şeker Kanunu'nun ilk uygulama yılı olan 2002/2003 döneminden beri her yıl söz konusu kota artışına gidilmektedir. Bu kota artışının, pancar şekeri kotasının bir kısmının nişasta bazlı şekerlere kaydırılması suretiyle gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Pancar şekeri A kotası, pazarlama yılı başlamadan önce ülke toplam talebinin yüzde 90'ı olarak belirlenmesine rağmen bazı şirketler, fazlalık stoklarından dolayı kotalarının bir kısmını kullanamamaktadırlar." ([111])

Yeniden dilekçe maratonu
Bursa Barosu Çevre Komisyonu'nun, Başbakanlık'a gönderdiği Cargill ile ilgili mahkeme kararlarının uygulanmasını isteyen dilekçesi Bursa Valiliği'ne havale edilir. Bursa Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı'nın yazısına atfen Arabacı'ya şöyle yanıt verir: "Bahse konu parseller, 23.07.2004 gün ve 25531 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'na göre Bursa Büyükşehir Belediyesi ve alt kademe belediye olarak da Gemlik Belediyesi yetki sınırları içine dahil edilmiştir."([112])Yazılmamış ama söylenmek istenen şudur: "Muhatap biz değiliz, Büyükşehir ve Gemlik belediyelerine başvurun!"

Bunun üzerine davacı vekilleri yeni bir dilekçe maratonuna başlar. Dilekçede iptal kararları özetlenir ve "Anılan mahkeme kararlarında idareniz davalı sıfatını taşımasa da, davaya konu edilen taşınmazlar 5216 sayılı yasa uyarınca Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içine alındığından, karar gereğini yerine getirme, mahkeme kararını uygulama görevi de idarenize geçmiştir"hatırlatması yapılır. Daha sonra da, yargı kararlarının uygulanması zorunluluğunu doğuran mevzuat anlatılır. Son olarakmahkeme kararının uygulanmasını, daha önceki tüm mahkeme kararlarına karşın yapımı ve faaliyeti sürdürülen Cargill firmasına ait fabrikadaki tüm faaliyetlerin durdurulması, yapılan tesisin ortadan kaldırılması istenir. Aksi halde yasal hakların kullanılacağı bildirilir. ([113])

Bayındırlık Bakanlığı'na gönderilen dilekçede de Danıştay'ın, plan değişikliği iptal kararının aynen ve gecikmeksizin uygulanması zorunluluğu hatırlatılır. Zorunluluğun dayanağı olan iç hukuk mevzuatıyla AİHM içtihadı bildirilir. Bu doğrultuda 25 binlik planda yapılan değişikliğin iptal edilerek, alt ölçekli planlarda yapılan değişikliklerinde yok sayılması istenir. Aksi halde yasaların davacılar ve Bursa halkına tanıdığı tüm hakların kullanılacağı ifade edilir. ([114])

Bayındırlık Bakanlığı yanıt olarak, tüm bilgi ve belgelerin Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne gönderildiğini, alt ölçekli plan değişikliklerine ilişkin işlemlerin ilgili belediye tarafından yapılması gerektiğini bildirir. Bursa Büyükşehir Belediyesi de, mahkeme kararlarının uygulanması konusunda muhatap olarak Gemlik Belediyesi'ni adres gösterir. Genel Sekreter Hüseyin Konçak imzalı yanıtta, Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile İmar Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerini uygulama yetkisinin ilk kademe belediyesine devredildiği için Gemlik Belediyesi'ni işaret eder.

Belediyeden infaz tutanağı!
Dilekçe yağmuru üzerine Gemlik Belediyesi Cargill fabrikasına teknik ekip gönderir. Fen İşleri Müdür Vekili Ahmet Turan, İnşaat Teknisyeni Orhan Yeşil ve Harita Teknisyeni Şerif Oğur'dan oluşan heyet, Bursa 2. İdare Mahkemesi kararının infazı için Cargill fabrikasına gider. Heyet, herhangi bir inşaat faaliyeti olmadığını, ancak üretim faaliyetinin sürdüğünü tespit eder. Cargill yetkililerine de, mahkeme kararına uyularak gereğinin yapılmasının tekraren hatırlatılmasına karar vererek tutanak imzalarlar. Tebellüğ eden fabrika yetkilisi ise şu notu düşer: "24.07.2002 tarih ve P.2002/7 sayılı Bakanlar Kurulu Prensip Kararı'na istinaden fabrikadaki üretim sürdürüldüğü, anılan Bakanlar Kurulu prensip kararının halen geçerliliğini koruduğu beyanı ile işbu tutanak imzalanmıştır." Notun altında da Cargill kaşesi ve bir imza vardır. ([115])

İnfaz tutanağı, bir gün sonra da Gemlik Belediyesi anteti ve Kaymakam Mehmet Baygül'ün imzasıyla Bayındırlık Bursa İl Müdürlüğü'ne gönderilir. .de, Türkçe'de infaz kelimesinin karşılığı, "Bir yargıyı yerine getirme; yargılama sonucu verilen cezayı uygulama" şeklindedir. Oysa Gemlik Belediyesi'nin infaz tutanağına göre karar yine yerine getirilmemiş, sadece teknik elemanlar ilgililere "kararı uygulayın" diye uyarıda bulunmuştur.

"Endüstri Bölgesi" kararı ve suç duyurusu
Danıştay 6. Dairesi, daha önceki bozma kararları doğrultusunda yeniden hüküm veren Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin iki kararına yapılan temyiz başvurularını farklı tarihlerde sonuçlandırır.20 Nisan ve 16 Mayıs 2005 tarihlerindeki kararlar, temyiz başvurularının reddi yönündedir. Yanidavalı Bursa Valiliği, müdahiller Başbakanlık ve Cargill'in talebinin reddidir bu kararlar. Fabrikanın yıkılması gerekmektedir artık.

Ama olmaz elbette. Bakanlar Kurulu, tartışmaya yeni boyut getirecek bir karardaha verir:
"Bursa İli Orhangazi İlçesi Gemiç Köyü, Karapınar Mevkiinde H22.b.06.c.2.A ve H22.b.06.b.3.D pafta 1634 parsel, H22.b.06.c.B pafta 36 parsel ile H22.b.06.b pafta 1311, 1312, 1313, 1317 parsellerde yer alan Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ'ye ait mısır işleme tesislerinin bulunduğu toplam 212.240 metrekare büyüklüğündeki alanın Özel Endüstri Bölgesi olarak ilan edilmesi, Endüstri Bölgeleri Koordinasyon Kurulu'nun 5/4/2005 tarihli ve 2005/01 sayılı kararına dayanan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 26/4/2005 tarihli ve 5022 sayılı yazısı üzerine, 4737 sayılı kanunun geçici 2'nci maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca 5/5/2005 tarihinde kararlaştırılmıştır." ([116]) .ve beklenen suç duyurusu gelir. Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ali Rahmi Beyreli, Nadir Erol, Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır Burak Giray, M. Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Ş. Cankat Taşkın Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunurlar. Şüpheliler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'tur. Suç duyurusu konusu ise yargı kararlarının infaz edilmemesi, memurun yargı kararlarını uygulamamasıdır. (163)

Süreç özetlenir, mahkeme kararlarından alıntılar yapılır, fotokopileri dosya ekine konur, ayrıca mahkeme kararlarının uygulama zorunluluğuna ilişkin hem iç hukuk, hem de AB mevzuatı hatırlatılır. Yakınılan kişilerden biri başbakan, diğeri bakan, diğerleri vali ve belediye başkanlarıdır ki, görevleri, ülkeyi ve kenti anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun şekilde yönetmektir. Üstelik bu kişiler, hukuka bağlılıkta yönetilenlere de örnek olması gereken kişilerdir. Yargı kararlarını anayasal emirlere karşın yok saymak, devleti hukukun dışına ya da üstüne çıkarmaktır. Hiçbir kamu görevlisinin, makamı ne olursa olsun keyfi hareket etmeye, vatandaşın devlete olan güvenini ortadan kaldırmaya hakkı yoktur.

Dilekçe, adı geçen kişiler hakkında gerekli soruşturma yapılarak kamu davası açılması dileğiyle noktalanır.

Şeker savaşı!
Cargill'in, hukuksuz inşa edilen fabrikasından çok ürettiği nişasta bazlı şeker gündemde yer tutmaya başlar. Şeker Kanunu'nda yapılan değişiklikler, Başbakanlık açıklamasına göre piyasanın bütün taraflarını korumayı amaçlamaktadır ya, aslında taraflar hiç de öyle dememektedir.

Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde 2005 Haziran ayı başlarında yayınlanan "Şeker savaşı" başlıklı haberin spotunda şöyle denir: "Pancar üreticileri, yüzde 15 olan kotanın yüzde 5'ler düzeyine düşürülmesini beklerken, mısır üretici ve sanayicisi de yüzde 50 ek kota talebinde..."

Haberde görüşlerine yer verilen isimlerden ilki Bursa Ziraat Odası Başkanı Fuat Sarı'dır. İddiası şöyledir: "Dünyanın hiçbir ülkesinde nişasta bazlı şeker üretimine yüzde 3'ten fazla izin verilmiyor. Her yıl yüzde 5 kota verilmesi demek, iki şeker fabrikasının kapatılması anlamına geliyor. Bu büyük bir facia... Son 3 hükümet bu konuda ABD firmalarına kucak açtı."

Haberde yer alan diğer bir görüş ise Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı İlhan Demiröz'e aittir: "Türkiye'de şeker pancarı, tarıma dayalı sanayinin başarılı bir örneğini oluşturuyor. Bu sektör 450 bin üretici aile, 100 bin tarım işçisi, 30 bin fabrika işçisi, hayvancılık ve nakliye alt sektörlerinde çalışan 8 milyon kişiyi doğrudan ilgilendirmektedir. 1998 yılına kadar 17,6 milyon tona kadar pancar üretimi yapılırdı. Üretim 2003 yılında 10,2 milyon tona kadar geriledi. Kanunla, zaten pancar üretim alanları daraldı. Kota artarsa 450 bin ailenin yüzde 25'ini kaybederiz."

Haberde "söz savunmanın" ara başlığı altında, Cargill Orhangazi Fabrikası Müdürü Kemal Özbelli'nin görüşlerine yer verilir. Özbelli, kotaların, iddia edilenin aksine Avrupa ve ABD'den daha düşük olduğunu söyler ve ekler: "Avrupa ülkelerinde glikoz için kota yok. Sadece fruktoz için uygulanıyor. Avrupa'da uygulanan kotalar 1960'lı yıllarda gündeme gelmiştir. Burada kurulu kapasitenin yanı sıra yeni yatırımlar da değerlendirilerek tam kapasite kullanımına göre kotalar belirlenmiştir. Oran yıllar içinde üretim artışına bağlı olarak geriledi. Yeni düzenleme yapılmadığı için yüzde 2'lere kadar düştü."

...ve ilk tazminat davası açılıyor!
Cargill ile ilgili yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlileri hakkında ilk tazminat davasının dilekçesi 6 Haziran 2005 tarihinde yazılır ve asliye hukuk mahkemesine verilir. Davacılar şunlardır: Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, avukatlar AliArabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Cevdet Altun, N.Sinan Doğan, Erol Çiçek, Ş.Cankat Taşkın.

Her bir davacı için 5 bin 500 lira olmak üzere toplam 99 bin lira tazminat talep edilen davalılar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'dur.

Olaylar özetlenir. İptale dair her dört davanıntemyiz aşamasında olduğu bildirilir. Kararların uygulanması için kesinleşme şartı aranmadığı hatırlatılır. Uygulanmayan dört kararın da aynı olaydan kaynaklandığı belirtilerek, "Amaç, Cargill AŞ unvanlı firmaya nişasta fabrikası kurmasına olanak yaratmaktır. Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu iptal edilen kararını bu nedenle almış,diğer idari birimler de bu karar doğrultusunda idari işlem tesis etmişlerdir.Hukuka aykırı kararların oluşturulmasında tam bir eylem birliği içindedirler.Davalılardan bazılarının,biçimsel olarak karar gereklerini yerine getirdiklerini beyan etmelerine karşın, yargı kararlarına konu tesis tam kapasite ile üretim yapmaya devam etmektedir" denir.

Dava dilekçesi şöyle devam eder: "Oysa, mahkeme kararları sonucu, o yörede nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı ile bu karar doğrultusunda yapılan plan değişiklikleri, inşaat ruhsatları ve çalışma izin belgeleri iptal edilmiş, böylece anılan tesis, faaliyeti durdurulması zorunlu 'kaçak yapı' haline gelmiştir. Kararın uygulanması ancak,fabrikada üretimin tamamen durdurulması ve tesisin ortadan kaldırılması ile sağlanabilir.Kararlardan sonra, idarenin yapması gereken; önce, Cargill firmasına ait nişasta fabrikasını 'çalışma izninin yokluğu' nedeniyle faaliyetten men etmek (fabrikayı kapatmak), sonra da İmar Kanunu uyarınca 'kaçak yapı' haline gelen tesisi yıkmaktan ibarettir."

Tazminat davası kamuoyunda ses getirir, bazı yayın organlarında geniş haber olarak verilir.

Deniz Som, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısında Ali Arabacı'nın "Hukukun üstünlüğünü egemen kılmak, 1993 tarihli Kopenhag Kriterlerinin temel şartıdır. Bu aynı zamanda AB üyeliğinin de şartıdır" şeklindeki açıklamasına yer verip şöyle der: "Ne olacak şimdi? Olacağı şu: Amerika'nın uydusu olmak için hukukun üstünlüğü şart değil ve demokrasiyi araç olarak kullanmak yeterlidir!"

Toprak Koruma Kanunu ile özel af!
Danıştay'ın, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin yeniden verdiği iptal hükümlerini onamasından sonra Bursa Valiliği'nin DİDDGK'na yaptığı karar düzeltme istemi6. Daire'de görüşülürek karara bağlanır: "İtiraz edilen 20.04.2005 günlü, E:2005/1195 sayılı karar, idare mahkemesince verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Altıncı Dairesince, temyiz mercii sıfatıyla verilmiş bir karar olup, bu karara karşı İdari Dava Daireleri Kurulu'na itiraz edebilme olanağı bulunmamaktadır. İstemin incelenmeksizin reddine..."(164) .ki bu karar, Cargill'e inşaat olanağı tanıyan hukuksuz plan değişikliğinin iptalinikesinleştirir. Dolayısıyla, değiştirilmiş plana dayanılarak verilen ruhsatın, emisyon ve deşarj izinlerinin de geçersiz olduğunu ortaya koyar.

Cargill'in kurtuluşu bundan sonra ancak özel yasayla mümkündür. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın'ın Cumhuriyet Gazetesi'nde yer verilen açıklamalarında da buna vurgu yapılır. Günaydın, Cargill'in Türkiye'de iki türlü sıkıntısı olduğunu dile getirir. Şöyledir açıklama:

"Fabrikanın Bursa Orhangazi'de kurulduğu yer tarım arazisi. Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Yasa Tasarısı'nın geçici birinci maddesi tarım arazisi işgallerine metrekaresine 5 YTL ceza ile af getiriyor. Bunun yasalaşmasını istiyorlar. Tatlandırıcılara tanınan yüzde 10'luk kota, 352 bin tona denk geliyor. Oysa Türkiye'de başta Cargill olmak üzere 5 büyük fabrikanın kapasitesi 1 milyon ton. Bu kotayı ona göre artırmak istiyorlar."

İşte Cargill'in istekleri bu kadar somut!
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu 3 Temmuz 2005 tarihinde TBMM'dekabul edilir. Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, yasanın kabulünden sonra yaptığı konuşma dikkat çekicidir:

"22'nci dönem üçüncü yasama yılını geride bırakırken, takriben 700 saat, bilfiil, ara vermeden çalıştık. 35.000 sayfa doküman oluştu. Bu çalışmalar neticesinde, 3 yasama yılının sonunda 629 yasa tasarısı kanunlaştı. Üçüncü yasama yılında 165 kanun tasarısı yasalaştı. Bu tasarıların yasalaşması konusunda, tabii ki Türkiye Parlamentosunu oluşturan 550 milletvekili arkadaşımızın, başta iktidar partisi olan AK Parti olmak üzere, Anamuhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve bağımsız arkadaşlarımızın çok değerli katkıları oldu. Ben, bütün arkadaşlarıma, AK Parti Grubu adına çok teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, ülke hepimizin, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ülkesi bu güzel ülke. Türkiye'nin, cumhuriyetin kazanımları da hepimizin. Bunları geliştirmek, bunları insanımızı daha mutlu edecek noktalara taşımak da hepimizin başlıca görevidir. Milletin huzurunu temin etmek, barışı sürdürmek ve mutluluğu geliştirmek hepimizin görevi." (165)

Eker: Topraklarımız çok daha iyi korunacak!
Tarım ve Köyişleri Bakanı, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker de, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, tarım camiasının, tarımla uğraşanların beklediği, bütün toplumsal kesimlerin içtenlikle, arzuyla, iştiyakla bekledikleri bir tasarı, bugün, sizlerin oylarıyla yasalaştı; hayırlı, uğurlu olsun" der ve ekler: "Çünkü tarımın esası topraktır ve bizim, topraklarımızla ilgili, bugüne kadar bir kanunumuz yoktu; biraz önce, sizlerin oylarıyla, artık topraklarımızın bir kanunu oldu. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, topraklarımızın korunmasını öngörüyor. (...) Tarım arazilerinin nasıl kullanılacağını planlara bağlıyor; yine, toprakların fizikî olarak korunmasını getiriyor. Bu şekilde çok sayıda yenilik getiriyor ve inanıyorum ki, artık, bundan sonra, sadece tarım için kullanılacak araziler değil, sanayileşme, kentleşme ve diğer faaliyetlerle ilgili olarak da, bu kanun birtakım hükümler vazediyor ve arazilerimiz, topraklarımız çok daha iyi korunacak, çok daha yerinde kullanılma imkânı bulacak."

Kanunun, adresi belli olan geçici birinci maddesi aynen şöyledir: "11.10.2004 tarihinden önce tarım arazileri; gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazinin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa müracaat edilmesi, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir. "(166)

Ne diyelim? Varlığımız Amerikan varlığına armağan olsun!
Ancak gazetelerde, Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın'ın, yasanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'den dönmesi için çaba harcayacaklarını ve konunun Anayasa Mahkemesi'ne gitmesini sağlayacakları yönündeki açıklamaları yer alır.

Erdoğan ve Ergezen hakkında takipsizlik
Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Zeki Ergezen hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçlamasıyla yapılan başvuruyla ilgili 22 Haziran 2005 tarihinde karar verir. Karar şöyledir:

"TC Anayasası'nın 100, TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesine göre, Başbakan ve bakanlar hakkındaki soruşturma yetkisi TBMM'ne ait olup, Başsavcılığımızın bu kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma yetkisi bulunmadığından, mevcut anayasal sistem nedeniyle 59. Cumhuriyet Hükümeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve aynı hükümetin eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen haklarında soruşturma açılmasına yer olmadığına..." ([117])

Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasıyla ilgili ilk savunma, 11 Temmuz 2005'te Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'den gelir. Şahin, davanın haksız, yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ifade eder. Davanın öncelikle süre aşımı yönünden reddedilmesi gerektiğini belirtir. İkinci olarak da, „husumet' yönünden itiraz eder. Zira 1982 Anayasası'na göre memurlar ve kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlara yönelik tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine açılabilmektedir.Hikmet Şahin, mahkemenin görev alanı yönünden de davanın reddini ister. Gerekçesi de, bu davanın idari yargıda açılması gerektiğidir. Ayrıca, davacıların da ehliyet yönünden incelenmesini ister.

Şahin'in esasa ilişkin itirazı da şöyledir: "Dava dilekçesinde belirtilen bütün idari dosyalar celp edilip tetkik edildiğinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığının ve Hikmet Şahin'in davalı sıfatıyla bulunmadığı, yani idaremize açılan bir davanın ve aleyhe çıkmış bir idari yargı kararının olmadığı görülecektir. Hal böyle iken idaremiz ve başında bulunan Hikmet Şahin'in aleyhinde yargı kararı bulunmadığı halde, davalıların tamamı veya bir kısmı aleyhinde verilen kararların gereğini Hikmet Şahin yerine getirmedi diyerek manevi tazminat davasının ikame edilmesi hayatın olağan akışına terstir. Hikmet Şahin'in, davacıları maddi-manevi zarara uğratacak herhangi bir eylem veya işlemi olmamıştır. Dolayısıyla bu davanın usul ve esastan reddi gerekir."

Kabak kimin başında patlayacak?
Hikmet Şahin böyle dediğine göre. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma Daire Başkanlığı da, Cargill'in, Büyükşehir Belediyesi ile hiç ilgisi olmadığını saptadığı halde, kabak kimin başında patlayacak acaba?

Çünkü Çevre Koruma Dairesi Başkanlığı'ndan dosyaya sunulan Cargill fabrikası hakkındakirapora göre, "Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği'ne göre Cargill Fabrikası 2. sınıf gayrısıhhi müesseseler kapsamında kalmakta olup, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'na göre bu tür işletmeleri ruhsatlandırmak ve denetlemek görevi ilçe ve ilk kademe belediyelerine verilmiştir. GSMY'ne göre işyeri açma ve çalışma ruhsatı için gereken emisyon ve deşarj izinlerinin verilmesi de İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün yetkileri arasındadır. Söz konusu tesisle ilgili dairemizin (dolayısıyla Büyükşehir Belediyesi'nin) yetki ve sorumluluğu yoktur." ([118])

Mahkemeye Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal'ın savunması da ulaşır. Köksal da öncelikle ehliyet yönünden ret kararı verilmesini ister. Köksal'a göre, davacıların uygulanmadığı iddia edilen kararlar nedeniyle doğrudan zarara uğradıkları iddiasını kabul etmek mümkün değildir! Davanın süre yönünden de reddi gerekir ki, daha önce İçişleri Bakanlığı da valilerAli Fuat Güven ve Oğuz Kağan Köksal hakkındaki ihbar ve şikayetin işleme konulmaması kararı vermiş ve kesinleşmiştir. Köksal'ın iddiasına göre kararlar 30 gün içinde uygulanması yasa gereği olduğu halde ve aradan 5 yılı aşan süre geçtiği dikkate alındığında, açılan tazminat davasının süre aşımı yönünden reddi gerekmektedir.

Köksal, esasa ilişkin savunmasında da uzun uzun süreci anlatır ve sonunda Cargill fabrikası alanının Bakanlar Kurulu kararıyla özel endüstri bölgesi ilan edildiğini hatırlatır. Sonra da şöyle der: "Bu karar ile Bursa Valiliği'nin Cargill fabrikası ile ilgili hiçbir uygulama yetkisi kalmamış bulunmaktadır. Ayrıca bu karar doğrultusunda idare mahkemesi kararlarının uygulama alanı da kalmamıştır."

Köksal'ın savunmasında can alıcı ifade şöyledir: "Görüldüğü üzere bir Hükümet Politikası ile Bursa Valiliği makamının üzerinde seyretmektedir." ([119]) Köksal'ın, Cargill konusundaki tavrı ödül olarak dönmüştür kendisine. Bursa'dan sonraki görev yeri İzmir'dir. 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne getirilen Oğuz Kağan Köksal, 2011 seçimlerinde istifa ederek AKP'den milletvekili adayı olur ve seçilir.

Bu kitabın hazırlığı sırasında TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı olan Oğuz Kağan Köksal'a, meclisteki makam odasında Cargill'i sorduğumuzda "Bitti bitti, kapandı o dosya" demekle yetinir. Ancak bunu derken yüzündeki renk değişikliği de gözden kaçmaz!

Ya kendisinden sonra gelen Vali Nihat Canpolat?!
Ağustos 2005-Aralık 2007 tarihleri arasında Bursa Valiliği yapan Nihat Canpolat'ın tavrını ve sonrasında yaşadıklarını, satırlar bizi o tarihe sürüklediğinde göreceğiz.

İç hukukta yeni dava maratonu
Davacıların mahkeme kararlarının uygulanması isteğiyle Başbakanlık'a gönderdiği dilekçeye gelen yanıtta, Bakanlar Kurulu'nun özel endüstri bölgesi ilanıyla ilgili kararı hatırlatılır, başka da bir şey açıklanmaz. Öyleyse, bu karar içinde dava açmak elzemdir.

Cargill'in bulunduğu alanın özel endüstri bölgesi ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istenir. Danıştay'a açılan yeni davayıBursa Barosu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Orhangazi Ziraat Odası Başkanı Cevdet Altun, Levent Gencelli, Gürhan Akdoğan, Lütfi Kırayoğlu, Mustafa Özçelik, Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek,Nadir Erol ve Mimarlar Odası Bursa Şubesiaçar. Vekilleri ise Ali Arabacı, Cumhur Özcan, Şenay Özeray, Cankat Taşkın, Fethiye Altıntaş, Nezih Sütçü, Kadriye Gökçadır, Nalan Bener, Burak Giray ve Hakan Özdemir'dir.

Dava dilekçesinde Bakanlar Kurulu'nun kararı aynen aktarılır ve kararın, dayanak gösterilen yasa hükmüne, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu vurgulanarak açıklamalara geçilir.

Bir kere kararda, "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş" ifadesi vardır. Oysa Cargill'in izinleri imar planlarına uygun verilmemiştir. Dava açılınca sonradan değişiklik yapılmıştır. Dolayısıyla Cargill, Endüstri Bölgeleri Kanunu'nun aradığı şartlara sahip değildir.

İşlem Anayasa'ya da aykırıdır. İdare, sonuçlarından kurtulmak amacıyla yargı kararlarını bertaraf edecek şekilde, iptal kararlarını yok sayarak yeni bir işlem tesis edemez. Aksi, Anayasa'nın 2, 9, 10, 11, 36 ve 138. maddelerinin ihlali anlamına gelir.

Bakanlar Kurulu kararı, Avrupa İnsan Hakları ve BM Çevre sözleşmelerine de aykırıdır. AİHM'nin de bu konuda içtihadı vardır. İYUY'nın aradığı koşullar oluşmuştur. Derhal yürütmeyi durdurma kararı verilmelidir ki, Cargill firmasına yeni izin, onay ve ruhsat verilecek, bu da yeni sorunları beraberinde getirecektir. Ayrıca kaçak hale gelmiş tesisin çevreye vereceği zararlar da devam edecektir.

Erdoğan'ın yanıtı acı acı gülümsetiyor
Başbakan Erdoğan'ın savunmasıda acı acı gülümsetir okuyanı. "Pasif husumet itirazı" başlıklı bölümde, davacıların uygulanmadığını iddia ettikleri mahkeme kararlarının hangi idari işlemler için verildiği sıralanır. Bursa Valiliği İl İdare Kurulu'nun 30 Nisan 1998 ve 28 Aralık 1999, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın 14 Ağustos 1998 ve Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun 10 Ağustos 2000 tarihli kararlarıdır bunlar. Ve şöyle der Erdoğan'ın vekili Avukat Fatih Şahin:

"Görüleceği üzere iptali istenen kararlardan hiçbirisi müvekkil Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın başında bulunduğu idarenin, Başbakanlık'ın veya Bakanlar Kurulu'nun kararı değildir. İptali istenen kararlar, müvekkilimin başında bulunduğu idare dışındaki idari mercilerce verilmiş kararlardır. Bu nedenlerle bu kararların uygulanmasının müvekkilimden beklenmesi/istenmesi mümkün değildir."

Sanki bu idareler, doğrudan olmasa bile silsile yoluyla Başbakanlığa bağlı değilmiş gibi!

"Aktif husumet itirazı" ara başlıklı bölümde ise davacıların, Ali Arabacı dışında hiç birinin dava ehliyeti olmadığı iddia edilir. Zaman aşımı itirazı da, Danıştay'ın 26 Kasım 2002 tarihli kararı üzerinden bir yılı aşkın süre geçmesi nedeniyle yapılır.

"Davacıların, bu davayı açma haklarının ilanihaye mevcut ve zaman aşımından müstesna olmadığı"na işaret edilerek, süre yönünden de davanın reddi gerektiği belirtilir.

Esasa ilişkin itiraz ise, tazminata hükmedilmesi için gerekli olan koşulların hiçbirinin olmadığı yönüyle yapılır. Açıklama da getirilir ve "Ortada, hukuka ve mevzuata aykırı bir eylem veya işlem bulunmamaktadır" denilerek şu savunma yapılır: "Davacıların da ikrar ettiği üzere bu davalarda verilen yargı kararlarının hepsi uygulanmıştır. Dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere, davacılar yargı kararlarının uygulanmasının tesisin yıkılması ve ortadan kaldırılması şeklinde olması gerektiğini düşünmektedir. Oysa yargı kararları ancak gerekleriyle sınırlı olarak uygulanır. Bir yargı kararının davacıların talep ettikleri gibi gereklerinin aşılarak uygulanması halinde bunun başka tazminat davalarını, idarelerin sorumluluğunu ve kamu zararını da beraberinde getireceği açıktır. Nitekim idarelerce bu husus dikkate alınarak, sözü edilen yargı kararları neyi gerektiriyor ise o şekilde uygulanmıştır." ([120])

"Hukuka aykırı fiil yok!"
Bu görüşün ardından, Cargill alanına ilişkin Bakanlar Kurulu'nun "Özel Endüstri Bölgesi" kararı hatırlatılır. Bu kararla, dava konusu olan tüm onay ve izinlerin geçersiz hale geldiği belirtilerek şöyle denir: "Bu sebeple, davacıların manevi tazminat taleplerinin dayanağı olarak gösterdikleri yargı kararlarına konu izin, onay ve ruhsatlar zaten kanun gereğince ortadan kalkmış ve böylece sözü edilen yargı kararlarının uygulanması hukuki olarak imkansız hale gelmiştir. Özetle idare, yargı kararlarını uygulamamış değildir. Tam tersine yargı kararları yerine getirilmiş, bu kararlarla ortaya konulan usuli eksiklikler giderilmiş ve ülke ekonomisi açısından çok önemli olan bu tesisin hukuka ve mevzuata uygun şekilde faaliyet yapması sağlanmıştır. Bu yüzden ortada manevi tazminatı gerektirir hukuka aykırı bir fiil söz konusu değildir."

Başbakan Erdoğan'ın savunmasına, davacıların oluşmuş bir manevi zararı olmadığı iddiasıyla devam edilir. İdari işlemlerin hukuka aykırı olmadığı gibi, olsa bile davacıların manevi zarara uğramalarının, kişilik haklarının zedelenmesinin mümkün olmadığı öne sürülür. Bu yönüyle de davanın reddi istenir. 

Savunmada ayrıca davacılara yönelik soru işaretli suçlama cümleleri kurulur. Davacıların, tazminat davası açmakta hukuki bir yararları olmadığı iddiasının altı şöyle doldurulur: "Uygulanmadığını iddia ettikleri yargı kararlarının uygulanması için bu davada verilecek karara muhtaç mıdırlar? Elde etmek istedikleri hukuki yarar, uygulanmadığını iddia ettikleri yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak mıdır? Bu davanın bu amaca hizmet etmeyeceği, davacıların elde etmek istedikleri hukuki menfaati sağlamayacağı açıktır. Bu durumda davacıların amaçlarının, haksız kazanç temini olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Zira bu dava ile davacıların talepleri bir miktar (99.000 YTL) paradan başka bir şey değildir. Elde edilmek istenen bu menfaatin ne kadar hukuki ve hukuk düzenince korunmaya muhtaç olduğu ise tartışmaya değer bir konudur."

Savunmada, idari yargı organlarınca verilen kararlarda kişisel değil kamusal menfaatlerin ön planda tutulması gerektiği hatırlatılır, dava konusu mahkeme kararlarının da „çevre hakkı' kapsamında verildiği belirtilir. Mahkeme kararları, davacıların bizzat şahıslarına yönelik koruma sağlamamaktadır. Dolayısıyla kararların sözde uygulanmamasının davacılara herhangi bir zarar vermeyeceği aşikardır!

Ayrıca bir Yargıtay içtihadına atıfta bulunularak, "kararın yerine getirilmemesi nedeniyle bir zarar gelmişse" bu zararın ödetilmesi yoluna gidilebileceği kaydedilir. Yanı sıra, talep edilen tazminat miktarının da fahiş olduğu belirtilerek, "manevi tazminat olgusunun amaç ve kapsamına aykırı düşen, manevi tazminatı, talepte bulunan kişiler için istenir ve özlenir bir hale getiren miktarın kabulü mümkün değildir" denir. ([121])

"Siyasiler hukuku sevmiyor"
TMMOB Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Cargill'in Özel Endüstri Bölgesi ilan edilmesi hakkında bir basın açıklaması yapar. Kararla birlikte, sosyal hukuk devleti olma özelliğinin zedelendiği belirtilir. Basında yer alan haberlere dayanarak, ABD Başkanı'nın ricasının yerine getirilmiş olmasının da, yüzyıllardan bu yana emek verilen bağımsızlık idealleri ile çeliştiği ifade edilir. Kararın, bölgede yeni tesislerin açılmasına kapı araladığı, tarihi ve gıda üretim değeri yüksek İznik Gölü'nün yitirileceği kaydedilir. (172)

TMMOB Yönetim Kurulu, Bakanlar Kurulu kararının iptali için dava açılmasına da karar verir ve "Bakanlar Kurulu kararının geçerliliğini, geleceği emanet aldığımız bir sonraki nesillere anlatacak hiçbir haklı gerekçe bulunmamaktadır" denir.

Öte yandan Bursa Barosu'nun, Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açtığı dava, Cumhuriyet Gazetesi'nde Deniz Som'un köşesine konu olur. Som, „Yine Cargill' başlıklı yazıda Ali Arabacı'nın açıklamasına yer verir.

Arabacı, "Tesis, mahkeme kararlarına rağmen, özellikle idarenin müsamahası ve yargı kararlarını uygulamaması sonucu bitirilmiş ve faaliyete sokulmuştur. Tesis açıkça yasa hükmü ile meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Ne var ki dayanılan yasa hükmü de anılan sanayi kuruluşunu meşrulaştırmaya yetmemektedir. İdare mevcut yargı kararlarını bertaraf edecek şekilde ve sonuçlarından kurtulmak amacıyla ve iptal kararlarını yok sayarak yeni bir idari işlem tesis edemez. Aksi halde devletin 'hukuk devleti' niteliği sorgulanır hale geleceği gibi, işlem anayasanın ilgili maddelerinin ihlali anlamına da gelir. İdare, iptali istenen kararı, mahkeme kararlarının sonuçlarından kurtulmak, böylece Cargill firmasına yeni bir ayrıcalık yaratmak üzere almıştır" der.

Ali Arabacı ayrıca, Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası Bursa Şubesi'nde gerçekleştirilen Marmara Çevre Platformu toplantısında da Cargill'i anlatır. "Hukuk en büyük silahımızdır" diyen Arabacı, DSP iktidarı zamanında Clinton'un, AKP iktidarı zamanında da Bush'un Cargill için baskı yaptığını anlatır. Cargill mücadelesi başladığında 52 derneği bir araya getirdiklerini söyler, daha sonra Cargill'in boş durmayıp danışmanlar tuttuğunu hatırlatarak şöyle der:  "Derneklerin başkanlarını fabrikaya davet ettiler. Arıtma tesisinin nasıl çalıştığını göstererek göz boyadılar. Ama şu anda kokudan yanından geçilmiyor. Önceden basında çevre haberleri verilirdi. Şu anda basında bize sırtını dönmüş durumda. Vatandaş da bu konuda hassas değil. Cargill'e dava açtığımızda köylüler Cargill şirketinin yanında yer aldılar. Çünkü Cargill okullarına bilgisayar dağıtmıştı. O zamanlar o yöreden 125 kişiye iş vermişlerdi. Şimdi ise hepsini çıkarttılar. İlk kurulduğunda yöre çiftçisine mısırı onlardan alacaklarına dair söz vermişlerdi. Şimdi ise Arjantin'den alıyorlar."

Marmara Çevre Platformu toplantısının sonuç bildirgesinde ise "Cargill ülkemizden uzaklaştırılmalıdır" mesajı verilir. Bildirgede, Cargill'in salt çevre sorunu olmadığı, bu tesisle birlikte Türkiye'nin en temel tarımsal ürünü olan şeker pancarı üretiminin yabancı çıkar çevrelerinin istedikleri miktara indirildiği, dolayısıyla milyonlarca kişinin olumsuz etkilendiği belirtilir. Cargill ile birlikte sansürün gündeme geldiği, Bursa'daki yerel medyanın değişik yöntemler kullanılarak susturulduğu, sorunun giderek demokrasiyi tehdit eder hale geldiği ifade edilir.

2005 yılının Ağustos ayında Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Ali Arabacı'nın çabalarıyla Cargill hukuksuzluğu medyada sıklıkla yer bulur. Doğan Haber Ajansı'nca yayınlanan haber, Hürriyet Gazetesi Bursa ekinde "Mahkeme kararlarını uygulamada sıkıntı var" başlığıyla görülür. Arabacı'nın haberde yer alan dikkat çekici cümlesi "Açıkçası ben bu durumdan ürküyorum. Eskiden Menderes mahkemeleri vardı. Şimdi de Tayyip mahkemelerinin olduğunu düşünmek istemiyorum" şeklindedir.

Arabacı'ya göre siyasiler hukuku sevmemektedir. Çünkü bu ülkede hukuk kültürü yerleşmemiştir. Tam bu noktada Yılmaz Akkılıç'ın, Bursa Kent Gazetesi'ndeki makalesi deyim yerindeyse "cuk" oturur.Akkılıç da "Yine Cargill" başlıklı makalesinde, hukukun ne olduğu ve nasıl yorumlanması gerektiğini anlatır.

Gemlik Belediyesi'nden yeni plan
Oysa "Cargill'e özel hukuk" yaratılmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı, 12 Ağustos 2005 tarihinde 25 binlik İznik Gölü Çevre Düzeni Nazım İmar Planı'nı Cargill'e uygun hale getirir.

Bunun üzerine Cargill'in yeni mevzi imar planı talebi Gemlik Belediye Meclisi'ndegörüşülür. Mevcudun oyçokluğu ile kabul edilen yeni plan, onay için Büyükşehir Belediye Meclisi'ne sunulur. Büyükşehir Belediye Meclisi de "Belirtilmeyen hususlarda Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği hükümleri geçerlidir" notu ekleyerek, Cargill'in mevzi imar planını onaylar.

Bu sıralarda Danıştay 6. Daire, davalı Bursa Valiliği yanında davaya katılan Cargill'in, DİDDGK'dan 25 Mayıs 2005 tarihli ret kararının yürütmesinin durdurulması istemini ele alır fakat incelenmeksizin reddine karar verir.([122]) Aynı dairedeki diğer dosyada da Bursa Valiliği ile Cargill'in itirazları incelenmeksizin reddedilir. ([123])

Öte yandan bu mahkeme kararlarını etkisiz kılan Bakanlar Kurulu'nun Özel Endüstri Bölgesi ilanıyla ilgili kararının iptali istemiyle açılan dava ise Danıştay 10. Daire'de görüşülür.Heyet, "Davanın durumu ve uyuşmazlığın hukuki niteliğine göre yürütmenin durdurulması isteminin davalı idarenin savunması alındıktan sonra incelenmesine" karar verir. ([124])

Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, Bursa'daki toplantısında"Ayrıcalıklı yatırımlara özel yasalar çıkartılıyor" başlıklı, geniş kapsamlı bir basın açıklaması yapar. Mimarların saptaması "Ayrıcalıklı yasalarla çevre değerlerimizi hiçe sayan Cargill'in sadece İznik ve Bursa için değil, tüm ülkemiz için ulusal onurumuzu rencide eden küresel bir dayatma yatırımı olduğu" yönündedirve şöyle denir:

"Onca yargı kararlarına, onca yasalara, çevre ve korumayla ilgili onca uluslararası sözleşmeye ve hepsinden önce İznik Gölü kıyılarının sahip olduğu onca değerli, doğal, tarımsal ve ekolojik değerlerin açıkça varlığına ve devletin kurumlarınca alınmış koruma kararlarına rağmen, hükümetin bu ulusal onur ve yaşam değerlerimizi göz ardı edercesine Cargill'e verdiği hukuka aykırı desteği, Bursa'dan tüm ulusumuza şikayet ediyoruz." ([125])

İncelenmeksizin reddine!
İçişleri Bakanlığı'nın, Bursa valileri Ali Fuat Güven ve Oğuz Kağan Köksal hakkındaki şikayeti işleme koymamasına ilişkin kararının iptali istemiyle Ankara 9. İdare Mahkemesi'nde açılan davada dahüküm verilir. Mahkeme, kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetler üzerine, görevleriyle ilgili işledikleri suçlardan ötürü yargılanabilmeleri için gerekli iznin verilmesi ya da verilmemesinin ceza yargılamasıyla ilgili olduğuna kanaat getirir. Bu nedenle, davanın incelenmeksizin reddine karar verilir. (177)

Bu karar taraflara ulaşmamıştır ki, Bursa'da bulunan Mülkiye Başmüfettişi Necati Küçükdumlu, İçişleri Bakanlığı'na şikayet dilekçesini yazan Avukat Cumhur Özcan'ı 24 Ekim 2005 tarihinde ifadeye çağırır. Bursaİl Özel İdaresi'nde düzenlenen ifade tutanağına göre Özcan, 22 Mayıs 2005 tarihli dilekçeyi Bursa'da çalışan bir grup avukat arkadaşıyla birlikte yazıp Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiklerini, dilekçede ileri sürdükleri şikayetleri tekrar ettiğini, bunun dışında İçişleri Bakanlığı'nın, şikayeti işleme koymama kararına karşı açtıkları iptal davasının Ankara 9. İdare Mahkemesi'nde sürdüğünü anlatır.

Öte yandan, Bakanlar Kurulu'nun "özel endüstri bölgesi" kararının iptali istemiyle Danıştay'da açılan davaya Cargill'in katılma talebi 10 Kasım 2005'te mahkemeye ulaştırılır. Verilecek kararın, Cargill'in hak ve menfaatlerini kuşkusuz etkileyeceğine işaret edilir. Bununla kalınmaz, davacıların ileri sürdüğü iddiaların tamamının hukuki dayanaktan yoksun olduğu savunularak davanın reddi gerektiği belirtilir.

Öncelikli ret istemi gerekçesi, ehliyet yönündendir. Meslek odaları ve derneklerin, faaliyet alanları dışında dava açma ehliyetine sahip olmadıkları iddia edilir. Davacıların, Bakanlar Kurulu kararı ile menfaat ilişkileri olmadığı öne sürülür.

Esastan ret istemi ise, Cargill'in,Bakanlar Kurulu kararındaki koşulları tümüyle yerine getirdiği hatta,kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinler alınarak faaliyete geçtiği iddiasına dayandırılır ve şöyle denir: "Tesisi kullanılabilir hale getiren yapı kullanma izni ile faaliyete geçmesini sağlayan açılma ruhsatı ve gıda maddeleri üreten işyerlerine ait çalışma izin belgesi, değil iptal edilmek, süresi içinde iptal davasına konu dahi yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu izin ve ruhsatlar hukuki geçerliliklerini bugün dahi korumaktadır. Tesis, bugün de geçerliliğini koruyan yapı izni nedeniyle hukuken kullanılabilir haldedir."

Soru şu tabii ki! Cargill'in her şeyi yasal ve hukuka uygun ise Özel Endüstri Bölgesi ilanına ne gerek vardı?

Avukata, kendi sözleriyle yanıt
Cargill'in davaya katılma dilekçesi ve ret istemine ilişkin dilekçesine davacılar 13 Aralık 2005 tarihinde yanıt verir. Ehliyet yönünden itiraza, aynı konuda daha önceki DİDDGK kararları dayanarak gösterilir. Zira Bursa Barosu'nun da, Ziraat Mühendisleri ve Mimarlar odalarının da ehliyeti vardır. Olmadığı yönündeki savunmanın hiçbir hukuki dayanağı yoktur.

Cargill'in kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçtiği yönündeki savunmaya, mahkemece iptal edilmiş idari karar ve izinler kanıt gösterilir. Cargill'in savunmasını yazan Av. Prof. Dr. Metin Günday, bir hukuk kurultayında bilim adamı sıfatıyla sarfettiği sözlerle köşeye sıkıştırılır. Şöyle demiştir Günday:

"İdari yargı yerlerince verilen iptal kararları, iptal edilen idari işlemi tesis edildiği tarihten itibaren hükümsüz hale getirir. Bir başka anlatımla, idari yargı yerlerinin iptal kararları, iptal edilen işlemin tesisinden önceki durumun geri gelmesini sağlar. Bu bağlamda, idari yargı yerlerinin iptal kararları, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının aksine geçmişe yürürler. (...) iptal kararları üzerine idareye düşen görev ise, tesis edeceği yeni idari işlem ya da işlemlerle iptal edilen işlemin, iptal edilinceye kadar doğurduğu tüm etki ve sonuçları gidermektir. (...) idari yargı yerlerince verilen yürütmenin durdurulması kararlarının da tıpkı iptal kararları gibi geriye yürüdüğü ve dava konusu edilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle işlemez hale getirdiği ve askıya aldığı kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Metin Günday - İdari Yargı Kararlarının Uygulanmaması Sorunu - Bildiri, Ankara Barosu Hukuk Kurultayı- 2000/Cilt 1, Sh 353)"

Doğrusu da, Günday'ın söylediği gibidir. Ali Arabacı'ya göre "Yadırganan, bilim adamı sıfatına sahip bir kişinin, inandığı görüşlerini her ortamda, her şekilde ve bilimsel etik kuralları içinde söyleyememesidir. Galiba asıl esef edilecek olan da budur."

Davacılar adına Ali Arabacı, yasanın öncelikle aradığı koşulun „kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmek' olduğunu hatırlatır ve "Gerek 1/25000'lik, gerekse 1/1000'lik planlar iptal edildiğine göre, ortada geçerli bir plan yok demektir. Geçersiz planlar esas alınarak alınan izinlerin yasallığından da söz edilemeyeceği gibi bu izinler yok hükmündedir" der.

Cargill'in itirazına yanıt şöyle bağlanır: "Tesisin kurulmasına ilişkin Yüksek Planlama Kurulu Kararı, plan değişikliği kararları, ruhsatlar ve emisyon izin kararları iptal edildiğine göre, hukuka aykırılığı saptanmış bu kararlara göre verilen izinlerin de hiçbir dayanağı kalmamış demektir. Bu tür kararlar nedeniyle de 'kazanılmış hak'tan söz edilemez."

Kaldı ki DİDDGK, Bayındırlık Bakanlığı'nın 25 binlik plan değişikliğine ilişkin iptal kararına karşı yapılan karar düzeltme istemini reddeder. Karar usul ve hukuka uygundur, düzeltmeyi gerektiren bir sebep bulunmadığından istemin reddine karar verilir. ([126])

Hükümetin müsteşarı, hükümetin valisi!
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı makamına, Bursa Büyükşehir ve Gemlik Belediye başkanlarıyla ilgili şikayetleri iletir. Tahmin edilir ki, yazının içeriği, başkanlar Hikmet Şahin ve Mehmet Turgut hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığı yönündedir. Yazının altındaki onaylarda yine Şahabettin Harput adı görülür. Harput bu kez İçişleri Bakanlığı Müsteşarıdır. (179)

AKP Hükümeti'nin, 2013 yılında emekliliğine günler kala Bursa Valiliği'nden aldığı ve "17 Aralık Operasyonu"ndan sonra paralel devlet yapısında yer aldığı iddialarıyla gündeme gelen Şahabettin Harput'u, Bursa'dan ayrılırken sarf ettiği "Ben hükümetin valisiyim" sözleri de "paralel vali" suçlamasından kurtaramaz. Kaldı ki Harput, Bursa Valiliği görevindeyken, Fethullah Gülen Cemaati'ne bağlı Bursa Orhangazi Üniversitesi'ne de usulsüz arazi tahsisi ile gündeme gelir, emekliliğinden sonra da bu üniversitenin mütevelli heyet başkanı olur. Harput, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra da FETÖ/PDY davası kapsamında tutuklanarak cezaevine konulur.

O Şahabettin Harput'a "Ben hükümetin valisiyim" dedirten de, yine Gemlik Belediyesi'nin bir yolsuzluk soruşturması nedeniyle tutuksuz yargılanan ve açılan davaların tümünden beraat eden Gemlik'in CHP'li belediye başkanı Fatih Mehmet Güler'in görevine iade edilmemesine ilişkin kararlarıdır. Zira doğuda KCK, batıda yolsuzluk davalarından tutuklanıp hapis yatmış, serbest kaldıklarında da görevlerine iade edilmiş belediye başkanları varken, Güler'in göreve iade edilmesine onay vermeyen Harput, bu tavrıyla hukukun gereğini değil, hükümetin talimatını yerine getirdiğini onlarca Bursalı gazetecinin önünde açıkça ifade etmiştir.

Cargill mücadelesinde 2005 yılı da sona erer. Umutlarda filizlenmeye neden olan yeni yıl, Türkiye'nin onur savaşında zafer getirecek midir? Şu ana kadar ki gelişmelere bakarak, umutlu olmayı gerektirecek bir ipucu yoktur elbette.

Sayın ataç: Cargill çok güçlü
2006 yılında gözlerimizi Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç'ın sözleriyle açıyoruz. Hürriyet USA internet sitesinde Hayri Çetinkaya'nın kaleme aldığı haberin spot cümlesi şöyledir:

"Sayınataç, yaşadıkları tüm zorluklara karşın Türkiye'ye inandıklarını ve bu pazarı, zorunlu bir durum olmadıkça kaybetmek istemediklerini açıkladı."

Sayınataç'ın tırnak içinde verilen sözleri,göz bebeklerinde Amerikan Doları amblemi olanlarda heyecan yaratacak türdendir. Şöyle der Sayınataç:

"1998'den bu yana Bursa Orhangazi'de yaşanan sorunlar yüzünden bazı yatırım fırsatları kaçırıldı. Mesela Cargill, geçen sene Rusya'ya 250 milyon dolar yatırım yaptı. Bu ve buna benzer yatırımlar Türkiye'de yapılabilirdi. Cargill'den, nakit zengini bir şirket olarak her yıl, dünyanın çeşitli bölgelerinde yatırım için yaklaşık 3 milyar dolar nakit akışı var. Bu kaynaktan Türkiye de yararlanabilir."

Orhangazi Fabrikası ile ilgili hukuki sürecin kendilerine maliyetinin 2 milyon doları bulduğunu söyler Sayınataç ve arazi sorunlarının çözümünde hükümetin kendilerine yol gösterdiğini, destek verdiğini belirtir. Özel endüstri bölgesi kararıyla yargı sıkıntılarını aştıklarını söyler. Şöyle devam eder: "Fabrikada üretim devam ediyor. Danıştay kararına karşın fiili imkansızlık nedeniyle geriye dönüş yok. İşler devam edebilir ve yeni beyaz bir sayfa açılması imkanı doğabilir diye umuyoruz. Keza biz bir gecekondu olarak kurulmadık."

Haksız da değildir hani. Cargill'e yol veren Türkiye Cumhuriyeti hükümetleridir. Türkiye'nin bağımsızlığından, hukuk devleti ilkesinden taviz veren siyasetçilerdir.Siyasetçilerimiz kuvvetler ayrılığı ilkesini işine geldiği gibi yorumlamakta, elinde bulundurduğu devlet gücünü her gücün üstünde saymaktadır. İşte bu anlayıştan aldığı cüretle rahat ve tehditkarkonuşur Amerikalı!

Yargı kararına karşı "hile"
Cargill davalarının lokomotifi Bursa Barosu, aralarında diğer davacıların da bulunduğu bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir basın açıklaması daha yaparak, kamuoyunu bilgilendirir. Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, süreci kısaca özetledikten sonra şöyle konuşur:

"Eğer ülkemiz gerçekten bir hukuk devleti olsaydı, sorun tek davada çözümlenebilirdi. Oysa idare var olan Anayasal ve yasal kurallara uymak yerine, mahkeme kararlarını bertaraf edebilmek için yetkilerini sınır tanımaksızın kullanma yolunu seçti. Yargı kararlarını etkisiz kılmak için yasa, yönetmelik ve plan değişikliklerine gittiği gibi, Bakanlar Kurulu kararıyla da hile kullanarak yargıyı yok saymaya devam etti."

Asude Şenol, gelinen noktada Cargill'de üretimin durdurulması ve tesislerin derhal sökülmesi gerektiğini söyler ancak bu mümkün değildir artık!

Ne kadar sıkıntılı olsa da yargıya güvenmekten, çareyi orada aramaktan başka yol yoktur elbette. Yargı kararlarını uygulamadığı için hakkında şikayette bulunulan Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal ile ilgili olarak soruşturma izni vermeyen İçişleri Bakanlığı işleminin iptal davasında karar çıkar. Danıştay 1. Daire, Cargill'in kurulmasına olanak tanıyan Bakanlar Kurulu kararı, Başbakanlık ve Çevre Bakanlığı yazılarının kanunsuz emir olduğu, bunlara dayanılarak yargı kararlarının yerine getirilmemesinde Oğuz Kağan Köksal'ın sorumluluğu bulunduğu sonucuna varır ve İçişleri Bakanlığı kararının kaldırılmasına hükmeder. ([127])

Bu kararın örneği daha sonra, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan tazminat davası dosyasına da eklenir.

Bu arada Gemlik Belediyesi'ne, Bursa Barosu Başkan Yardımcısı Zeki Kahraman imzalı bir yazı gönderilir. Cargill'in ruhsat başvurusu olup olmadığı sorulur. Verilmişse ruhsat örneğinin Bursa Barosu'na gönderilmesi istenir.

Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'un yanıtına göre Cargill, ruhsat talebi için 6 Ocak 2006'da başvurmuştur. Gemlik Belediyesi de Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bayındırlık ve Sanayi bakanlıklarına sormuştur. Üç kurumdan gelen yazılara dayanarak da Cargill'e yenileme ruhsatı verildiğini bildirir. ([128])

Zeki Ergezen'e tebligat skandalı
Cargill ile ilgili hukuksuz imar planı değişikliklerinde onayı bulunan Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen hakkında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte açılan tazminat davasının tebligatı da skandala dönüşür.

Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce19 Aralık 2005'te PTT Tebligat Müdürlüğü'ne gönderilen yazıda, Bursa Barosu tarafından açılan tazminat davası tebligatının Zeki Ergezen'e iletilmesi ve tebellüğ belgesinin duruşmanın atılı olduğu 28 Şubat 2006 tarihine kadar mahkemeye ulaştırılması istenir. Ancak posta dağıtıcıları Satılmış Gökkaya ve İbrahim Özipek, Ergezen'in kapısını defalarca çalar ama bir türlü ulaştıramaz.Dağıtıcılar, tebligat mazbatasının üstüne şu notu düşer:

"Bursa Asliye Birinci Hukuk Hakimliği tarafından 2005/245 sayılı, Milletvekili Zeki Ergezen adına gönderilen tebligat, muhatabın adresine defalarca gidilmesine rağmen sekreteri Çetin Tufan, Danışmanı Rezzan Serin tarafından alınmadığı gibi, milletvekilimize ulaştırılamadığından imzadan imtina istemi uygulanmıştır."

Zeki Ergezen'in tebligatı almamasının altında bit yeniği vardır ki,öncesindeki mahkeme tutanaklarına bakıldığında ortaya çıkar. 18 Ekim 2005 tarihli celsede,Ergezen adına çıkarılan ilk tebligatın döndüğü ve usulsüz yapıldığı görülür. Davacılar, dava açıldıktan sonra bakanlık görevinden ayrılan Ergezen için TBMM'ye tebligat çıkarılmasını ister. Duruşma 14 Aralık 2005'e ertelenir. O gün gelir. Mahkeme, tebligatın „bila tebliğ' döndüğünü görür. Davacılar, Tebligat Kanunu'nun 18. maddesine göre işlem yapılmasını isterler. Davalının tebligatı almaması ya da bulunamaması durumunda Meclis İdare Amirliği'ne yapılması hükme bağlanır. Duruşma 28 Şubat 2006'ya bırakılır. O gün de gelir. Ergezen'e gönderilen tebligat henüz dönmemiştir. Davacılar, tebligat evrakının dönüşünün beklenmesini ister. Duruşma 5 Nisan 2006'ya ertelenir.

Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş'tir. Uzun yıllar alacak bu davada Keleş'in bazı kararları Türk hukuk literatürüne yeni kavramlar kazandıracaktır!

Bakanlar Kurulu kararına yürütmeyi durdurma
Danıştay 10. Daire, Cargill sahasını özel endüstri bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davada ilk kararını 8 Şubat 2006 tarihinde verir. Danıştay Tetkik Hakimi Demet Ünal, kararın hukuka uygun olmadığını savunarak, yürütmeyi durdurma isteminin kabul edilmesi gerektiğini savunur. Savcı Metin Çetinkaya ise İYUY'nın öngördüğü koşulların gerçekleşmediği savıyla istemin reddini savunur. Ancak şöyle hüküm kurulur:

"Cargill Tarım San. Ve Tic. AŞ'ye ait olup, tarımsal amaçlı kullanılacak alanda kaldığı anlaşılan taşınmazlar üzerine endüstri tesisi kurulmasına olanak sağlayan 1/25.000 ölçekli ve söz konusu tesisler ile o dönemde alınan izinlerin dayanağını teşkil eden İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nın hukuka aykırılığı yargı kararıyla saptanarak iptal edilmiştir. İptal edilen idari işlem (plan) tesis tarihinden itibaren hukuk alanından bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kalktığından, olaya bu madde hükmünün uygulanması suretiyle söz konusu alanın endüstri bölgesi olarak ilan edilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir. ...yürütmenin durdurulması isteminin kabulü ile dava konusu 5.7.2005 tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5.5.2005 tarih ve 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın yürütmesinin durdurulmasına..."([129])

Danıştay 10. Daire ek olarak, Cargill'in müdahil olarak davaya katılmasını da kabul eder.

Buna karşın Cargill'e Bursa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından B Grubu Emisyon İzin Belgesi ([130]) ile 5 yıl süreli Deşarj İzin belgesi ([131]) verilir. İki izin belgesinde de Vali Yardımcısı Hakan Yusuf Güner'in imzası görülür.

Süresi geçen geçici madde yeniden!
Cargill'in bulunduğu alanın "özel endüstri bölgesi" ilan edilmesi de sorunu çözmemiştir. Zira bu kararla ilgili açılan davada da yürütmenin durdurulması kararı çıkmıştır.

Cargill, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun geçici maddesiyle sağlanan olanağı da değerlendirmemiştir. Bu madde Cargill yetkilileri tarafından fark edilmemiş olamaz elbette! Büyük olasılıkla, yeni bir bedel ödemekten kaçındıkları için bu fırsatı kullanmamışlardır. Olsun! Hükümet yeni bir çözüm bulur nasılsa!

AKP Hükümeti, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nu görevlendirir. Karapaşaoğlu, TBMM Başkanlığı'na bir yasa teklifi verir. Teklif, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na bir geçici madde eklenmesine ilişkindir. Karapaşaoğlu'nun teklifindeki geçici madde, süresi geçen maddenin aynısıdır:

"11.10.2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan ve tarımsal bütünlüğü bozmayan arazilerin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde bakanlığa başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir."

Bu kanunun 19 Ocak 2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayın tarihinde yürürlüğe gireceği de bir madde olarak eklenir.

Altan Karapaşaoğlu, teklifin gerekçesinde Cargill'den bahsetmez tabii ki ama şöyle der: "Belirlenen altı aylık süre içerisinde vatandaşlarımızın bir kısmı çeşitli nedenlerden dolayı bu düzenlemeden yararlanamamıştır. Bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir." ([132])

Güven yargıya mı, idareye mi?
Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç'ın, 21 Mart 2006 tarihinde gazetelere yansıyan bir demecindeki ifade bu soruyu doğurur. Sayınataç, "Cargill, 1998 yılında başladığı ve tamamen idarenin yönlendirmesi ile bütün kanuni yükümlülüklerini yerine getirerek sürdürdüğü yatırım ve ticari faaliyeti sürecinde Türkiye'deki inancını kaybetmemiştir. Ayrıca Cargill olarak Türk yargısına güvenimizin devam ettiğini özellikle belirtmek isteriz" der.

Fakat güvenin yargıya değil, idareye olduğu çok açıktır. Siyasi irade, Cargill'e ilişkin her türlü sorunun aşılması konusunda ABD başkanlarının ricasını yerine getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Yasaysa yasa, yönetmelikse yönetmelik, yargıya müdahaleyse müdahale.

Davacılar yılgınlığa düşmez elbette. 4 Nisan 2006'da Baro, Mimarlar, Doğader, Ziraat Mühendisleri, Şehir Plancıları, Levent Gencelli, Lütfi Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan, Gemlik Belediyesi'nin Cargill'e 15 Şubat 2006'da verdiği yapı ruhsatı ve dayanağı olan 8 Eylül 2005 tarihli uygulama imar planının iptali ve yürütmenin durdurulması istemli yeni bir dava daha açar.

Fabrika alanını özel endüstri bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararı hakkında yürütmeyi durdurma kararı da verilmiştir. Önceki ruhsat ve izin kararları mahkemece iptal edilen Cargill firmasına ait fabrika ruhsatsız ve kaçaktır. Endüstri Bölgeleri Kanunu'nun geçici maddesinde belirtilen "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş" olduğundan söz etmek ve bu maddeye dayanarak yenileme ruhsatı düzenlemek de olanaksızdır. Dolayısıyla Gemlik Belediyesi'nce yapılan plan değişikliği, bu plana dayalı yapı ruhsatı hukuka aykırıdır, iptali gerekir.

Başbakanlık'tan utanç belgesi!
İdare paniğe kapılır. Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nden, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na gönderilen yazı, 'siyasetin/bürokrasinin utanç vesikası'olarak tarihe geçer. ([133]) Yazının birinci paragrafında, Cargill'in kurulmasına olanak sağlayan idari işlemlerle ilgili açılan davaların idare aleyhine sonuçlandığı hatırlatılır. İkinci paragrafta, Danıştay'ın, Bakanlar Kurulu kararı hakkında verdiği yürütmeyi durdurma kararından bahsedilerek şöyle devam edilir:

"Bunun üzerine davalara karşı hazırlanacak dilekçelerde izlenecek stratejiyi belirlemek ve yargı süreci sonunda verilebilecek olası bir aleyhe karara karşı izlenecek yol ve yöntemleri tespit etmek üzere Başbakanlıkta 10.4.2006 tarihinde Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin'in başkanlığında, Başbakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Cargill Firması yetkililerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmiştir.

Yapılan toplantıda Danıştay 10. Dairesi'nce verilen yürütmenin durdurulması kararının tesisin faaliyetlerini durduracak nitelikte olduğu belirtilerek, tesisin faaliyetine devamının sağlanabilmesi için hukuki yönden neler yapılabileceği tartışılmış, sonuçta bakanlığınızın faaliyet alanı ile ilgili olarak;

1- 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda yapılacak bir değişiklikle, ildeki kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite temsilcileri yanında sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla oluşan Toprak Kurulu'nun bu kanundan kaynaklanan yetkisinin, tarım ürünü işleyen ve ileri teknoloji kullanan mevcut tesislerin bulunduğu alanlar için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na devredilmesinin sağlanabileceği ve böylece sivil toplum örgütlerinin bu konudaki olumsuz tutumlarının bertaraf edilebileceği;

2- 5403 sayılı kanunun geçici 1. maddesinde yer alan, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmayan tarım arazilerinin istenilen amaçla kullanımı için bakanlığa müracaatta tanınan 6 aylık sürenin, yapılacak bir kanun değişikliği ile altı ay daha uzatılmasının şirketin izinlerini yenileyebilmesine imkan vereceği ve böylece faaliyetine devamını sağlayabileceği görüşleri ortaya konmuştur.

Belirtilen bu görüşlerin bakanlığınızca incelenerek, sorunların aşılması için gerektiği düşünülen çalışmaların yapılması hususunu değerlendirmelerinize ve bilginizi rica ederim. İmza, Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin..." Sivil toplumdan çok sert tepki

Bu ibret belgesi ortaya çıktığında yankısı sert olur. Bursa Barosu, Ziraat Mühendisleri Odası ve Tema Vakfı yöneticileri, 12 Mayıs 2006 tarihinde İstanbul Levent'te bulunan 1907 Fenerbahçe Derneği'nde ortak basın açıklaması yapar.Açıklamada çarpıcı ifadeler yer alır.

"Başbakanlık tarafından Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na gönderilen yazı ile Anayasanın 44 ve 45. maddeleriyle ülke toprağını korumakla ödevli kılınan hükümetin en üst organının, toprağı talan ettiği yargı kararıyla belgelenen bir yabancı yatırımın sürmesi amacı ile bu firmanın da katıldığı toplantılarda çözüm arama çabası içine girdiği açıktır.

Anayasanın 6. maddesinde dile getirilen 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır' temel ilkesine rağmen, hükümetin yabancı bir kuruluşun yararı için ve o kuruluşla birlikte hukuk dışı çözüm arama çabası, kanımızca açık bir anayasa ihlali girişimidir.

TC Başbakanlığının; yabancı bir firmanın ofisi anlamına gelecek biçimde kullanılması, yabancı firmalara verimli arazileri pazarlayan bir konuma düşürülmesi, ulusal egemenlik ilkesi bakımından da kanımızca ürkütücü ve ibret vericidir.

Bu ülkede ulusal doğal varlıklarımızın korunmasını toplumsal bir görev sayan yurtsever yetkililerin, görevlilerin ve siyaset insanlarının, her koşulda var olacağına içtenlikle inanıyoruz. Kuruluşlarımız ulusal egemenlik ilkesine, demokratik sorumlu sivil katılımcılığa ve ülke yararlarına aykırı bu girişimlerin geriletilmesi ve gündemden çıkarılması için, demokratik olanaklarını kullanmakta kararlıdır."

"Gereği için bakanlığa gönderdik"
Bursa Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Ali Arabacı'nın,özel endüstri bölgesi ilanına verilen yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yapılması için başbakanlığa gönderdiği dilekçeye Başbakan adına 1. Hukuk Müşaviri Ümit Ulvi Canik yanıt verir.Yanıtta, dilekçenin gereği yapılmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü'ne gönderildiği bildirilir. ([134])

Gemlik Belediyesi de, Cargill'in yapı ruhsatı iptali istemiyle açılan dava kapsamındaBursa 3. İdare Mahkemesi'ne savunma verir. Savunmanın temeli, Cargill'e yapı ruhsatı verilmesini sağlayan imar planı değişikliğinin yasal olduğu yönündedir.

Yasal denilen dayanak Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan özel endüstri bölgesi kararıdır oysa. Endüstri Bölgeleri Kanunu ve Bakanlar Kurulu kararı uyarınca yapılan plan değişikliğine, 30 günlük askı süresince itiraz olmadığı da başka bir savunma malzemesidir. Bu gerekçelerle, ruhsat ve dayanağı olan planın yürütmesinin durdurulması ve iptal istenen davanın reddi gerektiği ileri sürülür.

Bu savunma, 3. İdare Mahkemesi Heyeti'ni ikna etmeye yetmez elbette. Mahkeme, ruhsatın ve planın yürütmesini durdurmuştur. Kararın gerekçesi de çok uzundur. Yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu, şöyle anlatılır: "Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ'ye ait taşınmazın, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında tarımsal niteliği korunacak alanda kaldığı anlaşılmıştır. Bu taşınmaz üzerine endüstri tesisi kurulmasına olanak sağlayanve daha önce alınan izinlerin dayanağını oluşturan 1/25.000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planında yapılan değişiklik yargı kararıyla iptal edilmiştir. Dava konusu parseli de kapsayan özel endüstri bölgesi ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının da Danıştay 10. Diresi'nce yürütmesi durdurulmuştur.Taşınmazı özel endüstri bölgesi olarak belirleyen 1/25.000 ölçekli planın da hukuka aykırı olduğu açıktır. 1/1000 ölçekli imar planı ve buna dayalı olarak düzenlenen yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." (188)

Mahkeme kararında"Tutacak bir yeri yok bu işin" denmediği kalır adeta.
Cargill yetkilileri, bu davadan haberdar değildirler ki, davaya katılma dilekçeleri, Avukat İbrahim Yaşar tarafından ancak 5 Haziran 2006 tarihinde gönderilir. Dilekçeyle ayrıca, Danıştay 10. Daire'deki davaya bağlantı talep edilerek, dosyanın Danıştay'a gönderilmesi istenir.

Yalçınbayır'ın Meclis konuşması!
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki tazminat davasının 6 Haziran 2006 tarihli duruşmasındaki gelişme ise şöyledir: Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Zeki Ergezen'e bir türlü yapılamayan tebligat „ikmalen' dönmüş ve dosyaya konmuştur. Cevaba cevap ve delillerin bildirilmesi için 30 gün süre verilmiş ve duruşma 13 Eylül 2006 tarihine ertelenmiştir.

Aynı gün Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, TBMM'de gündem dışı söz alarak Bilgi Edinme Kanunu uygulamaları ve Dünya Çevre Günü nedeniyle bir konuşma yapar. Türkiye'nin dünya çevre liginde 93'üncü sırada yer aldığını ve AB sürecinde Türkiye'yi en çok zorlayacak konunun çevre olduğunu söyler.

Yalçınbayır, 24 Nisan 2004'de yürürlüğe giren Bilgi Edinme Kanunu'nun demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak, kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlediğini hatırlatır. Türkiye'nin, çevre hakkıyla ilgili bilgiye erişmeye ve yargı gücüne ilişkin Aarhus Sözleşmesi'ni 1998'den beri imzalamadığını, Meclis'e getirilmediğini belirtir.Bilgi Edinme Kanunu'ndan yararlananlara ilişkin istatistikleri de açıklayıp şöyle devam eder Yalçınbayır: "Bürokrasiyi en fazla tedirgin eden talepler, kararlarının nedenlerini açıklama konusundaki tereddütlerdir. Gerekçeli bilgi verilmemesidir. Zamanında ve tatminkar bilgi verilmemesidir. Bilgi Edinme Kanunu idareyi sadece bu taleplerle baş başa kalmakla bırakmıyor, talepleri karşılama konusunda idareye yükümlülükler veriyor. (...) Çevresel Karar Alma Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi, çevre hukukuyla ilgili yargı kararları çok önemli ölçüde Türkiye'de uygulanmamıştır.  53'üncü Hükümet, mahkeme kararına rağmen, Bakanlar Kurulu prensip kararıyla, 54'üncü Hükümet aynı şekilde prensip kararıyla, 57'nci Hükümet aynı şekilde prensip kararıyla sistemi altüst etmişler ve apaçık Anayasayı ihlal suçu işlemişlerdir. Buna benzer uygulamalar güveni sarsıyor." ([135])

"Cargill kapanıyor, sevinin!"
Bursa Hakimiyet Gazetesi'nde Murat Kuter, bu başlıkla bir yazı kaleme alır. Yazının tek taraflı bilgiye dayalı olduğu açıktır. İfadeleri de oldukça çarpıcıdır:

"Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Kararıyla "Özel Endüstri Bölgesi ilan edilmiş bir bölgede bu ülkenin yasalarına göre kurulmuş bu Amerikan şirketi ile yılan hikayesine dönüşen bir uğraşı başlatıldı. Bursa'da bunca yasadışı iş olurken ağızlarını açmayanlar, bir dönemlerin saplantı haline gelmiş 'Yankee go home' mantığı ile adeta saldırıya geçtiler. Kimi siyasi rant, kimi popülizm peşinde koşan insanlar uzunca bir süre medyayı işgal edip, onca önemli gündem varken, bu konuyu gündeme taşıdılar."

Kuter, Cargill'in ne kadar yararlı bir şirket olduğunu anlatır. Kapanırsa kaybın ne olacağına ilişkin yorum yapar. Kuruluşun mısır üreticisi çiftçiye 50 milyon dolar katma değer sağladığından söz eder ve yazısını "Yok olan tarıma bir darbe de siz vurun. Gözünüz aydın..." diye bağlar. (190)

Biir parantez açarak, Murat Kuter'in de bir dönem BUSİAD basın danışmanlığı yaptığını hatırlatalım. 
.ve ertesi gün yani 9 Haziran 2006 tarihinde Cargill bir kez daha kapatılır. Gemlik Belediyesi'nden Zabıta Memuru Hayrettin Kahraman, İnşaat Teknikeri Orhan Yeşil, Fen İşleri Müdürü Ahmet Turan'ın imzaları bulunan tutanakta, işlemler ve yargı kararları sıralanır ve şöyle denir: ".iptal kararlarının uygulanmasını sağlamak amacıyla 09.06.2006 gün saat 16.30'da sözü edilen tesise gidilmiş ve tesisin bu izinlere dayanılarak yürütülen faaliyeti durdurulmuştur."

Cargill yöneticilerinin de beklediği bir durumdur bu. 13 Haziran'da Bursa 3. İdare Mahkemesi'ne bir dilekçe daha verilir. Av. İbrahim Yaşar, daha önce verdikleri, müdahillik ve bağlantı talebine ek olarak, İTÜ öğretim üyeleri Prof. Dr. Yücel Ünal, Prof. Dr. Hale Çıracı, Doç. Dr. Mehmet Ocakçı'nın imzaları bulunan planlama ve imar, DSİ 1. Bölge Müdürlüğü'nün de lokal hidrojeolojik ve jeofizik araştırma raporlarının dosyaya eklenmesini ister.

Çölaşan: İsyan ediyorum
Gazeteci-Yazar Emin Çölaşan,14 Haziran 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde „Perdenin arkası' başlıklı bir yazı kaleme alır. Çölaşan, Başbakanlık'taki Cargill toplantısından bahseder ve devam eder: "Peki sonra ne oldu? AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu adına acele bir kanun teklifi hazırlattılar. Sadece iki maddeden oluşan bir teklif! Bu teklif kabul edildiğinde yargı kararları aşılmış olacak ve Cargill firması Bursa'da birinci sınıf tarım arazisi üzerine tesislerini şakır şakır kuracak. Bu teklif hemen TBMM Başkanlığı'na verildi. Peki sonra neler oldu? Cargill firmasının acelesi vardı. AKP bu kanun teklifini hemen gündeme aldırdı. TBMM Tarım Komisyonu, 15 Haziran 2006 günü, yani yarın bu gündemle toplanacak, teklifi AKP oylarıyla kabul edip genel kurula gönderecek. Orada da beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle kabul ediliverecek!"

Çölaşan, "Bir yabancı firmanın çıkarları uğruna hukuk çiğneniyor. Başbakanlık adeta Cargill firmasının hukuk bürosu olmuş, Başbakanlık makamı yabancı firmanın avukatlığına soyunmuş. İşte size acıklı, yüz kızartıcı bir perde arkası!" der ve ertesi gün yine Cargill'i yazar.

Bu kez başlık"Cargill olayını deştikçe"dir:"Cargill'i kurtarmak için uygulanmayan yargı kararları, Başbakanlıkta yapılan toplantılar, yazışmalar, işi kılıfına uydurma çabaları... Cargill, Türkiye'yi uzaktan kumandayla -ama tam içimizden- yönetiyor. Cargill için şimdi yasa çıkarılmak isteniyor. İnanılır gibi değil. Bu firmayla uzaktan yakından ilgim yok. Ama ülkemin böyle bir sömürge gibi yönetilmesini içime sindiremiyorum. Pek çok sahipsiz -torpilsiz-, hükümette arkası ve adamı olmayan firmanın batmasına göz yumulurken, gücünü yabancılardan, Arap şeyhlerinden, AB ve ABD'den alan böylelerinin hukuk bile çiğnenerek korunup kollanmasına isyan ediyorum."

Bir yürütmeyi durdurma kararı daha
Cargill'in bulunduğu alanın sorumluluğunu bir idareden başka bir idareye vererek, hukuki sorumluluktan kurtulmayı ya da zaman kazanmayı planlayan siyasi irade, her denemede yargı duvarına çarpar. Danıştay 6. Daire'den bir yürüteyi durdurma kararı daha çıkar. Davacılar, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda 12 Ağustos 2005 tarihinde yaptığı plan değişikliğinin iptalini ve yürütmenin durdurulmasını istemiştir. Yüksek yargı, "Danıştay Onuncu Dairesince hukuka aykırı bulunarak yürütmesi durdurulan Bakanlar Kurulu kararı esas alınarak yapılan 1/25.000 ölçekli plan değişikliğinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu nedenle yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne..." şeklinde karar verir. (191)

Cargill evrakları arasında "Sayın Milletvekilim" diye başlayan ve altında Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez imzası bulunan 16 Haziran 2006 tarihli bir mektup dikkat çekicidir. AKP içerisindeki çıkışlarıyla bilinen ÇömezWikipedia'ya göre, parti grup toplantısının basına kapalı bölümünde seçim bölgesine kaynak aktarımında ve Gemlik Gübre AŞ'nin özelleştirilmesindeki uygulamalar konusunda Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a yönelttiği eleştiriler ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yakın Atasay Kuyumculuk'un sahibi Cihan Kamer'i işaret ederek değerli taş ithalatında verginin sıfırlanmasına ilişkin dile getirdiği sorular nedeniyle 28 Şubat 2008 tarihinde parti disiplin kuruluna sevk edilir. AKP Müşterek Disiplin Kurulu, "partiyi küçük düşürdüğü gerekçesiyle" Turhan Çömez'i 8 Nisan 2008'de partiden ihraç eder. 1 Temmuz 2008'de Ergenekon adlı örgüt soruşturması kapsamında hakkında yakalama emri çıkarılır. Fakat İngiltere'de dil eğitimi (!) gördüğü için yakalanamaz. İngiltere'den siyasi sığınma talebinde bulunur, başvurusu kabul edilir. Kendisine 2011 yılında 5 yılsüreyle ilticahakkı verilir.

İşte o Turhan Çömez TBMM Tarım Komisyonu üyesi milletvekillerine yazdığı mektupta şöyle der: "TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşecek olduğunuz, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile ilgili çalışmalarınızda değerlendirilmek üzere bir bilgi notu hazırladım. Aşağıdaki nottan da anlaşılacağı gibi, görüşülecek olan kanun teklifinin bir şirket adına çıkarılıyor olduğu kanaati ortaya çıkmaktadır. Geçen dönemlerde, bahse konu şirketin özellikle korunuyor olduğu düşüncesi, kamuoyunu çok rahatsız etmiş ve spekülasyonlara yol açmıştır. Zat-ı alinizin, kanun teklifinin görüşmelerinde, bu kanaati ihmal etmeyeceğinize ve ekteki bilgileri dikkate alacağınıza olan inancım tamdır."

Turhan Çömez'in notunda, Cargill'in ne olduğu, ürettiklerinin nerelerde kullanıldığı, mısır şurubu piyasasının bilinmeyenleri ile ithal ettiği mısırın GDO'lu olup olmadığının bilinmediği ifadesiyer alır.

Tazminat davasında son durum
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut hakkında açılan tazminat davasında davalıların yanıtına yanıt da 16 Haziran'da mahkemeye verilir. Öncelikle aktif dava ehliyeti olmadığı öne sürülen isimler, hem iç yargı, hem de AİHM içtihatlarından örnekler vererek savunulur. Savunmanın temelini "Uygulanmayan yargı kararı nedeniyle tazminat davası açabilmek için, mutlaka uygulanmayan yargı kararlarının verildiği davanın tarafı olunması şartının aranmaması gerekmektedir" ifadesi oluşturur.

Davalıların, savunmalarında "husumetin kendilerine yöneltilemeyeceği" iddiasına karşılık, başbakanın, bakanın, valinin, belediye başkanlarının hangi dayanaklarla davalı gösterildiği sıralanır. Zira her biri, mahkeme kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılacak davada davalı konumunda bulunacak idareyi, ilk davada „taraf' olup olmaması değil, yargı kararını uygulamakla yükümlü olup, olmaması belirlemektedir. Dolayısıyla taraf olmadığı bir davada verilen yargı kararını uygulama yükümlülüğü bulunan bir idare, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılacak tazminat davalarının davalısı olabilmektedir. Anayasanın 138. maddesi uyarınca, davada taraf olmasa dahi hiç kimsenin yargı kararının icaplarını yerine getirmekten kaçınması mümkün değildir.

Davalıların zaman aşımı iddiası da dayanaksızdır. Zira yargı kararının uygulanması için idareye tanınan otuz günlük sürenin bitimi tarihinden başlamak üzere,10 yıl içinde olmak kaydıyla, zararın ve yargı kararını kasten uygulamayan kamu görevlisi hakkında öğrenilmesinden itibaren 5 yıl içinde tazminat davasının açılması gerekir. Cargill olayında bırakın 30 günlük uygulama süresinden itibaren 5 yıllık sürenin geçmesini, karar tarihinden itibaren bile ne 1 yıllık ne de 5 yıllık süre geçmiştir.

Bakanlar Kurulu Prensip Kararı da, yargı kararının dolanılması anlamına gelmektedir. Böyle bir durum,hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği ilkelerinin dayandığı hukuk devleti prensibine aykırılık oluşturmaktadır. Başbakanlık ve bakanlıkların yazıları „kanunsuz emir'dir. Sadece yargı kararını uygulamamak, manevi tazminata karar vermek için yeterli sayılmaktadır. Davada manevi tazminata karar verilmesi için bütün koşullar mevcuttur.

Bozma talebi ve Cargill'e ret
Davacılar, Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal'la ilgili şikayeti işleme koymayan İçişleri Bakanlığı işleminin iptal davasında verilen ret kararını temyize götürür. Dilekçede,dava konusu İçişleri Bakanlığı işleminin, idare tarafından düzenlenen, idari bir faaliyete ilişkin, kamu hukuku kurallarına göre gerçekleşmiş, kamu gücü kullanılarak alınmış, kesin ve icrai nitelikte bir karar olduğu ve bu nedenle idari bir işlem sayılması gerektiğinin açık olduğu yazılır. İdarenin işlemlerinde keyfiliğe yer olmadığı vurgusuyla idare mahkemesi kararının bozulması istenir.

Öte yandan DİDDGK, Bakanlar Kurulu'nun özel endüstri bölgesi ilanına ilişkin yürütmenin durdurulması kararına, davalı Başbakanlık ile müdahil Cargill'in itirazını reddeder. ([136])

Gemlik Belediyesi de Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin, ruhsat ve plan değişikliğinin yürütmesinin durdurulması kararına itiraz eder.

Cargill ile ilgili iptal davalarının davacıları adına Bursa Barosu'nun 6 Temmuz 2006'da yaptığı basın açıklamasında, o ana kadar olan gelişmeler özetlenir. Açıklamanın ana fikri ise "hukuk olmadan ekonomik gelişme olmayacağı"dır.

Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan „Hukukun son uyarısı' başlıklı yazısında şu görüşler dikkat çeker: "En başta, kamu yararına aykırı sonuç doğurabilecek yargı kararlarının uygulanmamasına ilişkin prensip kararı konusu geliyor. İdare mahkemeleri özelleştirmeleri iptal ettikçe ya da uygulamaları durdurdukça iktidarlar bildiklerini okumaktaydılar. Şuna bakın: Yönetimin hukuka uyması için kurulan mahkemeler kamu yararını düşünmeden karar almaktaydılar sanki. Hukuka aykırılığı durdurmak başlı başına kamu yararına hizmet değil mi? Hukuksuzluğun sürüp gitmesi midir kamu yararı? Mahkeme kararına uymamak, yerine getirilmesini geciktirmek zaten suçtu; önüne kamu yararı bahanesini koyarak suçu gizlemek, artık katmerli suç olmuş demektir." ([137])

"Köksal için kovuşturmaya yer yok"
Diğer taraftaYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal hakkındakovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Cargill ile ilgili yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının uygulanmamasında Köksal'a yüklenecek bir sorumluluk olup olmadığını araştıran savcılık şöyle der:

"Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin sözü edilen kararlarının Bursa Valiliği'ne tebliğ edildiği 4.1.2005 tarihinden önce Büyükşehir Belediye sınırlarında yapılan değişiklik sonucu, imar mevzuatı ile ilgili uygulama yapma yetkisinin ve bu bağlamda inşaat ruhsat dosyalarının Gemlik Belediyesine devredilmesi sebebiyle Bursa Valiliği'nin dolayısıyla şüphelinin işlem yapma yetkisi kalmamıştır. Belirtilen nedenlerle kovuşturmaya yer olmadığına..." ([138])

Bursa Bölge İdare Mahkemesi de, 3. İdare Mahkemesi'nin verdiği son yürütmeyi durdurma kararına Gemlik Belediyesi tarafından yapılan itirazı reddeder. ([139])

Ertesi gün, yani 12 Temmuz 2006'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın vekili Avukat Fatih Şahin, Bursa 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasından ötürü, davacıların cevabına cevap yazar. Erdoğan'ın vekili, "baroların hukukun üstünlüğünü savunmak görevini hukukla ilgili herhangi bir olaya müdahalede bulunabileceği şeklinde yorumlamak, baroların tüm davalarda taraf olacağı şeklinde gayrihukuki bir sonucun kabulü anlamına gelecektir" diyerek, Baro'nun, yargı kararının uygulanmadığı iddiasıyla dava açmasının da mümkün olmadığını ifade eder. Davanın ehliyetten reddini ister.

Avukat Şahin, esastan ret talebini de önceki savunmada olduğu gibi, "yargı kararlarının uygulandığı, bu kararlarla ortaya konulan usuli eksiklerin giderilmesiyle, ülke ekonomisi açısından çok önemli olan bu tesisin hukuka ve mevzuata uygun şekilde faaliyet yapmasının sağlandığı iddiası"na dayandırır.

Şahin'in iddiasına göre zaten Başbakanlık, icrai bir makam değil, bir koordinasyon bakanlığıymış! Dolayısıyla Başbakanlığın diğer kurum, kuruluş, teşkilat ve müsteşarlıkların görev alanıyla ilgili herhangi bir icrai işlem yapma yetkisi de bulunmamaktaymış! YPK bünyesindeki DPT, müsteşarlık şeklinde kurulduğu için bu teşkilatla ilgili iş ve işlemler DPT tarafından yürütülmekteymiş. Dolayısıyla davacı vekilinin iddiasının aksine ne alınan YPK kararının uygulayıcısı Başbakanlık veya Başbakan, ne de bir YPK kararının iptaline ilişkin yargı kararının uygulayıcısı Başbakan, Başbakanlık ya da Bakanlar Kurulu'ymuş! Özeti, yani Başbakanlık makamı ve başbakanın hiç sorumluluğu yokmuş bu olan bitende!

İdare, Cargill'i nereye koyacağını şaşırdı?
Gemlik Belediyesi teknik ekibi, Cargill Tesisleri'nebir kez daha gider ama infaz tutanağına göre ortada infaz yoktur. Cargill yetkilileri, mahkeme kararlarını uygulamaları için bir kez daha uyarılmıştır sadece. Altında Gemlik Belediyesi Fen İşleri Müdürü Ahmet Turan, İnşaat Teknisyeni Orhan Yeşil ve Harita Teknisyeni Mustafa Yuşan'ın, Cargill adına tutanağı tebellüğ eden Kemal Özbelli'nin imzaları bulunan tutanak, idarenin Cargill'i nereye koyacağını şaşırdığının da kanıtıdır aynı zamanda.

Cargill'in bulunduğu Gemiç Köyü'nün, kanun değişikliğine dayanarak Büyükşehir Belediye sınırları dışına çıkarıldığı ve yeniden Valilik sorumluluğuna geçtiği bu tutanakta görülür.Tutanağın ilk paragrafında 3. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı anlatılır. İkinci paragraf şöyledir:

"Fabrikada yapılan incelemede herhangi bir inşaat faaliyeti olmadığı (Tabii ki olmaz, o tarihte fabrika inşaatı çoktan bitmiş, üretime başlanmıştır) ve 25.07.2006 tarih ve 1049 sayılı Bursa Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü yazısında, söz konusu taşınmazın sınırları içerisinde bulunduğu Gemiç Köyü'nün 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'na '5390 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la eklenen geçici 1. madde hükmü uyarınca, 19.07.2006 tarihli bakan onayı ile Büyükşehir Belediyesi sınırları dışına çıkarılmıştır. "(196) Tutanakta ayrıca, Bursa Valiliği'nin bahsedilen yazısına dayanarak, her türlü ruhsat işlemlerinin Bursa Valiliği nezdinde yapılması gerektiğinin de belirtildiği yer alır.

Köksal ile ilgili karara itiraz
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Vali Oğuz Kağan Köksal hakkındaki kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına da 2 Ağustos 2006 tarihinde itiraz edilir. Davacılar, itirazın kabulü ile görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan Köksal hakkında kamu davası açılmasını ister.

İtiraz nedenleri sıralanırken de, eksik inceleme ile karar verildiği savunulur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın, kovuşturmaya yer olmadığına karar verirken, yürütmenin durdurulması kararlarına hiç değinmediği, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin iki iptalkararını görmezden geldiği iddia edilir. Oysa Anayasa ve İYUY'nın ilgili maddelerince idarenin, yargı kararlarının gereklerini eksiksiz yerine getirmek gibi sorumluluğu olduğu hatırlatılır.i

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Kimi özel durumlarda bu kararların uygulanması fiilen veya hukuken olanaksız olabilir" şeklindeki bir gerekçenin, yasal dayanağı olmadığını savunan davacılar, başsavcılığın gerekçesinin Anayasa ve İYUY'na aykırı olduğunu öne sürerler.

Suçun oluşumu da, Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun yürürlüğünden çok önce olduğuna vurgu yapan davacılar şöyle der: "Ayrıca, emisyon ve deşarj izin belgesi süresinin dolmuş ve yenilenmemiş olması, şüphelinin suçsuzluğu anlamına gelmez. Emisyon ve deşarj izin belgesi bir yıl sonra yenilenmediyse, izin belgesi olmadan faaliyetini sürdüren fabrikanın kapatılması gerekirdi ki, kapatılmamış olması görevde yetkinin kötüye kullanılmasından başka bir şey değildir."

Canpolat: Talimat bekliyoruz
2005 Ağustos itibariyle Bursa Valiliği'ni yürüten Nihat Canpolat, Çevre ve Orman Bakanlığı'na bir yazı gönderir. (197) İlgide, Bakanlığın 17 Ağustos 2006 tarihli yazısı vardır. Bakanlık, Danıştay 6. Dairesi'nce verilen, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda yapılan değişikliğe ilişkin yürütmeyi durdurma kararının gereğinin yapılmasını istemiştir.

Ancak Vali Canpolat, özel endüstri bölgesi kararıyla birlikte Cargill için, emisyon ve deşarj izin belgesi ile firmanın yeni yatırımları için "ÇED gerekli değildir"kararı verildiğini hatırlatarak "Bu itibarla, konuyla ilgili olarak Danıştay 6. Dairesi'nin 14.06.2006 tarihinde vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı üzerine valiliğimizin yapacağı uygulama konusunda talimatlandırılmasını arz ederim" diye yazar.

Milliyetçi duruşuyla bilinen Vali Nihat Canpolat'ın"Cargill'in suyuna gitmediği" bellidir. Başbakan Bursa'ya her gelişinde Cargill'i sormaktadır. Yargı kararlarından ötürü rahat uyku uyuyamayan Cargill Proje Müdürü Kemal Özbelli de, Canpolat'ın yaklaşımından ötürü iyice çileden çıkmış ve nasıl bir davranış sergilemiştir ki, o dönemdeki vali yardımcılarından birininşöyle dediği anlatılır:

"Kemal Bey, burası artık eski valilik değil! Yasalar uygulanıyor!"
Yine o tarihlerde Bursa Valisi Nihat Canpolat'ın bir gecede 4-5 bakan tarafından Cargill için arandığı söylenir.Bakanlar, Vali Canpolat'tan Cargill'i kurtaracak bir yol bulmasını isterler. Yargı kararları olduğunu söyler Canpolat. Bakanlardan biri, Oğuz Kağan Köksal'ı hatırlatarak "Önceki vali uygulamadı da ne oldu?" diye yanıt verir. Öyle ya Oğuz Kağan Köksal, Bursa'dan İzmir Valiliği'ne, daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atanır. Ardından politikaya soyunur. AKP'den milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı olur.

Peki ya Nihat Canpolat'a ne olur?
Zaten 2011seçimlerinde MHP'den Kayseri Milletvekili Adayı olunca iktidar oklarının hedefi haline gelir. Seçimi az farkla kaybeder. Valilik görevine döner ancak merkezde tutulur, "ATM Valisi" olur. Bu sürede özel hayatı da karışır, sudan gerekçelerle geçirmediği soruşturma da kalmaz.

Başbakanın yanıtına yanıt!
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasında da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın savunmasına yanıt verilir. Başbakan'ın anayasal ve yasal sorumlukları bir bir hatırlatılıp şöyle denir:

"Yargı kararında taraf başbakandır ve Yargıtay'ca mahkeme kararlarını uygulamamaktan sorumlu tutulmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Çevre ve Orman Bakanlığı'na yazdığı özetle 'mahkeme kararını uygulamayın' diyen yazısı da sunulmaktadır. Ya Başbakanlıkta, Cargill yöneticilerinin de katıldığı 'mahkeme kararlarını bertaraf etmeye yönelik toplantı' yapılmasına, ilgili bakanlığa talimat gönderilmesine ne demeli?

Böylesine yetkiye sahip bir kişinin sorumlu olmayacağı nasıl söylenebilir? Başbakan da dahil, tüm davalılar mahkeme kararlarını uygulamaktan sorumlu olmadıklarını söylemektedirler. Bu arada davaya konu tesis faaliyetini tüm hızıyla sürdürmektedir. Devletin üç temel gücünden biri karar veriyor ama anayasal emre karşın bu kararlar ortada kalıyor. Böyle bir durum hangi hukuk devletinde vardır?Bir başbakan nasıl olur da kendisinin sorumsuz olduğunu ileri sürebilir?

Başbakanın avukatı mahkeme kararının uygulandığı iddiasındadır. Başbakan adına yapılan böyle bir savunma üzüntü vericidir. Kararlar uygulandı da Cargill nişasta fabrikası neden yerinde duruyor, neden hala faaliyetini sürdürüyor? Neden karar üstüne kararlar alınıyor? Neden yargı kararlarını bertaraf etmek için yeni yasalar çıkarılıyor? Böyle bir eylemler zinciri hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülke yönetimine yakışır mı? Tüm bunlara karşın nasıl olur da hala 'ortada hukuka ve mevzuata aykırı bir eylem veya işlem bulunmamaktadır' denilebilir?" ([140])

1. Asliye Hukuk Mahkemesi, esas hakkında görüşlerini hazırlamaları için taraflara 20 gün süre verir ve duruşmayı 8 Kasım 2006 tarihine erteler.

Faaliyetin durdurulmasını olurlarınıza...
Avukat Cumhur Özcan da, 8 Eylül 2006'da Gemlik Belediyesi'ne, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin ruhsat ve plan değişikliğinin yürütmesinin durdurulması kararıyla ilgili işlem yapılmasını isteyen yazı gönderir. Belediye Başkanı ve diğer ilgililere yasal sorumluluklarını hatırlatır, ruhsatsız yapının mühürlenmesini ister. Aksi takdirde tazminat davası açılacağını bildirir.

Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgutise yanıtında, Cargill'in Büyükşehir Belediyesi sınırları dışına çıkarıldığını, Cargillile ilgili işlemlerin Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nden yürütülmesi gerektiğini bildirir. Bu arada Bursa 3. İdare Mahkemesi, daha önce yürütmesini durdurduğu Gemlik Belediyesi'nce düzenlenen yapı ruhsatı ve dayandığı uygulama imar planı için iptal kararı verir. ([141])

Ertesi gün Bursa İl Çevre ve Orman Müdür Vekili Dr. Talat Müftüoğlu, valilik makamına yazar. Konu başlığı, "Danıştay 6. Dairesi'nin Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ hakkındaki karar"dır. Yazıda süreç özetlenir, Cargill'in kurulmasına olanak sağlayan tüm işlemlerin ya yürürlüğünün durdurulduğu ya da iptal edildiği belirtilerek, ".herhangi bir icrai işlem yapılması mümkün olmadığından ve tesisin faaliyet göstermesine yasal olarak imkan bulunmadığından, faaliyetinin durdurulması hususunu olurlarınıza arz ederim" der. Vali Nihat Canpolat da olur imzasını atar. ([142])

Önceki Vali Oğuz Kağan Köksal hakkında, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kararına yapılan itiraz da, Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından ele alınır ve reddedilir. 5. Ceza Dairesi, başsavcılığın kararının eksik incelemeye dayanmadığına hükmeder.

Kamu otoritesinin acizliği
Yeniden Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki tazminat davasına dönüldüğünde;Davacıların esas hakkındaki son beyanları alınır. Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut'un kararların uygulandığı yolundaki savunmasına karşılık"Davalı 3 adet infaz tutanağı sunmuştur. Öncelikle karar uygulanmışsa 2 ve 3. infaz tutanaklarına neden gerek duyulduğunu sormamız gerekir. İkincisi, 1 ve 3. infaz tutanaklarının içerikleri incelenirse, bir yargı kararının uygulanmasından değil, bir kamu otoritesinin acziyetinden söz edilir. Zira kamu görevlileri burada kararın gereğini yerine getirmiyorlar, sadece yatırımcı firmaya hatırlatmada bulunuyorlar. 2. tutanakta faaliyetin durdurulduğu yazıyor, ama yatırımcı firma yetkilisi 19 gün sonra basına verdiği beyanatta 'şu anda fabrikamızda üretime devam ediliyor' diyebiliyor. Bu infaz tutanaklarının ciddiye alınacak hiçbir yanı yoktur" denir.

Şöyle devam edilir:  "Kararları uygulamamak için Başbakanlıkta toplantılar yapılırken, Başbakanca talimatlar gönderilirken, Bakanlar Kurulu'nda prensip kararları alınırken, yasalar değiştirilirken, bir ilçe belediyesinden başka bir şey de beklenemez.

Aslında, kararları uygulamakla görevli en alt birimdeki kamu görevlisinden başbakana kadar uzanan hiyerarşik yapılanmada yapılanlar bir komedidir. Belki de hukuk devleti adına bir dram ya da trajedi demek daha doğrudur. Bu hukuk devleti adına utanılacak bir tavırdır.

Davacıların açtığı iptal davalarının, ceza ve hukuk davalarının, bu yöndeki mücadelelerinin amacı da idareyi hukukun içine sokmaktır. Bunu yaparken de hukukun kendisine tanıdığı hakları sonuna kadar kullanmaktadır. Davanın kabulüne karar verilmelidir." ([143])

Erdoğan bir kez daha Amerika'da
Büyükşehir Yasası'yla valilik sorumluluğundan Gemlik Belediyesi'ne daha sonra yeninden valiliğe bağlanan Cargill'le ilgili işlemlerde davacıların talep makamı yine valilik olur. Gemlik Belediyesi'nin verdiği ruhsat ve imar planının iptal kararından sonra davacılar vekili Cumhur Özcan Valiliğe başvuru yapar. Özcan özetle, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararının uygulanarak, Cargill AŞ'ye ait nişasta fabrikasının mühürlenmesini ve kaçak yapıların yıkılmasını, aksi takdirde kararı uygulamayanlar hakkında suç duyurusunda bulunup maddi manevi tazminat davası açacaklarını bildirir.

2006 yılının ramazan ayında yeniden Amerika'ya giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, New York'ta Cargill'in üst düzey yöneticileriyle bir araya geldiği gazete sayfalarına yansır.

Milliyet Gazetesi'nde yer alan bir haberde de, Başbakan Erdoğan'ın ABD gezisinde Cargill yetkilileriyle yaptığı görüşmenin ardından Ankara'ya"Cargill sorununu çözün" talimatı verdiği duyurulur. ( 202) Haberde, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe ile ilgili bürokratların hafta sonu Başbakanlık'ta "Cargill zirvesi" gerçekleştirdiği, Orman Bakanı Pepe'nin "Toplantıya çevre için katıldım" dediği aktarılır.

Habere göre toplantıda, Cargill ile ilgili idari işlemler ve yargı kararları üzerine hukuki değerlendirme yapılır. Çevre planının değiştirilmesi veya tarım arazilerine izinsiz yapı yapanlara 19 Temmuz 2005'te getirilen affın, yeni bir yasal düzenlemeyle uzatılması alternatiflerinin ele alındığı belirtilir. Yasal çalışma yapılması alternatifinin ağırlık kazandığı bildirilir. Cargill'in, nişasta bazlı şeker kotası engeline takılmama talebinin de ele alındığı belirtilir.

Milliyet muhabirinin toplantıyla ilgili soru yönelttiği Çevre ve Orman Bakanı Pepe'nin "Hafta sonu toplanıldı. Bizi sadece emisyon ve deşarj konuları ilgilendiriyor. Hukuki altyapıyı ve diğer hazırlıkları, incelemeleri Sanayi Bakanlığı yürütüyor" dediği aktarılır. Son olarak da, Altan Karapaşaoğlu'nun yasa teklifiyle ilgili süreç anlatılır.

Kapatma günü geliyor
Orhangazi Lider Gazetesi, 5 Ekim 2006 tarihli sayısında "Cargill'in kapatma kararı geldi" başlıklı geniş bir haber yayınlar. Başlangıcından o güne kadar sürecin özetlendiği haberde, Cargill hakkında 8 yıl içinde idare mahkemelerinde ve Danıştay'da toplam 6 iptal davası açıldığı, ilk 4 davanın iptalle sonuçlandığı, son 2 davada da yürütmeyi durdurma kararı verildiği duyurulur.

Lider Gazetesi'nin haberinde ayrıca, Vali Nihat Canpolat'ın faaliyetinin durdurulmasına onay verdiği Cargill'in, 11 Ekim 2006 günü saat 10.00'da, kurulacak komisyon tarafından kapatılacağı bildirilir.

Aynı haberde Cargill Müdürü Kemal Özbelli'nin de açıklaması yer alır. Özbelli, "İtirazımız var, hukuki belirsizlik sürüyor" demektedir. Özbelli'nin, "idarenin aldığı kararlarda hukukun kendilerine yönelik yaklaşımına itiraz ettiklerini ve belirsizliğin devam ettiğini" söylediği anlatılır.

Fabrikanın mühürleneceği 11 Ekim 2006 tarihi, yurtseverler, antiemperyalistler ve çevreciler için bayram günü olacaktır. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Bursa İl Örgütü, 5 Ekim'de bir basın açıklaması yapar.O gün saat 10.00'da, yurttaşlar adına gözlemci olarak, Cargill faaliyetinin durdurulmasına yönelik oluşturulacak tutanak komisyonunda yer alacak idari görevlilerin yanında bulunacakları bildirilir. Ve şu çağrı yapılır: "Tüm meslek odalarını, sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını, yurttaşları, kamu yöneticileri görevlerini yaparken yanlarında bulunmaya, yargı kararlarının uygulanmasına tanıklık etmeye çağırıyoruz. 11 Ekim 2006 tarihi, Bursa'nın neoliberal saldırılar karşısındaki bir zaferi olarak tarihe geçecektir. TBMM'de siyasi iradenin ülke tohumunu ve topraklarını neoliberal saldırılara açtığı Tohumculuk Yasası görüşülürken, kamu idaresinin ise neoliberal saldırılardan birini durdurmaya yönelik irade beyan etmesi bizim için bir umuttur."

Fakat kapatma işlemi 11 Ekim'de yapılmaz.Cargill'in yaptığı itirazların değerlendirilmesi için 20 Ekim'e sarkar.

Yeni belge verildi mi?
Her yönüyle kaçak olduğu yargı kararlarıyla da tescillenen Cargill'e yeni bir B Grubu Emisyon İzin Belgesi ve Deşarj İzin Belgesi verildiği duyumları vardır. Bu duyumlar, Bursa Barosu Çevre Hukuk Komisyonu ve davacılar adına Av. Cumhur Özcan'ı harekete geçirir.Özcan, Bursa Valiliği'ne yazıyla sorar:

"Gerçekten Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Ticaret AŞ'ne, Bursa Valiliği'ne bağlı İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı ile B Grubu Emisyon İzin Belgesi ve Deşarj İzin Belgesi verilmiş midir? Verildi ise dayanağı birçok idari işlemin iptali karşısında geri alınmış mıdır, bunları bilemiyoruz. Ancak yeni bir izin belgesi verildi ise Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun B Grubu Emisyon İzin Belgesi ve Deşarj İzin Belgesinden bir örnek edinmek ve hukuki dayanağı kalmayan bu belgelerin iptalini istiyoruz."

Aynı tarihli Bursa Kent Gazetesi'ndeKemal Özbelli'nin açıklamaları vardır. Haberde, fabrikanın 11 Ekim 2006 günü saat 10.00'da kapatılacağı bilgisi yer alırken, Özbelli'nin de "mahkeme kararının, fabrikanın faaliyetinin durdurulmasına gerekçe olamayacağı" şeklindeki sözleri dikkat çeker.

Referans Gazetesi'nde yer alan haberde de Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç'ın şu sözleri çarpıcıdır: "Kaymakamlığın elinde bulunan kapatma kararı bugüne kadar karşılaştığımız en ciddi sorunlardan biri. Fabrikanın kapatılması büyük haksızlık olur. Çünkü ortada büyük bir yanlış anlama var. Bugüne kadar bütün hükümetler arkamızda durdu. Bugünkü hükümet de arkamızda. Çünkü bizim her şeyimiz yasal ve çevreye en küçük bir zararımız yok."

Fabrika kapatılırsa Orhangazi halkının ayaklanacağını iddia eden Sayınataç şöyle devam eder:

"Burada tüm halk şirketimizi çok seviyor. Sadece birkaç kişi ve kurum yüzünden bugün bu noktaya geldik. Bu da gerçekten çok acı ve üzücü bir durum. 2006 yılında Orhangazi'ye 1.7 milyon YTL'ye ilköğretim okulu yaptık. Şimdi sağlık ocağı yapıyoruz. Türkiye'de üretilen mısırın yüzde 10'unu karşılıyoruz. İznik Gölü'nü kuruttuğumuz iddiası doğru değil. Bu konuda DSİ'nin raporları var. Cargill'in üzerine bu kadar gidilmesine bir anlam veremiyoruz." ([144])

Aslında üzerine gidilenin Cargill değil, hukuku tüm birimlerinde ve uygulamalarında üstün kılması gereken idare ve siyasi irade olduğunu anlamak zor olmamalıdır.

...ve Cargill bir kez mühürleniyor!
Cargill'in bulunduğu Gemiç Köyü Gemlik'e bağlandıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı'nın 25 bin ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nda değişiklik yaptığını ve bu değişikliğin de Danıştay 6. Daire tarafından 14 Haziran 2006'da yürütmesinin durdurulduğunu hatırlayarak devam edelim.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, Danıştay'ın bu kararına yaptığı itiraz, DİDDGK'da ele alınır. Genel kurul, yürütmenin durdurulması için tüm koşulların gerçekleşmiş olduğunu dikkate alarak, davalı idarenin öne sürdüğü hususları da kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görmez ve oybirliğiyle itirazın reddine karar verir. ([145])

Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na geçici madde eklenmesine ilişkin yasa teklifi, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda değerlendirilir. Komisyonun TBMM Genel Kurulu'na sunduğu rapora göre,geçici maddeye dayalı 20 bin civarında talebin olacağı öngörülerek "kişiye özel yasa" havasından kurtarılmaya çalışılır. ([146])

Radikal Gazetesi, yasa teklifiyle ilgili haberinde, Cargill'in her metrekare için 5 YTL ödeyerek 3 yıl zaman kazanacağını duyurur. Komisyonda teklife eklenen yeni maddeyle de, tarım arazilerinin miras yoluyla 20 dönümden daha küçük parçalara bölünemeyeceğini hükme bağladığı anlatılır.

20 Ekim 2006'da Cargill mühürlenir. Bursa Valiliği Orhangazi Sağlık Grup Başkanlığı'na bağlı çevre sağlığı teknisyenleri Erdoğan Türken, Ali Gayretli ve Talip Bulut'tan oluşan "infaz heyeti" saat 16.00 itibariyle kapatma tutanağı düzenler ve fabrikanın faaliyetinin durdurulup, mühür altına alındığını yazar. Tutanağın altında Kemal Özbelli'nin de imzası görülür.

Aynı gün Orhangazi Kaymakamı Hikmet Çakmak, kapatma tutanağını Bursa Valiliği'ne gönderir. ([147]) Cargill'in kapatılması yaygın basında da geniş yer bulur.

Cargill Müdürü Kemal Özbelli, kararın üretimi durdurmaya yönelik olmadığını iddia eder, yanlış uygulandığını savunur. Özbelli, 27 Ekim tarihli gazetelere yansıyan açıklamasında, Bursa 1. İdareMahkemesi'ne bu yönde dava açtıklarını ifade eder. Ayrıca, fabrikada üretim olmadığını, sadece depolardaki malın sevkiyatının yapıldığını anlatır ve şöyle der:

"Biz Orhangaziliyiz. Devletin aldığı kararlara her zaman saygılıyız. Valilik kararı yanlış uygulamıştır ama kurumları karşımıza almayız. Tam tersine birlikte hareket ederiz. Yakın zamanda tesisimiz hak ettiği gibi çalışacak ve tüm yasal işlemleri halledeceğiz."

Başbakan talimatlı Cargill ziyareti
Cargill'in mühürlendiği gün Gemlik Belediyesi avukatı İlhan Yıldız, 3. İdare Mahkemesi'nin verdiği iptal kararıyla ilgili Danıştay'a itirazda bulunur. Kararın bozulmasını ister.

Çevre ve Orman Bursa İl Müdürlüğü de, 26 Ekim'de Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu ve davacılar adına Cumhur Özcan'a, valilik oluruyla Cargill işletmesinin faaliyetinin durdurulduğunu yazıyla bildirir.

Milliyet Gazetesi'nde o günlerde bir haber dikkat çeker. "Tarım arazisine fabrika kurduğu gerekçesiyle dava edilen ABD'li Cargill firmasını Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Başbakan'ın talimatıyla ziyaret ettiği öğrenildi" denir haberde.

Coşkun'un, hukukçuların Cargill firmasının kapatma kararına ilişkin itirazını incelediğini belirttiği, yargı kararlarını kastederek, "Dayatmalar ülkeye zarar verir"dediği aktarılır. Cargill'in kendi hükümetleri döneminde kurulmadığını, fakat gözden çıkarılamayacak bir kuruluş olduğunu kaydettiği anlatılır.

Ziyareti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı üzerine gerçekleştirdiğini ve uzmanlarla tesislerde bir eksiklik bulunup bulunmadığına ilişkin inceleme yaptıklarını söyleyen Coşkun şöyle demiştir:

"Birinci sınıf tarım arazisinde kurulmuş. İhtilaflar oradan çıkıyor. Ülke menfaati nerededir onu herkesin değerlendirmesi lazım. Dayatmaların ülkeye fayda getirmediğine inanıyorum ama yargı kararına saygılıyız. İdari bir uygulama. Yetkimizin dışında. Cargill temsilcilerinin itiraz ettiklerini öğrendim. İtirazlar değerlendirilecek."

Sanayi ve Ticaret Bakanı'nın böyle konuşması, şimdiye kadar yaşananlardikkate alındığında ilginçdeğildir elbette. Başka bir gazete haberine göre deCargill Müdürü Kemal Özbelli, ABD Büyükelçiliği'nin kendilerinden bilgi istediğini aktarmıştır.Kim bilir bilmediğimiz daha ne görüşmeler olmuştur!

"Türk ekonomisinin menfaatine değil"
Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu'nun sözüdür bu... ABD sermayeli bir Türk şirketi olduklarını belirterek, kapatma olayının, çalışanlar, müşteriler ve çiftçilerin menfaatine olmadığını, Türk ekonomisinin menfaatine hiç olmadığını belirtir. Tarakçıoğlu "Çevreyi kirlettiğimiz konusunda, söylediklerimizin aksini ispat edenlere tesisin anahtarını vermeye hazırız" der.

Basın mensuplarının, bundan sonra izleyecekleri yolun ne olacağını sorması üzerine Tarakçıoğlu şöyle konuşur: "Hiçbir şekilde pes etmeyeceğiz. Bu dava devam edecek. Türkiye'ye inancımızı kaybetmedik. Cargill'in yabancı yatırım olarak değerlendirilmemesi gerekir. Ancak Cargill'in yaşadığı durum, bir yabancı gözüyle bakıldığında düşündürücüdür. Genel merkez çok üzüldü. Bir kere Türkiye ile gönül bağı var. Genel merkezin görüşü; Türkiye'nin bu coğrafyada çok önemli bir potansiyele sahip, gıda sektöründe liderlik yapabilecek bir ülke olduğu... Ama bu gelişmeler hevesi kırıyor."

Murat Tarakçıoğlu, Türk yargısına güvendiklerini vurgulayarak, yürütmeyi durdurmayı talep ettiklerini, ancak sürecin gidişatını bekleyeceklerini belirtir. Tarakçıoğlu, kasım ayı ortasına kadar özellikle mavi yakalı çalışanların ücretli izne ayrıldığını dile getirir, bu tarihten sonra durumu yeniden değerlendireceklerini kaydeder. Tarakçıoğlu, tahkim yoluna gitmeyi düşünmediklerini de sözlerine ekler.

Aynı toplantıda Cargill Murahhas Azası Mustafa Sayınataç da, imar planına bakıldığında, fabrikanın bulunduğu alana salça ve un fabrikalarının kurulabileceğine ilişkin karar olduğunu belirtir, Cargill'in bu arazide kurulmasında herhangi bir hukuki engelin olmadığını iddia eder. Cargill Orhangazi fabrikasını faaliyete geçirmek için gerekli tüm birimlerden gerekli izinlerin alındığını, davaların Cargill'e değil idareye açıldığını ancak, davalı olmamasına rağmen Cargill ve çalışanlarının mağdur olduğunu belirtir.

Bu sözler haddini aşıyor
Mustafa Sayınataç'ın davacılara yönelik sözleri ise haddi aşar niteliktedir. "Hangi amaca yönelik, kimin yönlendirdiği belli olmayan bir avuç kişi" diye bahsettiği davacıların Cargill'i hedef alarak karalama kampanyası başlattıklarını söyler. Bir sonraki cümlesi çelişkisini ortaya koyar. "Yargı kararı olması yönüyle karara saygı duyduklarını ve kararı uyguladıklarını"anlatır.

Proje Yatırım Müdürü Kemal Özbelli de, Cargill'in iddia edildiği gibi İznik Gölü'ne atıkgöndermediğini belirtir "İznik Gölü'yle hiçbir alakamız yok. 6 kilometre uzaktayız. Bizim İznik Gölü'ne su basmamız gibi bir şansımız olamaz. Su kullanımı konusunda 500 bin dolar harcadık. Arıtma tesisine 2 milyon dolar yatırdık" diye konuşur ve devam eder:

"Fabrika yüzde 65 yerli makine tesisatı ile kuruldu. Yüzlerce Türk ailesi fabrikadan ekmek yiyor. Bu tesisin çalışması doğrultusunda Orhangazi ayakta... Dünyada

Cargill'in 63 ülkesindeki fabrikaları arasında 2005 yılında Cargill Türkiye en iyi yönetilen fabrika seçilirken, biz fabrikayı kapatıyoruz."

Cargill bu süreçte İstanbul medyasını olabildiğince çok kullanır. Ekonomik yönden tehditler başlar.Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu, "Sorunumuz çözülmezse sanayinin şekerine zam gelebilir" der.

Tarakçıoğlu, Türkiye'de sanayi şekerinin yüzde 46'sını sağlayan Cargill'in üretim kotasının diğer şirketlere aktarılmasının söz konusu olmadığını vurgular ve devam eder:

"Yasal olarak kotayı dolduramayan şirketlerin kotasının diğer şirketlere verilmesi için 2 yıl geçmesi gerekiyor. Yani 2 yıl boyunca dolduramamamız durumunda kotalarımız diğer şirketlere verilebilir. Ancak yasal sürecin kısa sürmesini istiyoruz. Yargı sürecinin uzaması durumunda sektörde arz sıkıntısı olacaktır. Kısa vadede stoklarımızı ve üretime devam eden diğer tesislerimizle açığı kapatmaya çalışacağız. Ancak süreç uzarsa, kotalarımızı dolduramayabiliriz. İthalat yapmak da gümrük vergisi gibi nedenlerle çok cazip değil. Yani bu durumda ithalat yapmayı düşünmüyoruz. Gıda sektörünün ihtiyacı olan şeker arzının talebe cevap veremediği noktalarda alternatif kanallar devreye girecektir. Ancak bu da maliyetleri artıracak ve zamlar gelecektir."

Hukukun üstünlüğünü savunan yurtsever davacıların en başından beri bahsettikleri tehdit, gün gibi açığa çıkmıştır. Sadece Cargill değil, aynı doğrultuda politika izleyen diğer kuruluşlar da Cargill'in açılması yönünde baskı oluşturur. Kent Gıda, nişasta bazlı şeker (glikoz ve fruktoz) üreticisi olan Cargill'in, sektörün en büyük tedarikçisi olduğunu, bu nedenle Cargill'in glikoz temin edememesinin, Kent ile birlikte sektördeki diğer firmalar için de ciddi sonuçlar doğurma ihtimalini ortaya çıkardığını açıklar.

Tazminat davasında son aşama

Başbakan Erdoğan, Bakan Ergezen, vali ve belediye başkanları hakkında açılan tazminat davasında 30 Ekim 2006 tarihi itibariyle hala bir ilerleme yoktur. Ali Arabacı, davanın görüldüğü Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne bir dilekçe daha yazarak ek açıklamalarda bulunur.

Arabacı, Yargıtay içtihatlarından alıntılar yapar. "Her dava açıldığı tarihteki duruma göre hükme bağlanır" ve "Hüküm genellikle dava gününden çok sonra verilmekle birlikte, dava kayıt gününden önce gerçekleşen olayları kapsamına alıp, özel bir nedeni olmadıkça davadan sonraki olay ve hakları kapsamaz" şeklindeki hükümleri anımsattıktan sonra şöyle yazar:

"Çok sayıdaki yargı kararının varlığına karşın, davalı kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirmeyip, faaliyetine son vermedikleri Cargill firmasına ait mısır işleme fabrikası, gazete haberlerinden de anlaşılacağı gibi, Bursa Valiliği'nin talimatı doğrultusunda 20 Ekim 2006 tarihinde biçimsel de olsa kapatılmıştır. Başka bir deyişle mahkeme kararları şeklen uygulanmıştır. Kararların uygulanması biçimseldir diyoruz. Çünkü adı geçen şirketin yatırım müdürü Kemal Özbelli'nin 27 Ekim 2006 günlü gazetelere yansıyan beyanı aynen şöyle: '.fabrika kapatılmasına rağmen 143 çalışan vardiyalı sistemle fabrikadaki stokların eritilmesi ve makinelerin bakımı için çalışmalarını sürdürüyor.'

Hükümetin de, yargı kararlarını bertaraf etmeye yönelik çabalarına hız verdiği biliniyor. Özetle, Bursa ilinde görev yapan davalı kamu görevlilerinin, kendilerini sorumluluktan kurtarabilmek için, bundan önce başvurdukları (Gemlik Belediyesinin infaz tutanakları) oyun bir kez daha tekrarlanmıştır, o kadar...

Gerçekte ne fabrika kapatılmıştır ne de yargı kararları uygulanmıştır. Yatırımcı - siyasetçi - hükümet hatta ABD işbirliği bütün hızıyla sürüyor. Mahkemenin vereceği karar, Türkiye'nin bağımsızlığı ve egemenliği, Anayasal sistem, Türk adaleti ve yargı bağımsızlığı bakımından büyük önem taşıyor. Davanın kabulüne karar verilmesini dileriz."

TBMM'nin Cargill mesaisi!

TBMMM Genel Kurulu'nda CHP Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık gündem dışı konuşmak üzere söz alır. Aşık, milletvekillerinin Cumhuriyet ve şeker bayramlarını kutlar ama konuyu şekerden Cargill'e ve dolayısıyla AKP Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun yasa teklifine getirir. Cargill için o ana dek verilen özel çabaları sıralar ve şöyle der:

"Sayın Altan Karapaşaoğlu, 9 Şubat 1999 tarihinde, bu meclis genel kurulunda, Fazilet Partisi milletvekili iken aynen şu açıklamayı yapıyor: 'Ne yazık ki, bu karara ve halen hukuki tartışmaları devam etmiş olmasına rağmen Cargill inşaatı devam etmekte, fabrika yapılmakta, sanki hukuki mercilerden bu firmaya, (Siz merak etmeyin, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz) dercesine büyük bir cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir.' Ne değişti de 99'dan bugüne, Altan Karapaşaoğlu Cargill'i kurtarmaya çalışıyor?" (207)

Aynı oturumda Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun konuşur, "Tabii ki yargıya saygılıyız, yargı kararıdır, ama şunu söyleyeyim: Topkapı'dan Edirne'ye kadar, bütün o beğendiğimiz, ihracatta önemli rol oynayan fabrikalar, maalesef, tarım arazileri üzerine kurulmuştur. Yani, burada da ülke menfaatini çok iyi değerlendirmek lazım... Şimdi, Cargill fabrikasını yıktınız; ne kazanacaksınız? Bunu düşünmek lazım..." diyerek konuyu "oldubitti" havasına büründürmeye çalışır.

İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur "O zaman her türlü yasadışılığa izin mi verelim?" deyince Coşkun şöyle devam eder:

"Şimdi, bu gerçekten hareket ederek, firma, Bakanlığımıza, endüstri bölgesi ilan edilmesiyle ilgili dosyasını sunmuş, bu dosya üzerine -bizzat, uzmanlarla ben gittim, yerinde inceledim- ve dosyadaki bilgiler doğru olduğu için endüstri bölgesi kapsamına aldık.

Dolayısıyla ben, bu ülkede yetişmiş bir mühendis ve sanayici olarak, şimdi de Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak açıklıkla söylüyorum, ne yazık ki, Cargill üzerinden yabancı sermaye düşmanlığı yapılmaktadır; bunun, ülkeye bir faydası yoktur."

Karapaşaoğlu kürsüde!

"Cargill Yasası" teklifinin sahibi Altan Karapaşaoğlu, Mehmet Küçükaşık'ınsözlerine yanıt vermek üzere söz ister. Karapaşaoğlu, "Tarım Komisyonunda vermiş olduğum bu kanun teklifinin Cargill ile ilgili olduğu iddiasında bulundular. Kanun teklifimizin ilgisi, Türkiye'de mevcut bulunan tarım arazileri üzerinde kurulmuş bulunan 20 bin civarındaki işletmeyi ilgilendiriyor.Cargill ile ilgili 1997 yılında faaliyetler sürdüğünde ben milletvekiliydim. Cargill'in yatırımına karşı değil ama konumuna, yani, konduğu yere karşı olduğumuzu dile getirdik. Tutanaklarda da var bu. O zamanmuhalefetteydik" der.

Karaopaşaoğlu konuştukça, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil müdahale edip sözünü keser. Devamında, teklifi neden verdiğini anlatan Karapaşaoğlu, verdiği bilgilere muhalefetin "lüzum yok" itirazları üzerine şöyle der: "Bunlara lüzum yok diyorsanız, siz o zaman, uluslararası hukuk kaidelerine de lüzum yok diyorsunuz. Eğer siz, bu Cargill'i kapatırsanız -şimdi iş Cargill'e geldi- Cargill'in uluslararası tahkim kuruluna gitme hakkı var. Sizden kuruşuna kadar bütün masraflarını aldıktan başka, manevi tazminat olarak, Türkiye'deki bütün yatırımlarının bedelini de sizden tahsil eder. Biz de buna karşıydık vakti zamanında ama yatırıma değil yerine karşıydık."

Genel kurulda atışma başlar:
Nail Kamacı(Antalya) - Hiç olmazsa ondan ders alın.
Necati Uzdil(Osmaniye) - Şimdi de yerine karşıyız, Cargill'e karşı olan yok, tarım arazisine karşıyız.
Karapaşaoğlu- Şimdi, buradan ahkâm keserek, bunu kapatın, kaldırın, atın... Uzdil - Yabancı sermayeye karşı değiliz, saptırmayın olayı.
Karapaşaoğlu- Türkiye, programı uygulayacak. Türkiye yabancı sermayeye düşman değildir. Türkiye yabancı sermayeyi ülkesine çağırıyor, ama siz, bir taraftan da Amerikan düşmanlığı yapıyorsunuz. Sizin bu yaptığınızın yasalara uygun olmadığını, hukuka uygun olmadığını.
Uzdil - Sizin yaptığınızın yasaya uygunluğu mu var? Mahkeme kararına uymuyorsunuz!
Karapaşaoğlu - ...bilgisizlik içinde bulunduğunuzu, Hükümetimize ve Başbakanımıza iftirada bulunduğunuzu ben ifade ediyorum. Dolayısıyla, bu konuda, basiretli bir şekilde, oturup tekrar gözden geçirmeniz, tekrar düşünmeniz ve tekrar bu konuyu irdelemeniz lazım. (208)

"Orada sadece Cargill yok"

TBMM Genel Kurulu'nda bu tartışmaların yaşandığı gün Posta Gazetesi'nde yer alan haberde Cargill yöneticileri Murat Tarakçıoğlu, Mustafa Sayınataç ve Kemal Özbelli'nin yan yana fotoğrafları vardır. Haberin başlığı da "Orada sadece Cargill yok" şeklindedir. Yöneticiler, "Bu tesis gecekondu değildir. Bütün izinleri ikinci kez aldık. O bölgede 25 fabrika daha var. Onlarla kimse uğraşmıyor" demiştir.

Aynı tarihli Radikal Gazetesi de basın toplantısından yansımaları "Çevreyi kirlettiğimizi ispat edene anahtarı veririz" başlığıyla aktarır.

.ve gelinir 2006'nın Kasım ayına. Avukat İbrahim Yaşar, Cargill'e vekaleten Danıştay'a başvurarak, Gemlik Belediyesi'nin verdiği ruhsat ile dayanağı olan plan değişikliğinin iptal kararının bozulmasını ister.

Bu arada Cargill mücadelesinin fitilini ateşleyenlerden biri olan Ertuğrul Yalçınbayır'ın AKP milletvekili olduktan sonraki sessizliği TBMM Başkanlığı'na verdiği dilekçeyle bozulur. Karapaşaoğlu'nun kanun teklifinin Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürenYalçınbayır'ın gerekçesi şöyledir:

"Teklifle, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen geçici madde ile mahkeme kararlarına apaçık aykırı olarak fiilen faaliyet göstermekte olan tesislere meşruiyet sağlanmaktadır." (209)

O günlerde Ülker firmasının Cargill ortaklığına ilişkin açıklaması dikkat çeker. Cumhuriyet Gazetesi'nin haberine göre Ülker'in Cargill ile ortaklığı zorunluluktur. Firmanın açıklaması bu yöndedir. Ama Orhangazi'de tarım arazisi üzerine kurulan fabrikayla Ülker'in ilişkisi yoktur. Şöyledir Ülker'in açıklaması:

"Bizim grubumuz nişasta hammaddesine dayalı şekeri Pendik Nişasta AŞ'nin Pendik'teki fabrikasında üretiyor. Bu fabrika Pendik Sanayi Bölgesinde tamamen yasalara uygun olarak kurulmuş, 10 yıldır modern usul ve metotlarla çalışan bir fabrikadır. Ülker bu fabrikanın yüzde 50 ortağıdır. Diğer yüzde 50 ortak Avrupa kaynaklı Cerestar şirketidir. Birkaç yıl önce, ABD kaynaklı Cargill şirketi, Cerestar'ı satın aldı. Cerestar Cargill'in oldu. Bizim de Cargill ile bu yolla Pendik AŞ'deki ortaklığımız doğdu. Bu gönüllü değil, zorunlu bir ortaklıktır."

İznik Gölü'nde onur sınavı

Oktay Ekinci, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki "Çed Köşesi"nde Cargill'i "İznik Gölü'nde onur sınavı" başlığıyla konu edinir. Ekonomik Öncelikler Konseyi'nin 1993 yılındaki çevre raporunda ABD'nin "en kötü çevre suçluları" listesi ile M.J. Magazin'in "zehirli on şirket"sıralamasında Cargill'in de adının geçtiğini yazar. Oysa Türkiye'nin, Cargill'in yasadışı kurulduğu tarım arazisini özel endüstri bölgesi ilan ettiğini ve son aşamada fabrikanın mühürlendiğini aktarır. Şöyle yazar Oktay Ekinci:

"Şimdi Türkiye, inşaat izni iptal edilen fabrikanın çalıştırılması değil, yıkılması gerekir diyebilecek. Hatta hukuken gecekondu konumuna düşen binayı yıkabilecek yetkililerartık ulusal onur sınavına dönüşen bu kamusal göreve engel değil destek olacak bir siyasi erk bekliyor." ([148])

Bursa Valiliği'nin, mahkeme kararı doğrultusunda işlem yaparak mühürlediği Cargill'in Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde açtığı yürütmeyi durdurma istemli davayamüdahil başvuruları gelir ki, ilginç bir tablo oluşur. Zira süreç başladığından beri Bursa Valiliği aleyhinde dava açanlardan Bursa Barosu, Cankat Taşkın, Lütfü Kırayoğlu, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği ile Muazzez Agaçe, bu kez valilik yanında davaya katılmak isterler.

Dilekçede 8 yıllık mücadele ve alınan sonuçlar sıralanarak şöyle denir:

"Hukuki süreçten de anlaşılacağı gibi, yargı kararlarını uygulamayan idare bu kez Anayasa ve İYUY'na uygun olarak görevini yapmış, Danıştay kararı üzerine tesisin faaliyetine son vermiştir. Ne var ki Cargill AŞ yetkilileri, tüm bu hukuki süreci görmezden gelerek ve kamuoyunu da yanlış yönlendirerek basına, Danıştay kararının tesisin üretimini durdurmaya yönelik bir karar olmadığı yolunda açıklamalar yapmaktadırlar. Cargill AŞ sorumlusunun televizyonda yaptığı konuşmada, TBMM'de görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası'nda yapılacak değişiklikten yararlanmak istediklerini belirtmiş ve böylece önceki eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu da onaylamıştır" denir. ([149])

Yargı kararlarının uygulanmamasının doğurduğu hukuki sonuçlara ilişkin pek çok içtihadın sıralandığı dilekçede sonuç olarak, davaya katılma ve Cargill tarafından açılan davanın reddi talep edilir.

Neden Orhangazi'desiniz?

Bu soru, Bursa Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Erdem Saker'e aittir. Başkanlık görevinden sonra haftalık Bursa Ekohaber Gazetesi'nde yazan Saker'in yazısının spotu şöyledir:

"Bursa Büyükşehir Belediye Başkanıyken, mensubu olduğum siyasi partinin genel başkanıyla ters düşme pahasına Cargill'in Orhangazi'de kurulmasına karşı çıktım."

Saker'in daha sonraki ifadeleri çarpıcıdır. Okuyanı ters köşeye yatırır:

"Karşı çıkmamın nedeni, tesisin bu çok değerli tarım alanı üzerine kuruluyor olması değildi. Belki dava açan sivil toplum kuruluşlarının iddiası ve yargı kararları bu teze dayanıyor ama bence bu yönüyle Cargill sabunla yıkanmış kadar temiz!"

Saker, Bursa Ovası'ndaki diğer kirletici fabrikaların yanında Cargill'i "süt dökmüş kedi"ye benzeterek "210 dönüm araziye oturuyor. Çevreye hiçbir kirletici atık bırakmıyor ve yüzde yüz tarımı destekliyor. Hem de tarımın ikincil bir ürününü yıldız bir ürüne çeviriyor ve ihraç kapılarını açıyor" der.

Sonra da "Ama niye Orhangazi'de? İşte temel sorun burada" diyerek, bölgenin mısır için uygun olmadığını aktararak, Cargill yöneticileriyle aralarında geçen bir diyaloğu aktarır:

"Kuruluş safhasında Cargill'in Türk ortağı, iki Amerikalı uzmanla beraber beni ikna etmek için ziyaret etti. O gün Amerikalı uzmanlara çok net bir öneride bulundum. Gelin DSİ'nin kuruluşunda örnek aldığı, benim ve birçok DSİ'li uzmanın yanlarında staj gördüğü, ABD'nin su işleri teşkilatı olan Bureau of Reclamation'den 2 zirai ekonomist getirin, kendileriyle beraber Orhangazi ve Karacabey'i gezelim. Karacabey'de mısırı, Bandırmada limanı ve demiryolunu, İznik ve Orhangazi'de sulanan alanları ve üzerindeki değerli ürünleri görsünler. Buna rağmen Orhangazi'de bir üstün yetenek bulup beni ikna ederlerse, ben halkın karşısına çıkıp, 'kusura bakmayın ben yanlış biliyormuşum, Cargill için Orhangazi uygundur' derim. Ama bu önerim onların sadece yüzünü kızarttı, cevap vermediler. Bugüne kadar da hiç kimse 'Neden Orhangazi?' sorusunun cevabını vermedi."

Öte yandan tazminat davasında hala sonuç yoktur. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hakim değişmiş, Nizamettin Keleş'in yerine İrfan Karakahya atanmıştır. 8 Kasım 2006 tarihli duruşmada davacı vekilleri Ali Arabacı ve Cumhur Özcan ile davalıların avukatları da hazırdır. Davacılar esasa ilişkin beyanlarını, davalılar da savunmalarını vermişlerdir. Aynen tekrar ettiklerini söylerler.

Davacılar kabul, davalılar ret kararı verilmesini ister. Hakim değişikliği nedeniyle dosyanın incelenmesine karar verilerek duruşma 6 Aralık 2006'ya ertelenir.

TBMM'de kozların paylaşıldığı gün

TBMM Genel Kurulu, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile ilgili Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nun raporunu görüşmeye başlar.

Teklifin tümü üzerinde CHP Grubu adına Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık söz alır. Akşam olmuştur. Türkiye-İtalya milli maçı vardır ve yurttaşlar televizyon ekranları karşısında maçı izlemektedir. Küçükaşık, "Bizler ise burada, sanki gizli bir iş yaparmış gibi, ABD'nin isteği üzerine, bir Amerikan firmasını kurtarmak için bir kanun çalışması yapacağız. Tüm kuralları hiçe sayarak, çalışma saatlerini istediğimiz gibi ayarlayarak. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kimler adına kanun çıkardığını yine insanların gözünden saklayarak bir yasa teklifini getirmeye çalışıyoruz. Adı ne kadar değiştirilmeye çalışılırsa çalışılsın, bu yasa teklifinin adı Cargill'i kurtarma yasasıdır. Başka hiçbir şey değildir" der. (212)

Küçükaşık, teklifin sahibi Karapaşaoğlu'nun, teklif alt komisyonda görüşülürken "Aman ha, bu Cargill diye anlaşılmasın" dediğini iddia eder. Küçükaşık, o ana kadar Cargill ile ilgili gelişmeleri uzun uzun anlatır ve şu çağrıyı yapar:

"Bu yasa, tamamen Cargill'i kurtarmak için ve Amerika'nın isteğiyle ve Cargill yetkililerinin Başbakanlıkta yapmış olduğu toplantı üzerine hazırlanmış bir yasadır. Bu yasayı çekin geriye, çekin geriye! Anayasa'ya aykırıdır. Anayasa'nın 138'inci maddesi çok açık... Verilmiş olan yargı kararını bertaraf etmek için yasa çıkartılması yasama organının yetkisinde değildir. Bu Anayasa suçudur... Sizi uyarıyorum arkadaşlar, açıkça da söylüyorum. Anayasa'ya aykırı yasanın lehinde oy kullanacak arkadaşlarvicdani sorumlu olacaktır.Hukuki sorumluluğunun ne olacağını bilemem. Bu yasa serbest iradenizle çıkmıyor. Amerikan Başkanı Bush'un Başbakan Tayyip Erdoğan'dan iki kez isteği nedeniyle çıkıyor."

Hedefteki adam Karapaşaoğlu

ANAP Grubu adına konuşan Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan da, çok saygı ve sevgi duyduğu, birkaç dönemdir milletvekili olan Altan Karapaşaoğlu'nun, böyle bir kanun teklifine neden alet olduğunu anlamadığını ifade eder. Özdoğan "Hala anlamış değilim, çünkü kendisi gerçekten vicdan sahibidir, milletimizi seven bir insandır" diye konuşur. Mızrağın çuvala sığmadığını ifade eder Özdoğan ve Cargill firmasının kurtarılmakta olduğunu anlatır. Milletvekillerine şöyle seslenir:

"Bir seneden az bir zaman kaldı, 4 Kasım 2007'de seçime gireceğiz. Değerli arkadaşlarım, acaba 4 Kasım 2007'de Amerikan vatandaşları mı gelip burada oy kullanacak, yoksa aziz milletimizin fertleri mi oy kullanacak? Sizin bir Amerikan firmasını kurtarmanız, oyları alacağınız, tekrar iktidar olacağınız anlamına hiçbir zaman gelmeyecektir. Bakın, 3 Kasım 2002'de büyük milletimiz geçmiş iktidarları nasıl sildi süpürdüyse, sizi de elbette ki bu nedenlerden dolayı silip süpürecektir."

Eleştiriler üzerine Altan Karapaşaoğlu kürsüye gelir. Yasa teklifinin sadece Cargill ile ilgili olmadığını savunur. Tasarıyı komisyona 22 Şubat 2006 tarihinde, ilgili tesislere tanınan 6 aylık sürenin az ve maddede hatalar olması nedeniyle verdiğini açıklar ve "İşte Orhangazi Kaymakamlığının tutanağı. 10'uncu ayın 20'sinde vuku buluyor. Cargill ile ilgili kapatma kararı verileceğine dair şubat ayında nasıl bilgim olabilir?" der ve atışmalar başlar. Karapaşaoğlu, İznik Gölü yakınında bugün bir fabrika kurulmaya kalkışılsa yine karşısında olacağını belirtir, sonrasında Bursa Barosu avukatlarına seslenir:

"Kardeşim, Yenişehir'de sanayi bölgesi kuruldu. Nerede bu hukukçular? Nerede bu çevreciler? Bursa'da bulunan sanayi bölgelerinin büyük bir kısmı, bir tanesi hariç verimli tarım alanları üzerindedir. Nerede bu hukukçular? Faaliyete geçseler ya! Kapatsalar ya o sanayi bölgelerini! Böyle karşıdan laf atmak kolay.

Biz ne Amerika Birleşik Devletlerinin uşağıyız, hizmetkarıyız ne de bir başka ülkenin. Ben 20 bin sanayicinin, 20 bin işyerinde çalışan işçinin temsilcisiyim. Arzu ediyorsanız, hukuk mücadelenize devam edersiniz. Anayasa'ya aykırılığını iddia ediyorsunuz. Anayasa Mahkemesi bozar, tekrar yıkarsınız. Biz 73 milyonun temsilcisi olarak, ülkemizin ekonomik menfaatini düşünüyoruz." (213)

Atışmalar uzar gider ve Karapaşaoğlu, "yasal olan her şey meşru değildir" sözünden hareketle, meşru olmayan işi gündeme getiren o yasayı düzelttiklerini söyler. Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın "Amerika düzeltiyor. Sen mi düzeltiyorsun? Emir veriyor, düzeltiyorsun!" sözü üzerine Karapaşaoğlu, hedef tahtasına yine Bursa Barosu avukatlarını koyar:

"O Bursa Barosu avukatları, buyursunlar, Bursa'daki sanayi bölgelerini kapattırsınlar. Eğer yürekleri yetiyorsa, becerebiliyorlarsa, millî duyguları varsa, buyursunlar kapattırsınlar. Niye kapattırmıyorlar, niye mücadele etmiyorlar? Bir Amerikan düşmanlığı var da onun için. Bir taraftan kalkacağız diyeceğiz ki: Yabancı sermaye, buyur arkadaş gel. Ülkemize yatırım yap, bizim adamımız çalışsın. Bir taraftan da, buradan defol git diyeceğiz. Olmaz öyle şey!"

Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Karapaşoğlu'nun avukatlara yönelik sözleri üzerine "Onlarla fazla uğraşma, sana lazım olacak o arkadaşlar. Sen Yüce Divan'da hesap vereceksin? Kendine bak sen! Yüce Divan'da vereceğin hesabı düşün!" der. (214)

Atışmalar sürer. Saat 22.55 olmuştur.Meclis başkanvekili, çalışma süresi tamamlandığı için 16 Kasım 2006 saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatır.

"Hak arama özgürlüğü"

Ertesi gün konuya ilişkin olarak önce Ertuğrul Yalçınbayır söz ister. Hem Küçükaşık'a, hem Karapaşaoğlu'na yanıt verir. Küçükaşık'ın kendisine atıfta bulunarak "geçmişte muhalefet ettikleri dönemde, özellikle Yalçınbayır'ın şimdi ne düşündüğünü merak ediyorum" dediğini hatırlatır ve 20, 21 ve 22. dönemlerde ne söylediyse tümünün arkasında olduğunu belirtir. Yalçınbayır "Hiçbir zaman sözün bittiği yerde değiliz; demokrasinin gereği, özgürlüklerimizi kullanıyoruz, görüşlerimizi açıklıyoruz. Konuyla ilgili, 1998'de benim kaleme alıp 11 milletvekilinin imzaladığı ve bu karardan dönülmesinin niçin gerekli olduğuna dair görüşlerimizin arkasındayız. Bu görüşleri daha sonra mahkeme kararlarına da, mahkeme dosyalarına da, Meclis Genel Kurulundaki konuşmalarımıza, soru önergelerimize yansıttık" der.

Yalçınbayır, Altan Karapaşaoğlu'nun da, maksadı aşan bir ifadeyle Bursa Barosu avukatlarına sataştığınıhatırlatarak şöyle konuşur: "Bu, tanıdığım Sayın Karapaşaoğlu'nun kastı aşan sözleridir. Konuyla ilgili olarak, içinde de bulunduğum Bursa Barosu 1992'den beri ellinin üzerinde dava açmıştır ve bunlar, hak arama özgürlüğünün sonuçlarıdır, demokratik katılımdır. Göktuğ Plaza davası, Orhaneli Termik Santrali davası, Yeşilşehir davası, Uludağ davası, Cargill davası, bunları tek tek sıralamam mümkün değil. Bunlar, hukuk kalitesinin yükseltilmesiyle ilgili, hukuk devletine ulaşılmasıyla ilgili yapılan mücadelelerdir. Bursa Barosu'nun hukuksuzluk ve yolsuzlukla mücadele komisyonu, sadece Bursa'da değil, tüm dünyada örnek alınması gereken bir çalışmayı yapmaktadır."

TBMM'nin aynı birleşiminde, Karapaşaoğlu'nun yasa teklifi üzerine görüşmeler devam eder. CHP Grubu adına Tarım Komisyonu Üyesi, Aydın Milletvekili Mehmet Semerci konuşur. Geçici madde eklenerek karşılarına gelen yasanın 15 ay önce fikir birliği içinde çıkarıldığını, teklifin sahibi, komisyon başkanı ve bakanın, "bu yasanın, iyileştirme ve bugüne kadar af kapsamında müracaatların az olması nedeniyle getirildiğini söyleseler de, bu yasanın kamuoyunda Cargill Yasası olarak bilindiğini" söyler.

Semerci, neden böyle bilindiği sorusunu sorar ve "Çünkü halkın, bizlerin, sizlerin, çıkarılan yasalar çerçevesinde devamlı güvensizlik yaratmanız, devamlı yasaları delerek birilerine meydan açmanız, çıkar sağlayacak düşüncelerin yerleşmiş olmasından kaynaklanıyor bu eleştiriler ve onun için de toplumda, görsel ve yazılı basında da Cargill Yasası olarak biliniyor. Siz bunu kabul edemiyorsunuz. Çıksanız, doğrudan, mertçe, Türkiye'nin katma değerini yükseltmek, Türkiye'deki tarımsal ilerlemelerin, gelişmelerin bir fonksiyonu olarak yasalarda bu değişiklikleri yapıyoruz diye meydan okusanız, kimse ses çıkarmayacak. Ama bugüne kadar yaptığınız uygulamalar, dört yıllık iktidarınızda, hep geriye doğru, hep aldatmaca, hep takiyye..."diye konuşur.

Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu da konuşur. Yasayı ve Cargill'i savunan Hıdıroğlu'nun "İl Çevre Kurulunca verilen rapora göre, Cargill'in Gemlik Körfezine bırakılan atıklarının çevreye hiçbir zararı olmadığı gibi, Gemlik Körfezindeki balıkların üremesine de faydalı oluyor" sözleri alay konusu olur. Muğla Milletvekili Gürol Ergin "Hay Allah razı olsun. Bunların sayısını artıralım"diye ironik bir yanıt verir.

Karapaşaoğlu'nun yasa teklifine yine toprak ve tarımla ilgili eklemeler yapılması için muhalefet partilerince önergeler verilir. Önergelerin görüşülmesi sırasında genel kurulda çoğunluk olmadığı görülür. Toplantı, sözlü soru önergeleri ile diğer konuları görüşmek için 21 Kasım 2006 Salı gününe ertelenir.

Bursa'da avukatlar ayaklandı

TBMM'deki görüşmeler sırasında Karapaşaoğlu'nun Bursa Barosu avukatlarına yönelik sözleri büyük tepki yaratır. Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, 17 Kasım 2006 günü basın açıklaması yaparak, Altan Karapaşaoğlu'na adeta haddini bildirir. Şenol, "Öncelikle asli görevini yerine getirmeyenlerin başkasından hesap sormaya hakkı yoktur. Ve 98 yıllık bir tarihi olan, Kurtuluş Savaşı'na katılan, her zaman hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti için çalışan, hukuktan başka üst otorite tanımayan Bursa Barosu avukatlarının cesaretini, yürekliliğini ve milli duygularını sorgulamak hiç kimsenin haddi değildir" der.

Asude Şenol açıklamasında, Cargill Orhangazi fabrikasının faaliyetini sürdürmesinin ABD Başkanı Bush'un Türkiye başbakanları ile görüşmelerinde başta gelen gündem maddesi olduğunu, konunun ABD Başkanı için adeta Irak Savaşı gibi önem taşıdığını vurgular. Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na gönderdiği yazıdan bahseden Şenol, bu belgenin, TBMM'deki yasa teklifinin "Cargill Yasası"olduğunu çok açıkça gösterdiğini ifade eder.

Asude Şenol şöyle devam eder:

"Bu yasa teklifinin sahibi O Altan Karapaşaoğlu 9 Şubat 1999'da TBMM'nin 51. birleşiminde söz alarak, 'Sanki hukuki mercilerden, bu firmaya, siz merak etmeyin, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz' dercesine büyük bir cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir demiş, bugün bu görüşünü işi düzelten olarak kendisi gerçekleştirmiştir. O günden bugüne dava konusu ve sonuçlarında bir değişiklik olmamıştır.

Değişiklik sadece Altan Karapaşaoğlu'nun iktidar veya muhalefet partisi milletvekili olmasındadır. Yasa teklifinde bazı eksiklikler olduğu, bunların sonra düzeltileceği itirafı ise Cargill'in kurtarılmasının aciliyetini göstermektedir.

Altan Karapaşaoğlu, 'ben pek tarımdan anlamam, ama devrimci arkadaşlarımız bilirler' demiştir. Hukuktan ne kadar anladığını ise belirtmemiştir.

Bir arkadaşından duyduğunu söylediği, 'yasal olan her şey meşru değildir' sözü ise konuşmasının hukuken doğru olan tek cümlesidir. Bu gerçeğe göre Altan Karapaşaoğlu'nun teklifi yasalaşsa bile meşru olmayacaktır."

TBMM'de 19 saat Cargill mesaisi!

Yasa teklifinin görüşmelerine devam edilir. ([150]) CHP Grubu adına konuşan Balıkesir Milletvekili Orhan Sür, 4 yıldır iktidar tarafından çıkarılan yasaların bir kısmının Cumhurbaşkanı'ndan, bir kısmının Anayasa Mahkemesi'nden döndüğünü,bir kısmının da, AKP Grubu'nun yürütmenin dayattığı her yasa tasarısını kabul etmesi ve uygulamadaki aksaklıklar sonucu Meclis'te yeniden görüşme durumunda kaldıklarını ifade eder. Sür devam eder:

"Bu yasa da bunlardan birisi... Toprak Koruma Yasası...Daha mürekkebi kurumadı bu yasanın. Şimdi geliyoruz bu yasa üzerinde saatlerce, günlerce, haftalarca görüşme yapıyoruz. Aslında AKP Hükümeti'nin herhangi bir şeyi koruma altına almaya kalktığında çok dikkatli olmamız lazım. O koruma altına alınan şey, inanıyorum ki yok edilmeye doğru gidiyor. Toprağı koruyacaktık ama yok etmeye yönelik yeni değişiklikler getiriyoruz." ([151])

Orhan Sür, teklifin "bal gibi Cargill Yasası" olduğunu söyler, Karapaşaoğlu'nun Amerikan düşmanlığı iddiasına da"Cargill ile bizim derdimiz yok. Amerika düşmanlığı da yapmıyoruz. Biz Meclis'in, ulusun onurunu kurtarmaya çalışıyoruz"diyerek karşılık verir.

ANAP Grubu adına da Mersin Milletvekili Hüseyin Güler söz alır. O partinin milletvekiliyken bir söz söylemeye hakkı yoktur aslında. Zira Cargill için bunca hukuksuzluğun kaynağı ANAP iktidarıdır. Bir de, ".ülkemizde bunca sıkıntılar yaşanırken, Cargill'i neden kurtarma ihtiyacı duyuyorsunuz? Eğer yargıya ve hukuka inanıyorsak yapılacak tek şey var; hepimizin burada neye hizmet edip etmediğimizi çok iyi düşünmemiz..." demesiacıdır.

Tabii ANAP'lı Güler'in konuşmasını AKP'liler yanıtsız bırakmaz. Konya Milletvekili Özkan Öksüz, Güler'in konuyu araştırmadan konuştuğunu, partisinin iktidarı zamanında Cargill'e izin verildiğini yüzüne vurur vurmasına da, karşılıklı atışma sırasında kendi getirdikleri geçici madde teklifinin Cargill'i kurtarmaya yönelik değil, tüm insanların yararlanacağı bir yasa olduğunu savununca, ister istemez şu atasözü hatırlanır: "Tencere dibin kara, seninki benden kara!"

Tartışmalar sürer gider, Meclis'in mesaisi dolar. Devamı 22 Kasım 2006'ya kalır. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır konuşur. Kürsüye çıkarken AKP sıralarından alkışlar duyulur. Kanunun Cargill ile irtibatlandırılmasının en önemli delili olarak Başbakanlık Hukuk Müşavirliği yazısının gösterildiğini hatırlatan Yalçınbayır şöyle konuşur:

"Hangi idari usulde -ki, o yasamız yok ama-, hangi nezaket kuralında, birisiyle ilgili karar verilirken öbürünü çağırmıyorsun? Niye Bursa Barosu, Bursa'daki çevreciler, niye onlar çağırılmıyor? Biz, bunlardan kurtulmak durumundayız. Eğer, onlar çağırılsaydı, 14 tane davayı, bunlara ait bilirkişi raporlarını tüm detaylarıyla açıklarlardı. Bunlara fırsat vermek gerekir.

Ortada bir sorun var, bu sorunu çözmek gerekiyor. Evet, 20 bine yakın işletme. Türkiye kayıt dışılık cenneti, kaçakların cenneti, kayıt dışı yapılar. Kimisi de, ruhsat alıp, ruhsatlarının hukuka aykırı olduğu yapılar. Biz, bunları önlemek zorundayız.

Kentlerimizin yüzde 60'ı, 70'i kaçaksa, tarım arazilerine kirletici ve hiçbir zaman için telafisi mümkün olmayan boyahaneler ve benzerleri yapılıyorsa, biz, bu anlayışın üzerine gitmek durumundayız. Herkes kurallara uyma alışkanlığını edinecektir. Başta idare olmak üzere, tüm kişi ve kurumlar, kurallara uymak, kurallar mevcudiyetini sürdürdükçe uymak, ama onların değiştirilmesini belli bir nezaket ortamında, düşünce özgürlüğüne de fırsat verecek şekilde değiştirebilmek... Biz, bu usulü ve adabı önce görmek durumundayız.

Kayıt dışılığın her türüne son.
Çevreyi kirletene, zarar verene, onlara müsamaha mı edeceğiz? Onlarla ilgili dava açanları suçlayacak mıyız veya o konuda düşüncesini söyleyenleri 1970'den kalan düşünceler' deyip düşünce özgürlüğünü mü savunacağız?"

Yalçınbayır'ın bu konuşmasında çok zorlandığı açıkça ortadadır. Cargill ile ilgili hukuk mücadelesinin fitilini ateşleyenlerden biri olan Yalçınbayır'ın talihsizliği, başlangıçta Cargill'e her türlü yolu açan ANAP'ın, şimdi de AKP'nin mensubu olmasıdır.Hukukun üstünlüğü ilkesinden ödün vermeyen Yalçınbayır'ın rozetini taktığı partilerin her türlü hukuksuzluğu yapıyor olması içini acıtmaktadır.

"Reddetmezsek, sorumluluğumuz bitmez"
Genel kurulda Bursa milletvekillerinden Sedat Kızılcıklı da söz alır. Kızılcıklı, yasa teklifinde bahsi geçen en az 3 bin 500 işletmenin bu durumda olduğunu göz önünde bulundurmak gerektiğini belirterek, "Ekolojik dengeleri koruyalım derken, ekonomik dengeleri de korumak durumunda olduğumuzu lütfen göz ardı etmememiz gerekir" diye konuşur.

Daha önce İznik'te Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan CHP Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun konuşması da ilginçtir. Ayvazoğlu, "Danıştay'ın vermiş olduğu kararları nasıl oluyor da biz, şimdi yasama olarak, Anayasa hükmüne rağmen değiştirebileceğiz? Bu olmaz, olamaz! Biz buna fırsat vermeyelim. Geliniz, bu Meclisten geçirilmek istenilen Cargill teklifini reddedelim. Eğer bunu reddetmezsek, eğer buna yasalaşma imkânı verirsek, tarih önündeki vicdani sorumluluk ve hukuksal sorumluluğunuz hiçbir zaman için bitmeyecektir. Bugün gün yüzüne çıkmazsa, bugün hesabı sorulmazsa, yarın öbür gün mutlaka bunun hesabının sorulacağını unutmayalım. Böyle bir teklifin örtülü af niteliği taşıdığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu teklifin, gerçekten Cargill ile ilgili bir teklif olduğunu vicdanlarınıza nakşederek bir kez daha düşününüz, bir kez daha bunun geri alınabilmesi yollarını araştırınız" der.

Cargill Yasası, üçüncü gününde de sonuçlandırılamaz. Saat 23.00 olur, 23 Kasım'a sarkar. O gün de tartışmalar yaşanır ama sonuç beklendiği gibi olur. "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi"nin açık oylamasına 273 milletvekili katılır. 217 kabul oyuna karşılık 55ret ve bir de çekinser oy çıkar. Teklif, kabul edilmiş ve yasalaşmış olur. Kabulden sonra da tartışmalar sürer.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, teşekkür konuşması için kürsüye gelir. Özü bir madde olan ve bununla da Cargill'e af getiren yasayla ilgili görüşmelerin 19 saat sürdüğü Eker'in açıklamasından öğrenilir. Bakan Eker, söz konusu yasanın Başbakanlık'ta gerçekleşen toplantıdan sonra Tarım Bakanlığı'na gönderilen yazı üzerine hazırlandığı yönünde topluma ve milletvekillerine sürekli yanlış bilgi verildiğini öne sürer ve şöyle der:

"Sözü edilen toplantı Başbakanlık'ta nisan ayında yapılıyor. Nisan ayında yapılan toplantı, bu teklif verildikten aylar sonradır ve bu şekilde bir teklifin hazırlanmasıyla ilgili değil. Sadece, bu yasa tasarısı dışında Cargill ile ilgili gidilen davada, sonucu itibariyle Türkiye Cumhuriyeti'nin tahkime götürülmesi veya Türkiye Cumhuriyeti aleyhine uluslararası alanda bir cezai uygulama yapılmasını engellemek bakımından neler yapılabileceğine dair bir toplantıdır. "(217)

Bu ifadesiyle, "sadece Cargill değil, aynı durumda binlerce tesis var"savunmasını çürütenMehdi Eker'in konuşması sırasında da tartışma yaşanır, bakanın sözü kesilir. Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin, "Cargill'den maaş alacaksan konuş Sayın Bakan. Cargill seni takdir ediyor!" diye bağırır.

Cumhurbaşkanı'na bir mektup daha
Cargill dökümanları arasında, 25 Kasım 2006 tarihli bir mektup da dikkat çeker. "Sayın Cumhurbaşkanımız" hitabıyla başlayan mektubun içeriği malumdur. Mektup içeriğindeki ayrıntıya odaklanmadan önce altındaki kurumsal imzaları tek tek saymak gerekir:

Bursa Barosu, Bursa Diş Hekimleri Odası, Bursa Eczacı Odası, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği, Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Gıda Mühendisleri Odası Bursa İl Temsilciliği, Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Maden Mühendisleri Odası Bursa İl Temsilciliği, Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, Peyzaj Mimarları Odası Bursa İl Temsilciliği, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği Bursa Şubesi, ÇGD Güney Marmara Şubesi, DOĞADER, Nilüfer Yerel Gündem 21, CHP Bursa İl Başkanlığı, SHP Bursa İl Başkanlığı, ÖDP Bursa İl Başkanlığı, EMEP Bursa İl Başkanlığı, HYP Bursa İl Başkanlığı, Türkiye Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu, GDO'ya Hayır Platformu, KESK Bursa Şubeler Platformu.

Mektubun içeriğinde öncelikle Cargill'i kurtaracak yasa teklifi nedeniyle Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu şikayet edilir ve şöyle denir: "Cargill firmasının yasa dışılığına kılıf yaratmak için, Ocak 2004'te ABD Başkanının, bizzat başbakan ile görüşmesinin; ardından çıkarılan yasalar Danıştay Altıncı Dairesince iptal edilmiştir. Başlatılan yeni yasa girişiminin Başbakanlık Hukuk Müşavirliğinin Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'naCargill firması yetkililerinin de katıldığı toplantı sonrasında verdiği talimatlar ile oluşturduğu gerçeği ise, kamu yararı ve hukuk devleti açısında kabul edilebilir bir durum değildir.

Bağımsız Türk yargısı kararlarının uluslararası baskılar ile ortadan kaldırılmasının bir sermaye şirketinin lehine, Osmanlıdaki kapitülasyonları anımsatırcasına özel yasa yapmanın her şeyden önce hukuk devleti ve yasama organının saygınlığına gölge düşüreceği açıktır."

Bu açıklamanın ardından CumhurbaşkanıAhmet Necdet Sezer'den "ülkemiz çıkarlarının korunmasının ve bağımsızlığımızın saygın bir temsilcisi olarak değerlendireceğiniz inancıyla..." diyerek, yasayı geri çevirmesi istenir.

Ruhsat iptaline onama, tazminata ret
TBMM'de kabul edilen bu yasa, Cargill ile ilgili idari işlemler hakkında açılan tüm davaları ve mahkeme kararlarını yok hükmüne düşürecektir. Ancak yargı makamları, güncel gelişmeye göre değil, elindeki dosyaya göre karar verecektir. Dolayısıyla Danıştay 6. Daire, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin tam iki yıl önce verdiği ruhsat iptali kararına Bursa Valiliği'nin itirazını görüşür. Yüksek mahkeme, 2. İdare Mahkemesi kararının, Bursa Barosu Başkanlığı açısından ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının bozulmasına oyçokluğuyla, dava konusu mevzi imar planı ve yapı ruhsatı iptali ile Baro dışındaki diğer 4 davacının ehliyeti yönünden reddinin onanmasına, ayrıca Yüksek Planlama Kurulu kararı iptalinin de onanmasına oybirliğiyle karar verir. ([152])

Aynı gün Cumhuriyet Gazetesi'nde yer alan haberde, TEMA Vakfı'nın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e çağrısı yer alır. Vakıf, Sezer'den, Cargill'e af getiren yasanın yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye iade edilmesini ister.

Bu arada kapatma kararının uygulanması üzerine Cargill tarafından açılan davaya Bursa Valiliği'nin yanında müdahil olarak katılmak isteyen Bursa Barosu'nun talebi Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce oyçokluğuyla reddedilir. Mahkeme aynı gün, Cargill'in isteği doğrultusunda karar verir ve Bursa Valiliği'nin tesisi kapatma işleminin yürütmesini durdurur. (219)

Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasında da ilk karar verilir. Dava reddedilmiştir. Yargıç yeniden Nizamettin Keleş'tir ve ret gerekçesi çarpıcıdır. Keleş şöyle demiştir kararda: "İdari yargı kararları kamu düzenine ilişkin çevre hakkını korumaya yöneliktir. Bizzat davacıların şahıslarına yönelik koruma sağlayan kararlar değildir. Bu bakımdan davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan bahisle manevi tazminat talep etme hakları bulunmamaktadır. Ayrıca seçilmiş siyaset adamı kimliğiyle hükümetin başında başbakan olarak görev yapan davalı Recep Tayyip Erdoğan ile Bayındırlık Bakanı olan diğer davalı Zeki Ergezen'in yatırımlarla ilgili planlama yapma görev ve yetkileri vardır. Ancak söz konusu kararların infazı görevi mahallindeki yöneticilere aittir. Hükümet üyelerinin böyle bir sorumluluğu olamaz. Bu itibarla Bursa'da bulunan nişasta fabrikasının yargı kararlarına rağmen kapatılmamasından şahsen sorumluluklarının bulunduğu düşünülemez.

Ayrıca, dosyada yer alan idari kararların infazına ilişkin farklı tarihte tutanakların mevcut olduğu, ancak yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde yeniden faaliyeti devam ettiği anlaşılmıştır. Bu sebeple diğer davalıların da, söz konusu nişasta fabrikasının kapatılmamasında şahsen sorumluluklarının bulunmadığı, bu nedenle tazminatla sorumlu tutulamayacakları anlaşıldığından davanın reddine..."([153])

"Cargill Yasası"na Sezer'den veto!
.ve o çok tartışılan, kamuoyunda "Cargill Yasası" olarak bilinen "5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"Çankaya Köşkü'nden geri döner. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, kanunu, 6. maddesinin bir kez daha görüşülmesi için TBMM Başkanlığı'na iade eder. Cumhurbaşkanlığı'nın veto gerekçesi şöyledir:

".kanunun ikinci fıkrasında, söz konusu arazi ve tesislerin 2 yıl süresince, ruhsat ve izin alınmadan istenilen amaçla kullanılmasının sürdürülmesine olanak sağlanmakta, gerekli ruhsat ve izinlerin alınması için 2 yıl süre tanınmakta, bu süre içinde gerekli izni alamayanların üretim etkinliklerinin durdurulacağı belirtilmektedir.

Geçici maddeyle, özellikle bir yabancı şirket ya da varsa belirli şirketlere ilişkin, tarım arazilerinde kurulu kimi sanayi tesislerine, izin, onay ve ruhsatlarının yargı kararıyla iptal edilip edilmediğine bakılmaksızın üretim etkinliklerini sürdürme olanağı getirilmektedir.

Böylece izin, onay ya da ruhsatı yargı kararı ile iptal edilerek hukuksal dayanaktan yoksun kalan sanayi tesislerine yasal geçerlilik tanınıp yargı kararları etkisiz kılınmaktadır."

Cumhurbaşkanı Sezer, daha sonra hukuk devleti olmanın ilke ve erdemlerini anlatır. Hukuk devletinin, tüm etkinliklerinde hukuka ve Anayasaya uyan devlet olduğunu anlatır. Anayasa'nın egemenliği ve bağlayıcılığı yanında yasa koyucunun uymak zorunda bulunduğu ilkeler ve evrensel hukuk kuralları olduğunu hatırlatır ve devam eder:

"Evrensel hukuk ilkelerine göre, yasaların genel, soyut ve nesnel olması, kişiye özgü olmaması gerekmektedir. Yasaların bu ögelere uygun çıkarılması hukuk devleti olabilmenin koşullarındandır. Ayrıca, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılması da hukukun bilinen ilkesi gereğidir.

Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında da vurgulandığı gibi, yasaların genelliği ilkesi, özel, güncel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüdeki herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

İncelenen Yasa'nın, özellikle bir yabancı şirketin ya da varsa belirli şirketlerin tarım arazilerinde kurulu sanayi tesislerinin sorununu çözmek amacı taşıyan 6. maddesindeki düzenleme, yasaların genel, soyut ve nesnel olmasını gerektiren evrensel hukuk kurallarıyla ve Anayasa'nın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır." (221)

"Tarımsal bütünlüğün bozulmaması şartı"
Cumhurbaşkanı Sezer, geçici madde ile sağlanan olanağın, 5403 sayılı yasada da getirildiğini anımsatarak şöyle der:  "İncelenen Yasa'nın 6. maddesinde yer alan düzenlemeye 'benzer' bir düzenlemenin, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası'nın geçici 1. maddesinde de yapıldığını belirtmek gerekir.

Ancak, 5403 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinde, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanıma açılmış tarım arazilerinin istenilen amaçla kullanılabilmeleri kimi biçimsel ögelerin yanında 'tarımsal bütünlüğü bozmamaları' koşuluna bağlanmıştır. Oysa incelenen Yasa'nın 6. maddesinde, bu 'esaslı koşul'a yer verilmediği görülmektedir.

Tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış tarım arazilerinin 'tarımsal bütünlüğü bozmamak' koşuluyla tarım dışı amaçla kullanılmalarında kamu yararı açısından önemli bir sakınca bulunmamasına karşılık, tarım arazilerinin 'tarımsal bütünlük' aranmadan istenilen amaçlarla kullanılmasına izin verilmesi tarım topraklarının bir daha eski duruma getirilemeyecek ölçüde elden çıkarılması ya da nitelik değiştirmesi gibi sakıncalı sonuçlar yaratacaktır. Bu nedenle, incelenen yasa kuralının kamu yararıyla da bağdaşmadığı açıktır.

Öte yandan, incelenen yasanın 6. maddesiyle yapılan düzenlemelerle, hukuka aykırı bir etkinliğin 3 yıl süreyle koruma altına alınarak sürdürülmesi sağlanmaktadır.

Oysa yasalara, ulusal çıkarlara ve kamu yararına aykırı olduğu yargı kararlarıyla hükme bağlanmış, hukuka aykırı bir etkinliğin, ilgili kamu yönetimlerince hiç geciktirilmeden durdurulması hukuk devleti ilkesi ile Anayasa'nın 11 ve 138. maddeleri uyarınca zorunludur.

Ayrıca Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin, ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişi, aile, zümre ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, devlet organları ve yönetimin tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun davranmak zorunda bulunduğu belirtilmiştir.

İncelenmekte olan yasanın 6. maddesiyle, bir yabancı şirket ya da belirli şirketlerin hukuka aykırı durumları ve etkinlikleri yasanın güvencesi ve koruması altına alınmış olmaktadır ki, böyle bir düzenlemenin 'ayrıcalık' tanıma niteliği taşıdığı ve Anayasa'nın 10. maddesine aykırı düştüğü kuşkusuzdur."

Cumhurbaşkanı Sezer'in Cargill Yasası'nı Meclis'e iadesinden bir gün sonra Bursa Barosu öncülüğündeki davacılar Bursa Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne bir dava daha açar. Bu davanın konusu, "Bursa Valiliğinden Cargill'e verilen emisyon, deşarj izinleri ileaçılma ruhsatının birer örneğininistenmesi, ayrıcabu izinlerin iptalinitalep eden dilekçeye süresinde yanıt verilmemesi" işlemidir.

Dilekçeye süresinde yanıt verilmemesi, reddi anlamına gelmektedir ki bu işlemin de öncelikle yürütmesinin durdurulması ve ardından iptali istenir.Dava Bursa 1. İdare Mahkemesi'ne düşer fakat reddedilir.([154])

İşler karışır iyice. Bursa Valiliği, aynı konuda iki taraftan davalı,bir taraftan davacıdır. Cargill'in itirazı üzerine 1. İdare Mahkemesi'nce verilen "kapatma işleminin yürütmesinin durdurulması kararı"na Bursa Valiliği'nin yaptığı itiraz Bölge İdare Mahkemesi'nce karara bağlanır. Üst mahkeme, kapatma işlemiyle ilgili yürütmenin durdurulması kararına itirazı kabul ederek, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 30 Kasım 2006 tarihli kararının kaldırılmasına hükmeder. ([155])

Anayasa Mahkemesi'nden ret...
Bu arada CHP'nin, 3 Temmuz 2005 tarih, 5403 Saylı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davada beklenen karar verilir. Kemal Anadol, Kemal Kılıçdaroğlu ve 112 milletvekilinin açtığı davada, yasanın tümü şekil yönünden, Cargill'in daha önce yararlanamadığı geçici maddenin de esastan reddi talebi değerlendirilmiştir.

Yasanın tümüyle iptal isteminin gerekçesi "Bu bir aftır. Anayasa'da yerini bulan TBMM İçtüzüğü hükümlerine göre de, genel veya özel af ilanını içeren tasarı veya tekliflerin genel kurulda TBMM üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğunun kararı ile mümkündür. Oysa söz konusu yasa 216 oyla kabul edilmiştir" şeklinde açıklanmıştır.

Geçici 1. maddenin esastan iptali istemine gösterilen gerekçe de şöyledir:
"Öncelikle, yasadışı işgalle tarım arazilerimizi yok eden uygulamalara af getirdiğinden, yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Geçmişte yaşanan imar afları sorun çözmediği gibi aksine yeni sorunların kaynağı olmuştur. Af edilmeye çalışılan bu tür tarım dışı işgaller bir kez yasal güvenceye kavuştuklarında, çığ gibi büyüyen af beklentileri ve zincirleme aflarla, doğal kaynak kayıplarımızı katlanarak artıracaktır. Metrekare başına 5 lira Hazine'ye para girişi bir yanılgıya yol açmaktadır. Çeşitli özendirici uygulamalar, parasal kolaylıklar ve bağışıklıklar birlikte değerlendirildiğinde, toplanacak miktarın çok üzerinde mali kaynağın, doğal kaynak yıkımına transfer edilmekte olduğu görülecektir." ([156])

CHP'lilerin başvurusunda iptalden önce, af getiren geçici maddenin yürürlüğünün durdurulmasıistenir. Çünkü uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabilecektir.

Anayasa Mahkemesi, bu talebi değerlendirirken, yasanın gerekçesinde yer alan "söz konusu arazilerin tarımsal niteliği geri kazanılmayacak şekilde bozulduğu için böyle bir düzenlemeye gidilmesine ihtiyaç duyulduğu"iddiasına dayanarak şu yorumu yapar:

"İptali istenen kuralda,tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılabilmesi için belirli koşulların yanında, tarımsal bütünlüğün bozulmamasının ve hazırlanacak toprak koruma projesine uyulmasının gerektiğinin belirtilmesi karşısında Yasa'nın kamu yararı amacı dışında çıkarıldığı söylenemez. Yasada öngörülen koşulları yerine getiren herkese aynı olarak uygulanacağından, Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesine aykırı değildir." ([157])

CHP'nin diğer iddialarının da dayanaksız olduğuna hükmeden Anayasa Mahkemesi sonuç olarak, şekil yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal istemine oybirliğiyle, geçici birinci maddeye de oyçokluğuyla ret kararı verir.

Yasa, Meclis'ten jet hızıyla geçti
Bursa Valiliği'nin, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce 8 Kasım 2004 tarihinde verdiği, ruhsat ve imar planının iptaline ilişkin karara yaptığı temyiz başvurusu Danıştay 6. Daire'de karara bağlanır. Ehliyet yönünden itirazların ele alındığı kararda, Bursa Barosu açısından redde ilişkin kısım oyçokluğuyla bozulur. Yüksek mahkeme, dava konusu mevzi imar planı ile yapı ruhsatının iptali ve Bursa Barosu Başkanlığı dışındaki diğer yedi davacının ehliyeti yönünden redde ilişkin kısmı da onar. ([158])

Baro başta olmak üzere davacıların ehliyet unsuruna vurgu yapılmalı ki, yıllar sonra sivil toplum örgütlerinin bu tür davalarda ehliyetinin tümden kaldırılmış olması daha iyi anlaşılabilsin diye.

Danıştay 6. Daire, Bursa Valiliği'nin, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verdiği 30 Kasım 2004 tarihli idare aleyhindeki kararının bozulması talebini de reddederek, yerel kararı onar. ([159])

Hükümetin ısrar ettiği Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik 31 Ocak 2007 tarihinde TBMM'den bir kez daha geçer ve 9 Şubat 2007 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girer. Yasa değişikliği her ne kadar arazi toplulaştırmasına ilişkin bir iki madde içerse de asıl amaç geçici birinci maddede saklıdır. Bu madde başta Cargill olmak üzere usulsüz ve hukuk çiğnenerek tarım arazilerine yapılmış fabrikaların metrekareye 5 lira ödeyerek yasallaşmasını sağlayacaktır.

Bunun üzerine Melih Aşık, Milliyet Gazetesi'nde şöyle yazar:
"Efendim rica büyük yerden olduğu için AKP, Cargill'i kurtarma inadından vazgeçmedi. Sezer'in geri gönderdiği madde dün Mecliste ikinci kez görüşüldü, yıldırım hızıyla ve aynen geçti. Bir tarafta Bush-Cargill ikilisi ve onların taşeronu AKP var.... Bir tarafta onurlu ve bağımsız bir ülkenin soylu yargı organları ve devlet bürokrasisi. Hukuk savaşı sürüyor... Talancılara öyle kolay teslim olmak yok..."

Bürokrasideki hıza bakın!
Melih Aşık'ın dediği gibi davacılar da pes etmeyi, teslim olmayı akıllarının ucundan bile geçirmez ve daha çok üstüne giderler.

Davacı vekilleri Bursa Bölge İdare Mahkemesi'ne bir dilekçe daha verirler ve "Bursa Valiliği'ne yazılan dilekçeye cevap verilmeyerek reddedilmesi işlemi" ile "Cargill'e verilen açılma ruhsatı, emisyon ve deşarj izin belgelerinin iptalini" isterler. ([160])

Ama tüm bu çabaları boşa çıkaran siyasi irade ve emrindeki idare vardır. Toprak Koruma ve Tarım Arazilerinin Kullanımı Hakkında Yasa'da yapılan değişikliğin Resmi Gazete'de yayınlandığı gün, yani 9 Şubat 2007'de Cargill dilekçeyi patlatır!Bursa Valiliği Tarım İl Müdürlüğü'ne yazılan dilekçede Cargill firması, kanunun 6. maddesinden yararlanmak istediğini bildirir.

İkinci dilekçe el yazısıyla kaleme alınır, muhatap Orhangazi Kaymakamlığı'dır. Talep özetle, mahkeme kararı doğrultusunda kapalı bulunan fabrikanın hemen açılmasıdır. Şöyle denir dilekçede:

"25.01.2007 tarih 2007/0957 sayılı dilekçemizde söz konusu olan Bursa Bölge Mahkemesi 12.12.2006 gün ve E:2006/860 sayılı yürütmeyi durdurma isteminin reddine ilişkin kararın uygulamasının ekteki 09.02.2007 tarih 4885 sayılı T.C. Bursa Valiliği Tarım İl Müdürlüğü yazısı uyarınca 5578 sayılı 09.02.2007 tarihli Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'a göre durdurulması ile Cargill Orhangazi Mısır İşleme Tesisimizin üretim faaliyetine devam edilmesi için gereğini yüksek müsaadelerinize arz ederiz."

Yasada belirtilen metrekare için 5 liradan toplam 1 milyon 62 bin 557 lira 40 kuruş Bursa Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü'ne yatırılır. ([161])

Cargill'in Bursa Tarım İl Müdürlüğü'ne verdiği dilekçenin yanıtı 20 Şubat'ta yazılır:
"İl Müdürlüğümüz teknik elemanlarınca konu mahallinde incelenerek etüt raporu düzenlenmiş, dosyasında bulunan belgelerin incelenmesi sonucu bahse konu yapının 11.10.2004 tarihinden önce yapıldığı, tarımsal bütünlüğü bozmadığı ve tarım dışı amaçla kullanılan 212.511,48 metrekarelik kısmı için metrekaresine 5 YTL olmak üzere toplam 1.062.557,40 YTL'nin Bursa Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğü'ne yatırıldığı anlaşıldığından, 5578 sayılı yasanın 6. maddesi gereği, düzenlenen etüt raporuna istinaden 212.511,48 metrekarelik kısmının tarım dışı amaçla kullanılması uygun görülmüştür."

Altı çizili bölüm dikkatlerden kaçmaz elbette. Hem tarımsal bütünlüğü bozmuyor, hem tarım dışı kullanılıyor! Fabrikanın kapladığı alan212.511,48 metrekareyken, santimetrekaresi dahi boş bırakılmıyor ve tarım dışı amaçla kullanılmasına izin veriliyor!

Neresinden tutmak isterseniz buyurun! İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin acınası hali!

Anayasa Mahkemesi'nden yürütmeyi durdurma
Oysa,Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik yapan ilk kanun için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasa Mahkemesi'ne açılan davada bir gün önce şu karar çıkmıştır:

"31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 6. maddesiyle 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen geçici 3. maddenin, Anayasa'ya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu ve uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek ESAS HAKKINDA KARAR VERİLİNCEYE KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA, 19.2.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. "(230)

Cargill yönetimi bir kez daha şok yaşamaktadır. Müdür Kemal Özbelli'nin açıklamaları bu şaşkınlığı açıkça yansıtır. Anayasa Mahkemesi'nden beklenen karar, Özbelli için "beklenmedik" karardır. Yine de "Yargı kararlarına karşı bugüne kadar sergiledikleri saygıyı bugünden sonra da devam ettireceklerini" söyler.

Başbakan da çok üzgün!
Anayasa Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı sadece Cargill yöneticilerini değil, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı da çok üzer. YASED'in "Başarıya Giden Yolda Fırsatlar Ülkesi Türkiye" konferansının "Yabancı Sermaye Stratejisi ve Türkiye'nin Hareket Planı" konulu yuvarlak masa toplantısına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cargill olayını kastederek, "O konudan bir Başbakan olarak üzgünüm. Ben böyle bir şeyi Başbakan olarak kabul etmiyorum" der.

Erdoğan, çağın gereksinimlerine göre dinamiklerini yenileyemeyen ve rekabet yarışında fırsatları ve imkanları iyi değerlendiremeyen ülkelerin bu yarışta kaybedeceğini, geri kalacağını belirtir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda aksaklıkların nereden kaynaklandığını, çözümlerin nerede, neler olduğunu bildiklerini dile getirir. Erdoğan, bu konuda özel sektör ve uluslararası şirketlerin temsilcileri ile görüş alışverişinde bulunduklarını söyler ve 4 yıl gibi kısa süre içinde yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda önemli mesafe kat edildiğini, reformların aynı kararlılık, hız ve cesaretle devam edeceğini vurgular. Şöyle devam eder:

"Engeller, her zaman önümüze çıkacak. İnsanın olduğu yerde hem çözüm vardır hem engel. Bürokrasi ve yargı sisteminden kaynaklanan sorunlar inanıyorum ki kısa süre içinde aşılacaktır. Az önce Cargill ile ilgili durumu dinlediniz. O konudan bir Başbakan olarak ben üzgünüm. Ben böyle bir şeyi Başbakan olarak kabul etmiyorum. Bir yatırım yapılacak, yasal düzenleme yapılacak, her şey olacak. Ama ondan sonra birkaç kişinin attığı bir adımla kalkıp burada çalışan bir tezgahı engelleyeceksiniz. Kurulmamış değil, kurulmuş. Çalışıyor ve orada yüzlerce insan çalışıyor. Bu, yarın binlerce insan olacak. Ülke ekonomisine katma değer sağlanıyor. Acaba rahatsız olan kim? Bundan rahatsız olması gereken birisi varsa, bundan ben rahatsız olmuyorum. Göreve başladığımızda böyle bir kuruluş var. Her şey olmuş bitmiş ve ondan sonra kalkıp biz ön keseceğiz. Bu yaklaşımı doğru bulmak mümkün değil. Ne olursa olsun bu noktada gayretlerimizi sürdüreceğiz."

Başbakan Erdoğan, yatırımcıların önündeki engelleri aşmak yönünde çaba sarf ettiklerini vurgulayarak, şöyle devam eder:

"Siyasetçilerin görevi engel aşmaktır. Aynen bir greyder gibi önündeki birçok engeli düzelte düzelte yola devam eder. Biz yol açacağız, arkamızdan da girişimci gelecek. Biz ufuk açacağız, biz denetleyeceğiz ama hiçbir zaman devlet olarak ticaretin içinde olmayacağız. Bizim anlayışımız bu."

Erdoğan'ın bu kararlılığı yıllar sonra yargının işlevsizleştirilmesini sağlayan yasal düzenlemeler olarak karşımıza çıkar. Aynı şekilde akademik meslek odalarının, idari işlemler aleyhine dava açmalarının da önü kesilir.

Başbakan nasıl kızmasın?!
Başbakan'ın Cargill konusundaki üzüntüsünün üstüne tuz biber eken bir iptal kararı da Danıştay 10. Daire tarafından verilir. Yine Bursalı davacıların, Bakanlar Kurulu'nun, Cargill'in bulunduğu alanı özel endüstri bölgesi ilan eden kararının iptali istemiyle açtığı davada karar çıkar. Danıştay 10. Daire, "Hukuka aykırılığı yargı kararlarıyla saptanarak iptal edilen 1/25000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'na dayanılarak alınan izinler sonucunda Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ'ne ait olup tarımsal amaçla kullanılacak alanda kaldığı anlaşılan ve üzerine endüstri tesisi kurulan taşınmazların bulunduğu alanın, 4737 sayılı yasa ve buna dayalı yönetmelik hükümlerine aykırı biçimde yargı kararları göz ardı edilerek endüstri bölgesi ilan edilmesine ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle Bakanlar Kurulu kararının iptaline..." der. ([162])

Bu arada Ali Topuz ve Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde 117 CHP milletvekili, Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak, "31.1.2007 tarih ve 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun; a) 4. maddesinin, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 17. Maddesine, ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklediği üçüncü fıkranın birinci cümlesindeki 'gibi' sözcüğü ile beşinci cümlesi; b) 6. Maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklediği geçici madde 3'ün iptallerini" ister.

İptal gerekçeleri, gerek daha önceki davalarda, gerekse TBMM'deki tartışmalarda dile getirilen, işlemlerin tümüyle anayasaya aykırı olduğudur.

Danıştay 6. Daire'den bir iptal kararı daha çıkar. Bu kez iptal konusu, Danıştay 10. Daire tarafından hukuka aykırı bulunarak iptal edilen Bakanlar Kurulu kararı dayanak alınarak 25 binlik imar planında yapılan değişikliktir. 6. Daire, dava konusu işlemin de iptaline karar verir. ([163])

Ve yeniden Bursa 1. İdare Mahkemesi. Davacıların talebi üzerine, Cargill'in emisyon ve deşarj izin belgelerinin dayanağı kalmadığına ve dolayısıyla yürütmenin durdurulmasına hükmeder. ([164])

Mücadele daha da sertleşiyor
Bu çetin hukuk mücadelesinde bir anlık boşluk, davacılar açısından yıllardır verilen emeğin boşa gitmesi anlamına gelmektedir. Şimdiye kadarki süreçte görülmüştür ki, bazı siyasetçiler için ulusal onur ve ülkenin doğal zenginliklerinin heba edilmesinin bir önemi yoktur.

Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi Cankat Taşkın, Cargill'in, Anayasa Mahkemesi kararıyla yürürlüğü durdurulan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na dayanarak başvuru yapıp yapmadığını, yaptıysa nasıl yanıtlandığını, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen çalışma izni verilip verilmediğini 10 Nisan 2007'de Bursa Valiliği'ne sorar.Yanıtta, Cargill'in 9 Şubat'ta Bursa İl Tarım Müdürlüğü'ne yaptığı başvuru üzerine faaliyetin durdurulması işleminin kaldırıldığı, dolayısıyla tesise B grubu emisyon izni, deşarj izni ve ilave yatırımlar için „ÇED gerekli değildir' kararı ile işlemlerine yeniden işlerlik kazandırılması yönünde 12 Şubat 2007 tarihinde valilik oluru verildiği belirtilir. (234)

Bu arada Başbakanlık Hukuk Müşavirliği, Danıştay 6. Daire'nin 27 Kasım 2006 tarihli temyiz kararında, idare aleyhine olan bölümlere ilişkin düzletme talebinde bulunur. Bu kararların, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen, Bursa Barosu Başkanlığı'nın dava ehliyeti yönünden reddine ilişkin kısmının bozulması, Yüksek Planlama Kurulu kararının iptaline ilişkin bölümünün onanması olduğunu hatırlayalım.

Bursa Valiliği de, Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurarak, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nce verilen yürütmenin durdurulması kararına itiraz eder. İtiraz edilen karar da, onca mahkeme kararına karşın Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgeleri ile gayrisıhhi müessese açılma ruhsatının yürütmesinin durdurulmasıdır.

Davacılar adına Cumhur Özcan, Bursa Valiliği'ne bir yazı daha gönderir ve yürütmenin durdurulması kararı doğrultusunda işlem yapılmasını ister. Yargı kararı uygulanmadığı takdirde sorumlular hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulacağını ve tazminat davaları açılacağını bildirir.

Cargill'in 18 Nisan tarihli dilekçesi Avukat İbrahim Yaşar imzasıyla Bursa 1. İdare Mahkemesi'ne verilir. Talep, emisyon ve deşarj izin belgeleriyle, açılma ruhsatıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararının verildiği davaya müdahil olarak katılmaya ilişkindir.

Tazminat davasında itiraza ret
Davacılar, Recep Tayyip Erdoğan, Hikmet Şahin, Mehmet Turgut, Oğuz Kağan Köksal ve Zeki Ergezen hakkında açılan tazminat davasında Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin verdiği ret kararını da Yargıtay'a götürerek bozulmasını isterler. Bozma isteminin dayanağı malumdur. Yargı kararını uygulamayan yürütmenin başındaki başbakan hakkında dava açılmayacak da kime açılacaktır?Silsile yoluyla bakan, vali, belediye başkanları hakkında açılmayacak da kim hakkında açılacaktır.

Gerek iç, gerekse uluslararası hukuk kurallarına göre, yaşananlar ve sorumlular hakkında tazminata karar verilmesi için bütün koşullaroluşmuşken, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ret kararının bozulması elzemdir.

İçişleri Bakanlığı'nın, Vali Oğuz Kağan Köksal hakkındaki şikayeti işleme koymaması kararının iptali istemiyle açılan davada Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin, "Bu konu ceza yargılamasının işi" diyerek reddettiği kararın temyizi de sonuçlanır. 5. Daire, Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 21 Ekim 2005 tarihli karar ve gerekçesinin, hukuk ve usule uygun olduğunubelirterek temyiz istemini reddeder. (235)

Bir karar düzeltme istemi de Bursa Valiliği'nden 8 Mayıs 2007'de gelir. Düzeltilmesi istenen, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin idare aleyhine verdiği kararı onayan Danıştay 6. Daire'nin 22 Ocak 2007 tarihli kararıdır. Bursa Valiliği karar düzeltme talebini şöyle gerekçelendirir:

"Adı geçen yasa (Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu) bir nevi af yasası mahiyetinde olup, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise açıkça 'başvuru tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde noksanlıkların tamamlanmasına kadar bu gibi işletmelerin faaliyetlerinin devam edeceği hükmüne amir bulunduğundan, mahkeme kararından sonra çıkan af yasası mahiyetindeki 5578 SK 6/3-1 ve 2. fıkraları doğrultusunda, idari başvuru hakkını 09.02.2007 tarihinde kullanan Cargill Tarım ve Gıda San ve Tic AŞ'nin faaliyeti durdurulamaz. Dolayısı ile bu yasa gereği kazanılmış hakkı olan Cargill firmasını etkileyecek tüm davaların da konusu kalmamış bulunmaktadır.

Bu nedenlerle mahalli idare mahkemesinde verilen iptal kararının 5578 sayılı kanun gereği kaldırılarak, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine mahal bulunmadığı şeklinde karar verilmesi gerekir."

Vali, kendi idam fermanını imzalıyor!
Cargill ile ilgili usülsüz ve hukuksuz kararlara şimdiye kadar bütün bürokratlar imza atarken, o tarihte görevde bulunan Bursa Valisi Nihat Canpolat da öyle bir belgeye olur verir ki, adeta kendi idam fermanı olur. Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nden gelen il müdür vekili Dr. Talat Müftüoğlu imzalı yazıya „olur' verir.

Bu olur, Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgelerinin bir kez daha iptali anlamına gelmektedir. 

Yazıda, sürecin son aşaması ve Cargill'e neye dayanarak emisyon ve deşarj izin belgesi verildiği, ardından Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin verdiği yürütmeyi durdurma kararı hatırlatılır ve Vali Canpolat'a izin belgelerinin yürütmesinin durdurulması hususu iletilir. Canpolat da „olur'u verir. ([165])

İki gün sonra davacılar vekili Cumhur Özcan, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde görülen emisyon, deşarj izinleri ve işletme ruhsatı iptalinin istendiği dava kapsamında idarenin dilekçesine yanıt verir. Hukuksuzluk üzerine inşa edilen ve daha temel aşamasında yargı kararı ile durdurulan bir yapıya, yasa yoluyla da olsa meşruluk kazandırmanın mümkün olmayacağını belirtir Özcan...

Şöyle der:  "TBMM'de görüşülürken dahi hukuka aykırılığı çok tartışılan bu yasa bize göre yok hükmündedir. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesince verilen yürürlüğün durdurulması kararında geriye yürümezlikten bahsedilmez. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi'nin acil durumlar için uyguladığı yürürlüğün durdurulması kararlarında, geriye yürümezlik kuralının geçerli olduğuna ilişkin ne yasal bir düzenleme, ne de yargı kararı vardır.

Yargı kararlarını dolanmak için yasada yapılan bir değişikliğin, Anayasa Mahkemesince yürürlüğü durdurulduğu halde geriye yürümezliğini ileri sürmekte hukuka uygunluk yoktur."

Dilekçede, yapıya yasa yoluyla da olsa meşruluk kazandırmanın mümkün olmayacağı belirtilir. Davacılar, son aşamada bir eksiklik daha saptar:

"Davalı idarenin savunmasında, başvuru koşulunun yerine geldiğini ileri sürerek Cargill AŞ'nin Orhangazi Kaymakamlığına verdiği 9 Şubat 2007 tarihli dilekçe sunduğunu görüyoruz. Ancak, Cargill AŞ'nin dilekçesine bakarak, başvuru koşulunun yerine geldiğini söylemek mümkün değildir. Geçici 3. maddenin 1. fıkrasında çok açık bir şekilde 'bu kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde bakanlığa başvurulmasından' söz edilmektedir. Bu, emredici bir hükümdür. Başvurunun bir yıl içinde ve bakanlığa yapılması özellikle istenmiştir. Oysa davalı idarenin sunduğu dilekçe örneğinden, Cargill AŞ'nin bakanlık yerine Orhangazi Kaymakamlığına başvurduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğün durdurulması karar tarihine kadar yasaya uygun bir başvurunun olduğunu söylemek olanaksızdır. Bu nedenle mahkemenin kararı doğru ve yasanın amacına uygundur."

Cargill'in müktesep hakkı varmış!
Cargill de, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 30 Kasım 2004 tarihli kararını onayan Danıştay 6. Daire'ye bir dilekçe daha vererek bozma talebinde bulunur. Emisyon ve deşarj izinlerinin iptaliyle ilgili yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu savunan Cargill'in avukatı İbrahim Yaşar'ın,hukuksuz yollarla elde edilmiş bir hakkı „kazanılmış hak' olarak nitelendirmesi oldukça şaşırtır. Şöyle der Yaşar:

"Dava konusu yapılan deşarj ve emisyon izinleri, Gayrisıhhi Müesseseler Yönetmeliği hükümlerine göre verilmesi gereken açılma ruhsatının ön işlemleri olup, müvekkil şirkete anılan yönetmelik hükümleri uyarınca açılma ruhsatı da verilmiştir. Açılma ruhsatına karşı da süresi içinde iptali istemiyle dava açılmamış olduğundan, bu işlem de idari yargı yönünden kesinleşmiş olup, artık hukuka aykırılığı ileri sürülemeyeceğinden, hukuki geçerliliğini korumaktadır. Bir başka anlatımla, açılma ruhsatının süresi içinde dava edilmemiş olması nedeniyle müvekkil şirket için bir kazanılmış hak oluşturulmuştur. Dolayısıyla, ön işlemler olan deşarj ve emisyon izinlerinin iptal edilmesi halinde, bu izinlere dayalı olarak verilmiş olan açılma ruhsatının da geçersiz kalması gibi bir sonucun ortaya çıkması söz konusu olacaktır ki, böyle bir sonucun müvekkil şirketin müktesep hakkının varlığı nedeniyle hukuken kabul edilmesine olanak yoktur."

Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin, Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgeleriyle açılma ruhsatının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin kararının kaldırılmasını isteyen Bursa Valiliği'nin talebi de, Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nce oybirliğiyle reddedilir. (237)

Daha önce yazdığı yazıya, "yetkili Tarım Orman Bursa İl Müdürlüğüdür" yanıtı alan Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi Cankat Taşkın, Anayasa Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararına rağmen Cargill'in yasa hükümlerinden yararlanmak için başvurup başvurmadığını, başvurduysa nasıl yanıtlandığını Tarım Orman İl Müdürlüğü'ne sorar.

Tarım İl Müdürü Hüseyin Yıldızer imzalı yanıtta, yürürlüğü durdurulan yasayla belirlenen metrekareye 5 YTL bedelin ödendiği ve bu doğrultuda Cargill'e 212.511,48 metrekarelik alanın tarım dışı kullanımı için izin verildiği bildirilir. Son paragrafta ise öğrenmek istenilen çalışma izninin ise İl Özel İdaresi tarafından verilmekte olduğu açıklanır. (238)

Türk hukuk tarihinin utanç belgesi!
Davacılar adına Cumhur Özcan,Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde görülen emisyon ve deşarj izinleri ile açılma ruhsatının iptali davasına katılma isteğinde bulunan Cargill'in dilekçesindeki savunmaya itiraz eder. Cargill'in davaya katılma isteğinin takdiri elbette mahkemenindir ancak Cargill'in süre aşımı iddiasında samimi olmadığını belirtir. Cargill'in, ilgisiz iki gazete haberini bahane ederek, süre aşımı itirazının iyi niyetten uzak olduğunu savunur. Özcan "Türkiye'de yayınlanan tüm gazeteleri takip etmek gibi bir zorunluluğumuz olmadığı gibi, Cargill AŞ reklamını içeren haberleri izlemek ve gereğini yapmak gibi bir yükümlülüğümüz de yoktur. Dava süresi içinde açılmıştır" der.

Cumhur Özcan, Cargill'in davanın esastan reddine ilişkin talebine de şöyle yanıt verir: "Bugüne kadar hangi yürütmenin durdurulması ve iptal kararının alındığı, bunların hiçbiri uygulanmadığı için bugünlere kadar nasıl gelindiği ve davanın hangi yasal gerekçelere dayandığını dava dilekçemizde açıkladık. Katılmak isteyenin olayı basite indirgeyip sadece bir yargı kararına bağlamaya çalışması ilginçtir. Cargill AŞ'ye ait nişasta fabrikası için daha temel hafriyatı sırasında 8.7.1998 günü yürütmenin durdurulması kararı alındığı, ancak bu ve sonraki kararların hiçbiri uygulanmadığı için fabrikanın bitirilip kaçak olarak faaliyete geçirildiği ve bunların yargı kararına bağlandığı unutulmamalıdır. İdarenin, Cargill olayında yarattığı hukuksuzluk, Türk hukuk tarihinde bir utanç belgesi olarak yerini almıştır."

Bursa Valiliği, DİDDGK'nun idare aleyhindeki onama kararında düzeltme talebinde bulunur. İddia şöyledir: "Tüm davacıların dava açma ehliyeti olmadığı halde, bu hususun sadece Bursa Barosu Başkanlığı'na indirgenerek, diğer davacılar açısından esasa girilmesi usul ve yasaya uygun değildir. 5578 sayılı kanun gereği bu davanın da konusu kalmamıştır. Adı geçen yasa bir nevi af yasası mahiyetindedir. Cargill firması, bu yasanın ilk koşulunu da yerine getirmiştir. Bu nedenlerle mahalli idare mahkemesince verilen iptal ve yüksek mahkemenin onama kararlarının kaldırılması gerekmektedir." ([166])

Peşpeşe Cargill ve Başbakanlık'ın da karar düzeltme talepleri iletilir. Gerekçeleri, "davacılar, dava açmaya ehliyetli değildir. İdare'nin iptal edilen kararları hukuka uygundur!"

İdareye bir taarruz daha
Davacılar adına Cumhur Özcan, Bursa Valiliği'ne bir dilekçe daha verir. Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin emisyon ve deşarj izin belgeleri ile açılma ruhsatı işlemlerinin yürütmesinin durdurulması kararının uygulanmasını isteyerek uyarıda bulunur. Bu talebin devamı gecikmez. Bursa 1. İdare Mahkemesi iptal kararını açıklar. Karardaki şu ifadeler dikkat çekicidir:

"İstikrar kazanmış yargısal içtihatlara göre iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin yargı kararları, dava konusu işlemi, tesis edildiği tarihten itibaren ortadan kaldırarak, işlemden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayan kararlardır. Dolayısıyla iptal edilen veya yürütmesi durdurulan karara dayanan veya onunla doğrudan doğruya ilişkisi bulunan idari tasarrufların da iptal kararından etkilenmesi kaçınılmazdır."

Bu durumda yürütmesi durdurulan işlemlere dayanarak yapılan yeni işlemlerin de dayanağı kalmayacağına kanaat getiren mahkeme, Cargill'e verilen emisyon ve deşarj izin belgeleri ile açılma ruhsatının iptaline karar verir. ([167])

Aynı gün verilen ara kararla da Cargill'in davaya müdahil olarak katılmasıonaylanır.

Bu arada Bursa İl Özel İdaresi, Bursa Barosu'nun yazısına yanıt verir. Cargill'in 11 Mayıs 2007'de faaliyetinin durdurulduğu, ancak Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uyarınca yaptıkları başvuru üzerine faaliyetinin devamının sağlandığı bildirilir. ([168])

Ve Cargill davası AİHM'de
Cargill ile ilgili her türlü idari işlem mahkemelerce iptal edilse de tesisin faaliyetini sürdürüyor olması, davacıları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yönlendirir. Hazırlanan dilekçeye Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği adına Muazzez Ağaçe ile avukatlar Ali Arabacı, Cumhur Özcan, Kadriye Uysal, Nalan Bener, Mustafa Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Şaban Cankat Taşkın, Z. Şenay Özeray, Burak Giray, Yahya Şimşek, Öznur Çiçek ve Erol Çiçek ile Ali Rahmi Beyreli, Lütfü Kırayoğlu, Mustafa Özçelik, Levent Gencelli, Nadir Erol imza atar.

Cargill davası süreci en başından o ana kadar ayrıntılı bir şekilde anlatılır. İptalle sonuçlanan dört davanın temyiz aşamasında olduğu, tesisle ilgili hukuka aykırı eylemlerin artarak sürdüğü belirtilir. Yargı kararlarını uygulamakla yükümlü olan idareler, biçimsel olarak karar gereklerini yerine getirdiklerini beyan etseler de tesisin tam kapasite ile üretimini sürdürdüğüne dikkat çekilen dilekçede, Cargill'in faaliyeti durdurulması zorunlu kaçak yapı olduğu belirtilir.

İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bazı maddelerine de aykırılıklar vardır. İlk başta 2. maddede belirtilen yaşama hakkı, dolaylı olarak ihlal edilmiştir. Tesisin çevresel etkileri nedeniyle yer altı ve yer üstü su kaynakları kirletilerek insan yaşamı tehlikeye düşürülmektedir.

Tesisin, mahkeme kararlarına rağmen üretiminin durdurulmaması ve kapatılmaması, „hukukun üstünlüğü'nü tanımamak kadar, İHAS'nin 6. maddesinde belirtilen, makul sürede ve hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin de ihlali anlamına gelmektedir.

İHAS'nin 13. maddesi de ihlal edilmiştir ki, başvurucular, iç hukukta ilk derece mahkemesinden karar almışlar, fakat yargı kararının üzerinden 30 gün geçmesine rağmen karar uygulanmamıştır.

Aslında yargı kararlarının uygulanmaması Türkiye'de sıkça karşılaşılan bir sorundur. Haksız yere görevinden alınıp, açtığı dava sonucu makamına iade edilmesi gereken memurların iade edilmemesi, üniversiteden atılan öğretim üyelerinin yargı kararlarına rağmen görevlerine iade edilmemeleri, bireylerin devletten ya da kamu kuruluşlarından alacaklarını tahsil edememeleri, mahkeme kararı ile görevlerine geri dönen kamu görevlilerinin, görevlerine başladıkları gün yeniden görevden alınmaları gibi.

AİHM'den talebin özeti!
Sözleşmenin 18. maddesi de ihlal edilmiştir. AİHM'ne başvurulan günlerde TBMM'de tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasını sağlayan ve Cargill'e af getiren kanun, özü itibariyle de anayasaya aykırıdır. Bu kanunla amaçlanan olsa olsa bugüne kadar zaten uygulanmamış olan kararları veren mahkemelerin yasal dayanaklarını yok etmek ve böylece yargıyı da saf dışı bırakmaktır. Bir hukuk devletinde yasalar yoluyla yasadışılıkteşvik edilemez. Yasalarla, yasal kurumların çalışmaları engellenemez.

AİHM'e yazılan 17 sayfalık dilekçede daha sonra, iç hukuktaki anayasal ve yasal dayanaklar sıralanır. Ardından Cargill ile ilgili mücadelede verilen mesai ve masraflar hesaplanarak şöyle denir:

"Toplam 174 saat, günlere bölündüğünde 7 günü aşmaktadır. Yani iç hukuk yolunu tüketen avukat meslektaşlarımız günler ve gecelerce hazırlanarak yıllar süren davayı açmışlar, yürütmüşler, halen de devam ettirmektedirler. Bu rakam en az süreyi kapsamaktadır. Olağanüstü çaba gerektiren AİHM'ne başvuru dava dilekçesinden önceki iç hukuktaki dava süreci için 10.000 Avro avukatlık ücretinin AİHM'ne başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep etmekteyiz. İç hukuk yolunu tüketirken geçen süreç ve iptal edilen her karara karşı yeni işlem tesisi nedeniyle davayı yürüten meslektaşlarımız çok üzülmüş ve yıpranmışlardır.

AİHM'e başvuru dilekçesi aşaması için temsilci avukatlara 50.000 Avroluk avukatlık ücretinin, dilekçenin gönderiliş tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesini talep ediyoruz.

Başvurucunun amacına ve hakkaniyete uygun olarak her bir başvurucu için 15.000 Avro (Toplam 300.000 Avro) manevi tazminat ödenmesine Cargill AŞ'nin kuruluşuna olanak veren işlemin başlangıç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine davalı hükümetin mahkum edilmesini talep ediyoruz."

Başbakanlıktan mağdur edebiyatı
Davacılar, çareyi uluslararası hukukta aramaya başlamışken, idare ve Cargill'in pişkinliği sürmektedir. Cargill, Danıştay 10. Dairesi'nin, tesisin bulunduğu alanın özel endüstri bölgesi ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptaline ilişkin kararı içintemyiz başvurusu yapar. İtiraz gerekçeleri, öncekilerden farksız değildir. "Bakanlar Kurulu kararı ve Cargill'in işlemleri tümden yasaldır, hukuka uygundur!" ([169])

Başbakanlık'ın aynı konudaki temyiz başvurusu ise9 Temmuz 2007 tarihini taşır. Başbakanlık'a göre de Danıştay 10. Dairesi'nin iptal kararı haksız ve hukuki dayanaktan yoksundur! Bozulması gerekir.

Başbakanlık'ın temyiz dilekçesindeki şu nokta trajikomiktir: "Danıştay 10. Dairesince verilen iptal kararına baktığımızda kararın hukuk devleti ilkesine açıkça aykırılık taşıdığı görülmektedir. Dairece verilen kararın gerekçesi, kazanılmış haklara ve güvenilirlik ilkelerine aykırıdır." ([170])

Cargill'e hukuksuz sağlanan hakkı kazanılmış hak olarak savunmak bu kadar da kolay oluyormuş demek! Üstelik Başbakanlık tarafından.

Başbakanlık'ın açıklamaları, Cargill'in mağduriyetini odağa alır: "Her ne kadar firmanın bazı izinleri dava konusu olmuş ve yargı yerlerince daha sonra iptal edilmiş ise de tesisin kurulduğu tarihte bu izinler geçerli olarak hukuk aleminde yer almaktadır...

Her ne kadar kural olarak, verilen bir iptal kararı işlemi hiç doğmamış gibi bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmakta ise de bu kuralın somut olayın şartları içerisinde değerlendirilmesi gerektiği ve bu idari işleme dayanarak iptalinden önce bir hak ve menfaat elde eden kişilerin de haklarının korunması gerektiği açıktır.

Cargill firması, tesisin kurulması ve faaliyete geçmesi için o tarihlerde yürürlükte bulunan mevzuat gereğince alması gereken bütün izin ve ruhsatları almış, bunlara göre de tesisi kurmuş ve faaliyete geçirmiştir. Ancak bu aşamaya gelindiğinde, Danıştay'ca firmanın şimdiye kadar aldığı bütün geçerli izin ve ruhsatların ortadan kalktığı ifade edilmektedir. Oysa hiçbir idare verdiği iznin, ruhsatın veya tesis ettiği herhangi bir idari işlemin sonradan yargı kararlarıyla iptal edilip edilmeyeceğini bilemeyeceği gibi;hiçbir gerçek veya tüzel şahıs da aldığı bir iznin,ruhsatın veya kendisi hakkında idarece tesis edilen bir idari işlemin sonradan yargı yerince iptal edileceğini düşünerek hareket edemez. Tersi düşünce bir hukuk devletinde bulunması gereken kazanılmış haklara ve güvenilirlik ilkesine aykırı bir durum doğmasına sebep olur."

Kırk katır mı kırk satır mı?
Başbakanlık savunmasına göre, Cargill alanının özel endüstri bölgesi ilanıyla ilgili yasal düzenleme, yargı kararlarını etkisiz hale getirme amaçlı değil!Danıştay 10. Dairesi kararında yer alan, „idari yargı yerlerince iptal edilmiş olan imar planlarının geçerli sayılması yolunda yargı kararlarını etkisiz kılacak yasal düzenleme yapılmasının düşünülemeyeceği' şeklindeki gerekçenin de olayla ilgisi yoktur!

Dava konusu yasayla getirilen "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçmiş olma" şartının, Danıştay'ın yorumladığı gibi yargı kararlarını etkisiz hale getirmek değil, ruhsatsız veya izinsiz olarak kurulan tesislerin bu madde kapsamından yararlanarak meşruiyet kazanmasını önlemek olduğunu savunur Başbakanlık.

Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının da, dayanağı olan kanuna uygun olarak alındığını savunan Başbakanlık, tesisin, kurulduğu dönemde geçerli olan ve o tarihte de geçerliliğini sürdüren imar planları uyarınca gerekli izinleri alarak faaliyete geçtiğini ifade eder ve şöyle der:

"Danıştay 6. Dairesince 1/25.000 ölçekli planın değil, bu plan üzerinde yapılan bazı plan notu değişikliklerinin iptaline karar verilmiştir. Bu değişikliklerin iptali ise imar planının iptalini doğurmaz. Zaten plan dava konusu edilmiş de değildir. Kaldı ki, gerek 1/1000 ölçekli mevzi imar planlarının ve gerekse bunlara dayalı olarak verilen yapı izinlerinin dayanağı da 14.08.1998 tarihli plan notu değişikliği değildir."

Başbakanlık savunması şöyle devam eder: "Danıştay 10. Dairesi'nce verilen iptal kararı doğrultusunda şirkete ait tesisin faaliyetinin durdurulması, Cargill firması ile devletimiz arasında hukuki ihtilaflar doğmasına sebep olarak zarar doğuracak ve ülkemize gelmesi için çaba sarfedilen yabancı sermayenin istek ve iradesini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durumda; ya tesisin kurulmasının dayanağı dahi olmayan bir plan değişikliği işlemini iptal eden yargı kararının gerekleri doğrultusunda hareket edilerek özel endüstri bölgesi ortadan kaldırılacak ya da Danıştay 10. Dairesi'nce haksız ve geçerli bir gerekçeden yoksun şekilde verilen kararı bozularak ülke ekonomisine sayılamayacak kadar faydaları olan tesisin faaliyetinin sürdürülmesine olanak tanınacaktır. "([171])

Bursa Barosu'na haciz emri
Bursa Barosu öncülüğündeki davacıların, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut hakkında açtıkları tazminat davasında Bursa 1. Aliye Hukuk Mahkemesi'nin ret kararı verdiğini hatırlayalım.

Bu davanın kararında, davalıların avukatlık ücretlerinin de davacılara yüklenmesine hükmedilmişti. İşte o hüküm gereği Mehmet Turgut, faiziyle birlikte 1.887.87 YTL avukatlık ücretini tahsil için Bursa Barosu'nu icraya verir. ([172])

Çevre ve Orman Bakanlığı Hukuk Müşavirliği, Danıştay 6. Daire'nin 7 Mart 2007 tarihli iptal kararının bozulması için başvuruda bulunur. Bakanlığın, İznik Çevre Düzeni Planı'nda yapılan değişikliğin iptaliyle ilgili karara itiraz gerekçesi, kararın usul ve mevzuata uygun olmadığı üzerine kurulur. Kararın, Danıştay'ın yerleşmiş içtihatlarında kabul gören, "idari işlemin yargısal denetiminin işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre yapılması ilkesi"ne uygun düşmediği savunulur. Bakanlık işleminin, tesis edildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan bir Bakanlar Kurulu kararı bulunduğundan ortada yasa ve usule aykırı herhangi bir yön bulunmadığı ifade edilir.

DİDDGK'na temyiz başvurusunu daha önce yapan Başbakanlık ve Cargill'in dilekçelerindeki savunmalara da davacılar itiraz eder elbette. Danıştay 10.

Daire'nin iptal kararının usul ve yasa hükümlerine uygun olduğu savunularak, Cargill'in, tarım arazilerini gerekli izinleri almadan tarım dışı amaçla kullanmış olanlara, her metrekare için 5 lira ödemek koşuluyla af getiren yasaya başvurusu hatırlatılır. 7 Ağustos 2007 tarihli dilekçe şöyle devam eder: "Görüldüğü gibi, tesis sahibi müdahil, gerekli izinleri almadan tesis kurduğunu, işlettiğini, başka bir deyişle tesisin yasalara aykırı olarak, kaçak yapıldığını ve çalıştırıldığını, böyle bir başvuru ile kabul etmiş olmaktadır. Davalı idare de, tesisi yasa kapsamında görerek, müdahilin başvurusunu kabul etmekle, tesisin kaçak olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme kararının bu yönü ile de değerlendirilmesi ve neticede kararın onanmasını talep ediyoruz."

Bildirim yapılmadan önlem
8 Ağustos 2007'de Bursa İdare Mahkemesi'nde bir dava daha açılır. Bursa Valiliği'nin, yargı kararlarına karşın Cargill'e verdiği iznin iptali ve yürütmesinin durdurulması istenir. Başvuruda, Anayasa Mahkemesi'nin, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda yapılan değişikliğin yürürlüğünü durdurduğu da hatırlatılır. İşlemin anayasaya aykırılık iddialarının da ciddiye alınarak Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi de talep edilir.

Bursa Valiliği, 17 Ağustos 2007'de Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 14 Haziran 2007 tarihli iptal kararı için temyiz başvurusunda bulunur. Valiliğin, usul yönünden iki itirazı vardır. Birincisi, Bursa Barosu'nun dava açma ehliyeti olmadığı yolundadır. İkincisi, dava açmak için yasal süre geçirilmiştir. 

Valiliğin esasa ilişkin itirazları da, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın savunmasıyla aynı doğrultudadır. İşgal edilmiş tarım topraklarını, metrekaresine 5 lira ödeyerek sanayi arsasına çeviren, ancak Anayasa Mahkemesi'nce yürürlüğü durdurulan yasaya dayanarak firmanın yaptığı başvurunun, açılan davaları konusuz bıraktığı iddia edilir.Yasa değişikliğinden yararlanan Cargill'in kazanılmış hak elde ettiği savunulur. Bu durumda Cargill'in üretim faaliyetinin durdurulamayacağı anlatılır.

Bursa 3. İdare Mahkemesi de, Bursa Valiliği hakkında son açılan davanın20 Ağustos 2007 tarihli duruşmasında, Cargill'e ait tarım arazisinin tarım dışına ne zaman çıkarıldığının, toprak koruma projesine uyulup uyulmadığının; Ayrıca dava konusu işlem ve bu işlemin dayanağı tüm bilgi ve belgelerin Bursa Valiliği'nden istenmesine karar verir. Yürütmeyi durdurma isteminin de davalı idarenin birinci savunması alındıktan sonra karar verilmesi kararlaştırılır. (246)

Cumhurbaşkanlığı için 367 krizi
Bu tarihlerde Türkiye, cumhurbaşkanı seçimine kilitlenir. Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007'de sona erecektir. TBMM'nin yapacağı seçim için iktidar partisi dönemin Dışişleri Bakanı, Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ü aday gösterir. 367 yeter sayısıyla ilgili tartışmaların yarattığı gergin sürecin ardından Abdullah Gül, 28 Ağustos'ta yapılan üçüncü tur seçimde 339 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 11. cumhurbaşkanı seçilir.

Cargill için süreç bundan sonra daha sorunsuz olacaktır ama bıçak gibi kesip atmak da olanaksızdır. 6 Eylül 2007 tarihinde Cargill, Danıştay'a temyiz başvurusunda bulunur. Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin emisyon ve deşarj izin belgeleri ile ruhsat iptaliyle ilgili kararının bozulmasını ister. Bozma talebi, zaman aşımına dayandırılmaya çalışılarak, idari işlemin üzerinden geçen 8 aya yakın bir süreden sonra açılan bu davayı kabul eden yerel mahkemenin, çok açık biçimde usule aykırı hüküm verdiği iddia edilir.

Bursa 3. İdare Mahkemesi'nde açılan son davaya sunulması gereken belgeler 10 Eylül 2007'de teslim edilir. Tarım alanının tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin yasadan yararlanarak yapılan başvuru üzerine Bursa Valiliği, Cargill'e istediği izni 20 Şubat 2007 tarihinde vermiştir.

Dilekçede dikkat çeken son paragraf şöyledir:
"Arazinin kullanımına izin verilmesi kararının, Anayasa Mahkemesi'nin, dayanılan yasa maddesinin yürürlüğünün durdurulmasına karar vermesinden (19.02.2007 gün ve 2007/18 E. sayılı karar) bir gün sonra verilmesi dikkat çekicidir ve başlı başına bir iptal nedenidir?"

25 Eylül 2007'de Avukat İbrahim Yaşar 3. İdare Mahkemesi'ndeki davaya müdahil olma talep dilekçesi yazar ama davacıların mahkemeye sundukları 20 Şubat 2007 tarihli delilden habersiz oldukları bellidir. Yaşar, Cargill adına müdahillik talebiyle birlikte savunmaya girişir ve "Dava dilekçesinde de açıkça ifade edildiği gibi müvekkilin faaliyetine izin veren davaya konu bir idari işlemden söz edilememektedir" der.

Bu dilekçedeki ifadeler Cargill savunucularını komik duruma düşürür. Şöyle derler:
"Müvekkil, 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun Geçici 3. Maddesi hükmü çerçevesinde kanundan kaynaklanan bir hakkı kullanmak suretiyle faaliyetini sürdürmektedir. Zaten, sözü edilen kanunda da idareden beklenen herhangi bir izin de söz konusu değildir."

Kargaları güldüren savunma
Sadece kargalar değil, cümle mahlukat güler elbette böyle bir dilekçeye. Davacılar, dava açma ehliyetine sahip olmadıkları gibi, siyasal tavır sergilemekle suçlanır. Kaybedilen tüm davalarda yapılan savunmalar yinelenir. Davacıların ehliyeti yoktur, dava süresinde açılmamıştır, davacıların dava konusu ile menfaat ilişkileri yoktur! Hem Cargill, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından on gün önce başvuruda bulunmuş ve hak elde etmiştir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezlik ilkesi vardır!

Bu gerekçelerle davacıların yürütmeyi durdurma talebinin reddini ister Cargill avukatı İbrahim Yaşar. 

Cargill'in, müdahillik talep dilekçesinin 3. İdare Mahkemesi'ne verildiği günün ertesindeBursa Tarım İl Müdürlüğü'nden Bursa İl Özel İdaresi Sağlık ve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığı'na gönderilen yazı, Amerikan şirketini bir kez daha yalanlar. Cargill'in faaliyetine izin veren davaya konu bir idari işlemden söz edilmediği iddiası bu yazıyla çürür. Tarım İl Müdürlüğü, söz konusu taşınmazın 20 Şubat 2007'de tarım dışına çıkarıldığını belirterek, mevzuatta belirtilen kriterler doğrultusunda Toprak Koruma Projesi'ne uyulduğunu tespit ettiğini bildirir. ([173])

Bursa Valiliği de, 3. İdare Mahkemesi'ndeki son dava için davacıların iddialarına yanıtı 2 Ekim 2007'de verir. Savunma öncekilerde olduğu gibi Cargill'in müdahillik talep dilekçesinin hemen hemen aynısıdır. Cargill'in faaliyetinin idari işleme değil, 5578 sayılı kanunla verilen hakka dayandığı savunulur.

26 Ekim'de de davacılar mahkemeye yanıt dilekçesi sunar. Cargill'in davaya katılmak istemesine karşı çıkmayan davacılar, ancak itirazlarının reddedilmesini ister ki, gerekçesi de şöyledir: "Davaya müdahil olmak isteyen vekilinin 'iptale konu olabilecek idari bir karar yok' yollu savunmasını 'iyi niyet kuralları' ile bağdaştırma olanağı yoktur. Kararın dava açılırken elde edilememesi, sonradan bu eksikliğin giderilemeyeceği, mahkemenin resen araştıramayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, iptali istenen karar sonradan sunulmuştur. Bu kararın, müdahil firmaya çok önceden gönderilmiş olmasına karşın, vekilinin, kararın dava dilekçesine eklenmemesinden yararlanmaya çalışmasını objektif iyi niyet kuralları ile bağdaştırmamız mümkün değildir."

Yürütmesinin durdurulmasına
.ve Bursa 3. İdare Mahkemesi'nden bir yürütmeyi durdurma kararı daha çıkar. Tarım İl Müdürlüğü'nün işleminde hukuka uyarlık görülmemiştir. Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğünü durdurduğu yasa değişikliğine dayanarak verilen hukuka aykırı bir idari işlemden ötürü kazanılmış hak elde edilmesi de yerinde değildir. Açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç zararlara sebebiyet verebilecek nitelikte bulunan dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına oybirliğiyle karar verilir. (248)

Cargill Bölge İdare Mahkemesi'ne itiraz eder. Savunma şöyledir:
"Yasa ile doğrudan doğruya tanınmış olan bu olanak ve bu olanağı belgeleyen dava konusu işlem, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğü durdurma kararının yürürlüğe girmesinden önce kazanılmış ve tesis edilmiş, bu nedenle de anılan yürürlüğün durdurulması kararından etkilenmemiş olmakla, hukuka tamamen uygun olan dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulması için İYUY'nda öngörülen koşullardan hiç biri ve özellikle de 'açıkça hukuka aykırılık koşulu' gerçekleşmemiştir"

Bursa Valiliği de aynı gerekçelerle, 3. İdare Mahkemesi'nce verilen yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasını ister.Ancak Bölge İdare Mahkemesi, hem davalı  Bursa Valiliği, hem müdahil Cargill'in itirazlarını reddeder. ( 249 ) 3. İdare'nin kararında yasaya aykırılık yoktur çünkü.

STK'lardan ortak basın açıklaması
Gelinen noktada, Bursa'daki sivil toplum örgütleri bir kez daha kamuoyunu aydınlatma gereği duyar. TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, KESK Bursa Şubeler Platformu, Doğader-Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği Bursa Şubesi, Nilüfer Yerel Gündem 21 Gene Sekreterliği ortak bir basın açıklaması yapar.

Cargill'e verilen izinlerle ilgili mahkemenin bir kez daha yürütmeyi durdurma kararı verdiği hatırlatılan açıklamada, "Bu kararla Cargill, bir daha açılmamak üzere mühürlenerek kapatılması gerekmektedir. Cargill'in geçmişi hep mahkumiyet kararlarıyla doludur. Hakkında bugüne kadar 9 dava açılan ve her davada mahkum olan Cargill, hükümetlerin desteğiyle bugüne kadar varlığını sürdürdü. AKP Hükümetinin ABD Başkanı Bush'un ricasını kırmayarak Cargill'in önündeki engelleri aşmada gösterdiği mesai ve başarı şüphesiz ki, ülke insanımızın onurunu yaralarken, ABD Hükümeti'nin takdirini kazanmıştır. Bu uygulamalar bize 'AKP Hükümeti, Türkiye halkının hükümeti mi, yoksa bir takım sermaye çevrelerinin ve ABD'nin taşeronu mu' olduğu sorusunu sormamıza neden olmuştur. Bursa Valisi Şahabettin Harput'u göreve davet ediyoruz. İdare mahkemesinin verdiği karar uygulanmalıdır. Otuz günlük süre dolmadan Cargill'in kapatılması yasa gereğidir" denilir.

Davacı vekilleri 26 Aralık 2007 tarihinde de Bursa Valiliği'ne bir dilekçe vererek, mahkeme kararının uygulanmasını ister, daha öncekilerde olduğu gibi, yasal yükümlülükler hatırlatılır.

Bununla birlikte son izinlerin yürütmesini durduran 3. İdare Mahkemesi'nde davalı Bursa Valiliği ve müdahil Cargill'in yaptığı savunmalara da yanıt verilir. Davaya konu edilen Bursa Valiliği'nin izin kararlarının 20 Şubat 2007'de alındığı, bu karara dayanak yapılan yasa maddesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararının da 19 Şubat 2007'de verildiğine dikkat çekilerek şöyle denir: "Her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararı 22.02.2007 günlü Resmi Gazete'de yayınlanmış ise de, davalı idare ve müdahil şirketin karardan aynı gün haberdar oldukları gazete kupürlerinden anlaşılmaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki, davalı idare ve müdahil şirket tam bir el ve işbirliği içinde, Anayasa Mahkemesi kararını öğrenir öğrenmez ve karar Resmi Gazete'de yayınlanmadan, yasanın öngördüğü işlemleri dahi gereği gibi yapmadan alelacele tamamlamak istemişlerdir.

Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğün durdurulmasına dair kararlarının işin niteliği gereği derhal Resmi Gazete'de yayınlanması gerekmektedir. Yüksek mahkeme de bu gereklilik sonucu, kararın Resmi Gazete'de yayınlanması için aynı gün (19.02.2007) kararını Başbakanlığa göndermiştir.

Ne var ki Başbakanlık, kararı mükerrer sayı ile aynı gün ya da ertesi günü yayınlaması gerekirken, 2 gün bekleterek 22.02.2007 günü yayınlamıştır. Böylece bu süre içinde iptali istenilen idari kararın alınmasına olanak yaratılmıştır.

TMK'nun 2. maddesine göre 'Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.'

Diğer dava nedenleri bir yana bırakılsa dahi, iptali istenilen idari kararın Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğün durdurulmasına dair kararından sonra alındığının, dolayısıyla idari kararın 'yoklukla malül' bir karar olduğunun kabulü gerekir. Şu hale göre davalı ve müdahil vekillerinin tüm itirazlarının reddi ile işlemin iptaline karar verilmesi gerekmektedir."

"Spekülasyonları reddediyoruz"
Yeniden köşeye sıkışan Cargill, medya üzerinden algı operasyonuna başlar. 2008 yılının başlarında, Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç, Bursa Olay Gazetesi'ne demeç verir ve "Cargill Türkiye'nin bazı ideolojik yaklaşımlara alet edilmek istendiğini" öne sürer. Şöyle der:

"Ortaya çıkarılan mağduriyet çalışanlarımızın, tedarikçilerimizin, çiftçimizin, müşterilerimizin mağduriyetidir. Ne maksatla olursa olsun Cargill hakkında üretilen spekülasyonları tamamen reddediyoruz."

Başka yayın organlarında da yer alır Sayınataç'ın açıklamaları. 8 yıldır sürekli sorgulanmaktan rahatsız olduklarını belirtir ve "Bu süre içerisinde enerjimizi daha fazla yatırım yaparak, işimize daha fazla sarılarak, çok daha istihdam yaratarak harcamayı arzu ederdik" der.

Davacıların ideolojik hareket ettiğini öner sürer, bunu yapanların "Cargill kimdir? Neyi hedefliyor?"sorusunu kendilerine sormadıklarından yakınır.

Oysa tam tersi, davacılar, Cargill'in kim ve ne olduğunu da bilmektedir, neyi hedeflediğini de.

10 Ocak 2008'de Bursa İl Özel İdaresi, davacıların 26 Aralık 2007 tarihli dilekçesine yanıt verir. Dilekçede, 3. İdare Mahkemesi'nin 8 Kasım 2007 tarihli yürütmeyi durdurma kararının uygulanması istenmiştir. Özel İdare, dava konusu işlemin Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nce 19 Aralık 2007 tarihinde iptal edilerek uygulandığınıbildirir.

Yazının devamına, Valilik adına Cargill davalarına bakan Avukat Zeki Şengür'ün görüşleri eklenir ki, bunlar savunma dilekçelerinde yazılanlarla aynıdır. Şengür'e göre, Cargill'in 9 Şubat 2009 tarihine kadar faaliyetinin durdurulması hukuken mümkün bulunmamaktadır. Bu tarihe kadar faaliyetinin durdurulamaması konusunda 5578 sayılı yasadan kaynaklanan kazanılmış hakkı vardır.

Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol bu yanıta karşılık verir, çelişkilere dikkat çeker ve "İdarenin, mahkemenin açık hükmüne rağmen bunu yok sayıp mahkemece reddedilen eski savunmalar doğrultusunda, kararı uygulamaktan kaçınması Anayasa'nın 138. maddesine açık aykırılık oluşturmaktadır" der.

Karapaşaoğlu yeniden devrede!
Anayasa Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı verdiği Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'ndaki değişiklik teklifininsahibiAKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu pes etmez elbette...Ya da etmesine izin verilmez. Aynı kanunda bir değişiklik teklifi daha verir.Yasanın geçici üçüncü maddesi,Karapaşaoğlu'nun teklifine göre yine sadece Cargill'e hizmet edecektir. Şöyledir teklif:

"11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazilerin istenileni amaçla kullanımı için, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Bakanlığa başvurulması hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir.

Söz konusu arazi ve tesislerin istenilen amaçla kullanımı için çeşitli kurumlardan alınması gerekli ruhsat, izin gibi işlemler, 'Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine devam ederler. Bu süreler içerisinde gerekli izinleri alamayanların üretim faaliyetleri ilgili idarelerce durdurulur.

Tarım arazisi vasfından çıkarılan araziler, ilgili kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfını değiştirir."

Karapaşaoğlu, değişiklik teklifinin gerekçesini, "Anayasa Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararında uygun bulduğu birinci maddeye uyum sağlanması amacı"na dayandırır. ([174])

Bu girişimden haberdar olan Bursa'daki davacılar adına Bursa Barosu Başkanı ve Bursa Akademik Odalar Birliği Dönem Sözcüsü Av. Asude Şenol, tüm milletvekillerine mektup gönderir ve teklifin Anayasa'ya aykırı olduğunu ayrıntılarıyla anlatıp, buna rağmen yasa çıkarılmamasını ister.

Gazeteciden iki tarafa çarpıcı öneri
Referans Gazetesi'nde yazan Fuat Kars, Cargill davasıyla ilgili kısa bir özet sunar. Başbakanların, ABD başkanlarının devrede olduğu davayla ilgili şu öneride bulunur: "Bursa kanadı (davacılar), 'Vicdanımız rahat. Biz elimizden geleni yaptık' diyerek kanıtlarını, belgelerini, çocuklarına, torunlarına anlatıp, gelecek nesillere göstermek üzere kütüphanelere kaldırmalı.Çünkü yaşanan olaylar, uygulanmayan kararlar, yapılan görüşmeler bu gerçeği ortaya koyuyor.

Kendilerini tanıtamamanın eksikliğini 10 yıl sonra anlayan Cargill'e de söyleyeceklerim var.Tanıtım için ek proje üretip, masraf yapmasınlar. Çünkü gerek kalmadı.Onların yapacağını Türkiye Cumhuriyetinin başbakanları ve ABD'nin başkanları fazlasıyla gerçekleştirdi. Bu yüzden rahat olsunlar. Olan yine Bursa'ya oldu.Gitti güzelim 195 bin metrekare birinci sınıf arazi daha... Tıpkı diğerleri gibi..." ([175])

Bursa Valiliği, Bursa 3. İdare Mahkemesi'ndeki son davada davacıların cevaplarını yanıtlar. Valiliğe göre, yürütmesi durdurulan idari işlem, alelacele hak kazandırma amacıyla yapılmış değildir. İptal davasına konu işlem hiç yapılmamış dahi olsaydı, 5578 sayılı kanun gereğince 9 Şubat 2009 tarihine kadar Cargill firmasının faaliyetinin durdurulması yasal olarak mümkün değildi. Davacılar, dilekçelerinde belirttikleri tarihten aylarca önceden haberdarlardı. Yani dava süresinde de açılmamıştı. Çünkü davanın konusu işlem, gerçekte 20 Şubat 2007 tarihli İl Tarım Müdürlüğü işlemi değil, 9 Şubat 2007 tarihinde Cargill firmasının idareye müracaatı ile elde ettiği kazanılmış hakkın iptali davasıdır. Çünkü davanın mesnedi, 5578 sayılı kanun hakkında Anayasa Mahkemesi'nce verilmiş bulunan yürütmenin durdurulması kararıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümemesi kuralı da anayasa gereğidir.

Valilik yanıtında, idarenin Cargill firması ile işbirliği içinde olması iddiasını da, gerek davacı kurumların, gerekse bir devlet kurumu olan valiliğin saygınlıkları doğrultusunda gayriciddi bulunarak cevaplandırmaya bile gerek görülmediği belirtilir. ([176])

Ufuk Uras'tan soru önergesi
ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, aralık ayında TBMM Başkanlığı'na bir soru önergesi vermiştir. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yanıtlarını Uras, bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurur. Açıklamaya "Bursa Valisi yetki sınırlarını aşıyor. Yürütme yargı kararlarını uygulamakla yükümlüdür"başlığı atar.

Beşir Atalay, Bursa Valisi Şahabettin Harput'un yazısına dayanarak, Cargill'in 9 Şubat 2009 tarihine kadar faaliyetlerinin devamı ile ilgili kazanılmış hak elde ettiğini savunmuştur ki, Uras bunun „hukuk dışı bir iddia' olduğunu söyler. Uras şöyle der:

"Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin karar metninden de anlaşılacağı üzere, hukuka uygun tesis edilmeyen, tarım dışı amaçla kullanılmaması gerektiği yönünde verilen birçok yargı kararları bulunan Cargill hakkında kazanılmış hakkın varlığını kabule olanak bulunamamıştır. Bu çok açık ve nettir. Yürütmenin hukuk kararlarını tartışma, tartışmaya açma yetkisi yoktur. Zaten hukuksal sürecin kendisi savların tartışılmasına dayanmaktadır. Cargill süreci ülkemizdeki durumu göstermesi açısından çok önemlidir. Tek bir şirket için yürütme ayrı ayrı yasal düzenlemeler yaparak önemli bir ayrıcalık hissi yaratmıştır.

Cargill konusunda idarenin keyfi tutumu, hukuk devletini yok ederek, hukuku parçalayan bir zemine taşınmış olmaktadır. İçişleri Bakanlığı'nın söz konusu ilin valisi hakkında işlem yapması gerektiği ortadadır. Bursa Valiliği'nin hazırladığı bu cevabi yazının hiçbir hukuki yanı bulunmadığı gibi, yargı kararlarını tartışmaya açmaktadır. İdarenin görevi, yargı kararlarını tartışmaya açmak değil, uygulamaktır. "([177])

Davacılar da,Bursa Valisi Şahabettin Harput hakkında, „yargı kararlarını uygulamamak suretiyle görevi kötüye kullanmak' suçlamasıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunur. Suç duyurusunda Vali Harput'un, TCK'nun 257/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istenir.

Cargill için yeni af arayışı
2008'in Şubat ayına gelindiğinde, AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun yeni yasa değişikliği teklifi, gazete sütunlarına "AKP'nin değişiklik oyunu-Cargill için af arayışı" başlığıyla yansır.

Yeni teklifin gazetelerde ele alınması, TBMM Çevre Komisyonu'ndaki tartışmadan ötürüdür.

ANKA Ajansı'nın o günkü haberine göre AKP Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu tarafından verilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda Değişiklik Yapılması HakkındaKanun teklifinin görüşmeleri sırasında komisyon üyesi olmayan CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan toplantıya katılır. Kanun teklifinin "Cargill'i kurtarma teklifi" olduğunu söyler. Teklif sahibi Karapaşaoğlu ise "Biz bu kanun teklifini Cargill'i önümüze koyarak yapmadık. İstiyorsanız 'Cargill yararlanamaz' diye bir madde koyun, benim Cargill sorunum yok" karşılığını verir. Seyhan, toplantıda Cargill'in mahkeme kararına rağmen faaliyetlerini sürdürdüğüne işaret eder, AKP'li Karapaşaoğlu, "Cargill'in çalışma ruhsatı iptal edilmedi, devlet izinleri iptal edildi, Cargill'in çalışması yasal" der. Karapaşaoğlu "Kaldı ki mahkemelerin her kararının yasal olduğunu da düşünmüyorum" şeklinde konuşur, CHP'li üyeler bu sözlere "Yargıyı töhmet altında bırakıyorsunuz" diyerek itiraz eder.

Muhalefet görevini yapar ama yasa teklifi komisyondan geçer. Sonra Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda da kabul edilir. Bu arada Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Gökhan Günaydın, TBMM komisyonlarında kabul edilen yasa teklifiyle ilgili demecinde, yasama ve yürütmenin yargı kararlarına uymak zorunda olduğunu hatırlatır ve "Yasa değişikliği teklifi, açıkça hem hukuka hem de ülke ve ulus yararlarına aykırıdır" der.

Cargill yöneticileri, medya aracılığıyla kamuoyu oluşturmaya çalışır o sıralarda. Cargill Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tarakçıoğlu, Milliyet gazetesindeki habere göre "Yasalar genele istinaden çıkar. Bu yasaya Cargill Yasası deniyor ama 20 bin firmanın benzer problemleri var. Bu kanayan bir yara. Yasayı olması gereken bir yasa olarak değerlendiriyoruz" der.

Tarakçıoğlu'na göre, 2007'de çıkan ve Anayasa Mahkemesi'ne takılan önceki yasadan yalnızca 340 firma yararlanmıştır, bu yüzden yeni bir yasaya ihtiyaç vardır.

Tarakçıoğlu, Cargill'in Orhangazi fabrikasının 212 dönüm üzerine kurulduğunu belirterek, "Araziye, en yüksek gelirli tarım ürünü olan antepfıstığı ektiğimizi düşünelim. Buradan yıllık geliriniz en fazla 200 bin YTL olur. Ancak şirketimiz yalnız geçen yıl 50 milyon YTL vergi ödedi. Türk çiftçisinden de yılda 300 bin ton mısır alıyoruz" diye konuşur.

Cargill Türkiye Murahhas Azası Mustafa Sayınataç da şunları söyler: "10 yıl önce fabrika arazisi ararken Türkiye'nin şartları gereği yatırım yapabileceğimiz arazi sınırlıydı. Türkiye'nin şimdiki altyapısı o zaman olsa fabrikayı sanayi bölgesine kurardık. O dönem, hükümete arazi konusunu danıştık. Hükümet de yer aradı. Ama başka bir yer bulamayınca faaliyet iznini verdiler. Yatırımımız tamamen yasal izinli."

Bunlar söylenirken, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nden daha önce yürütmesi durdurulan işlemlerle ilgili bir iptal kararı daha çıkar.

Hatırlayalım. Dava konusu, Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nün, Cargill'e, Anayasa Mahkemesi'nce yürütmesi durdurulan yasa değişikliğine dayanılarak tarım arazisini tarım dışı amaçla kullanmasına izin veren işlemiydi.

Davacıların iddiaları ile hem davalı Bursa Valiliği, hem de müdahil Cargill'in savunmaları bilindiği gibidir. Bursa 3. İdare Mahkemesi'nce"Cargill arazisinin, tarım dışı amaçla kullanılmaması gerektiği yönünde verilen pek çok yargı kararı bulunduğuve Anayasa Mahkemesi'nin yasa değişikliğine verdiği yürütmeyi durdurma kararı hatırlatılır. 19 Şubat 2007 tarihli yürütmeyi durdurma kararı ve bunun aynı tarihte açıklanmış olmasına karşın 20 Şubat 2007 tarihinde tesis edilen dava konusu işlemden ötürü davacının kazanılmış hakkının varlığını kabule olanak bulunmadığına kanaat getirilerek" işlem iptal edilir. (254)

TBMM'de yeni tartışma
AKP Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu'nun son yasa teklifi, ilgili komisyonlarda kabul edilip TBMM Genel Kurulu'na indiğinde yine benzer tartışmalar yaşanır. CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok söz alır. Baytok, her ne kadar Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda değişiklik teklifiyse de aslında bunun "Cargill yasası"olduğunu, hatta "Bush Yasası" denebileceğini söyler.

Şöyle devam eder: "Daha önce defalarca denenmiş, her seferinde yargıya takılmış bir girişimden bahsediyoruz. Uğrunda Anayasa'ya aykırı yasalar çıkarılmış olan, Bakanlar Kurulu kararıyla çeşitli ayrıcalıklar getirilmiş bulunan, her aşamada yargının iptal ettiği, bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilmiş bulunan bir girişimden bahsediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ortalama yılda bir kez Cargill için toplanıp yasa çıkarmasından bahsediyoruz.

On yıllık bir hikâye bu. Biz şimdi on yıl önceki dönemden başlayan yanlışlıkların on yıl boyunca nasıl devam edebildiğinin, nasıl bir tutarlılıkla sürdürüldüğünün filmini izliyor gibiyiz. Önceki hükümetlerin yanlışlarını bu hükümetin de nasıl tutarlılıkla sahiplendiğini ibretle görüyoruz. Elbette şaşırmadan izliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu yüce Meclisten 22 Haziran 2004 tarihinde birinci Cargill affı çıktı. İkinci Cargill affı 3 Temmuz 2005 tarihinde çıktı. Üçüncü Cargill affı 23 Kasım 2006 tarihinde çıktı. Dördüncü Cargill affı 31 Ocak 2007'de çıktı. Şimdi beşincisini görüşüyoruz."

Nesrin Baytok'a göre Cargill iki yönlü sorun yumağıdır. Birincisi çevre ve hukuk, ikincisi de şeker üretimi. Baytok, konuyu eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun mısır ithalatına getirir:

"Bir yandan kendi üretimimiz olan pancara kotalar getireceğiz, öte yandan mısır ithal ederek cari açığımızı, dış ticaret açığımızı artıracağız, beri yandan da Cargill'in yasalara aykırı biçimde çalışmasını sağlayacak girişimleri burada gerçekleştireceğiz. Bu, açıklaması güç konunun çeşitli boyutları var. İnsan mısır konuşurken bakan mahdumlarını hatırlamadan geçemiyor. Hani, şu hasat döneminde mısırdaki gümrük vergisi oranını 2003 Nisanında yüzde 20'ye indiriveren Maliye Bakanlığı kararı vardı ya, hani aynı bakanın oğlu o dönemde 4 bin tonluk dış alım gerçekleştirmişti ya! Hatırlamaya başlayınca, insan, duymak, görmek istemediği konuları bir bir önünde buluyor." (255)

Burada bir parantez açıp, Baytok'un sözlerinden yola çıkarak Bursa'da gerçekleşen mısırlı protestoyu da hatırlatmakta yarar var. Kemal Unakıtan ve oğluyla ilgili iddialar gündemde geniş yer tuttuğu sıralar Türkiye Kamu-Sen Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu ve arkadaşları eylem planlar. Maliye Bakanı Unakıtan Bursa'dadır. Bursa Uluslararası Tekstil Ticaret Merkezi (BUTTİM)'de partisince düzenlenen bir toplantıya katılacaktır. Eylemci memurlar, Unakıtan salona girerken önüne mısır dökerler.

Arbede çıkar, 10 kişi gözaltına alınır. Adli yönden sıkıntı yaşanmaz ama eylemciler idari ceza alır. Eylemci Kamu-Sen üyesi üç memur, Kars, Ardahan ve Adıyaman'ın Kahta ilçesine tayin edilmiştir.

Hangi zamanda söylediklerinize inanalım?

Yeniden TBMM Genel Kurulu'na ve Baytok'un konuşmasına dönelim.

Baytok, teklif sahibi Karapaşaoğlu'nun, muhalefet milletvekiliyken meclis kürsüsünden Cargill ile ilgili söylediklerini hatırlatır ve sorar: "Biz, sizin hangi zamanda söylediklerinizi doğru kabul etmeliyiz acaba? Sayın Başbakan'ın gömleğini çıkardığını söylediği birinci iktidar döneminizi mi 'Aslında değişmedim' dediği ikinci iktidar döneminizi mi, hangisini dikkate almalıyız?"

Baytok şöyle bağlar sözlerini: "Hiçbir açıdan savunulamaz bir yasayı görüşüyoruz. Bu düzenleme açıkça hukuka aykırı olduğu gibi ülke yararlarına da aykırıdır. Bu 2008 yılı Cargill yasası, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve idare mahkemelerince verilmiş olan yargı kararlarına uymayan, onları geçersiz kılan bir niteliğe sahiptir. Bu yönüyle, Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırıdır. Maddeye göre, yasama ve yürütme mahkeme kararlarına uymak zorundadır.

İkincisi: Teklif, bir tüzel kişiye özel ayrıcalık tanıma niteliğinden dolayı Anayasa'nın 10'uncu maddesine aykırıdır. Yani hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Üçüncüsü: Teklif, verimli tarım arazilerinin talanını hızlandıracağı için ülke yararına açıkça aykırıdır.

Son olarak, en önemlisi de budur ki: Dışarılardan alınmış talimatlarla özel olarak izlenen bir konu olması yanıyla da ulusal bağımsızlığımızla bağdaşmamaktadır.

Bir tarihte birilerinin 'kullanın' sözünü hatırlatması bakımından, çok ilginç özelliği olan bir yasa tasarısıdır. Bu 2008 yılı Cargill yasasına, diğer bir deyişle Başkan Bush yasasına hayır diyoruz." (256)

Baytok'un son cümlede vurgu yaptığı „kullanın' kelimesinin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Amerikalılar'a pazarlayan danışmanlarından Cüneyt Zapsu'nun, hiçbir zaman yalanlanmayan sözleri şöyledir:

"Bu adam dürüst bir adam. Kendi inançlarına sahip ve bu inançlarında samimi. Lütfen şunu yapmaya çalışın... 'Sömürmek' kötü bir kelime, ama kullanmak... Bu adamdan yararlanın. Çünkü bu kişinin çok itibarı var, hem kendi inançları nedeniyle Müslüman dünyasında, hem de Batı tipi demokrasiye inanıyor. Bence onu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine onu kullanın... Burada ve Avrupa'da bundan yararlanmalısınız. Teklifim budur."

"1 metrekareyi bile küçümseyemeyiz"
Teklifle ilgili olarak MHP Grubu adına da Kütahya Milletvekili Alim Işık çıkar kürsüye. Toprağın kutsallığından bahseder veTürkiye'nin tarım alanlarıyla ilgili istatistikler aktarır,"Her geçen gün tarım toprakları değerleniyor, tarım topraklarının beslemek zorunda kaldığı insan sayısı dünyada olduğu gibi Türkiye'de de artıyor. Yani biz '1 metrekare vatan toprağından, tarım toprağından ne çıkar?' diyerek olayı küçümseyemeyiz. Gelecek çok büyük tehlikelerin beklendiği bir gelecek" diye konuşur. 

Teklifin af niteliğinde olduğunu ve 70 milyon insanımızın hakkını gasp etmek anlamına geldiğini ifade eden Işık, bu yasadan yaklaşık 22 bin tesisin faydalanacağı açıklamasından yola çıkarak peş peşe sorular yöneltir:

"Bu tesisler içerisinde Cargill'den daha fazla alana sahip kaç adet firma bulunmaktadır? Bu firmaların kaç adedi yerli, kaç adedi yabancı ya da yabancı ortaklıdır? Bu alanlar çoğunlukla hangi illerimizde bulunmaktadır?"

Işık'a göre bu sorular hemen yanıtlanmalı ki, teklifekabul oyu vermeyi düşünenler milli iradeye mi yoksa yabancı iradeye mi hizmet ettiklerini daha rahat anlayabilsinler!

AKP Grubu adına da grup başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş konuşur. Fakat ilk cümlede pot kırar. Tekliften "toprak reformu"diye bahsedince MHP'li Mehmet Şandır müdahale eder.

"O zaman itiraz edecektiniz, geç kaldınız!"
Elitaş, muhalefet parti sözcülerinin yasa tasarısıyla ilgili kamuoyunu yanıltıcı bilgiler verdiklerini iddia eder. 2006 yılındaki teklif komisyonda görüşülürken, İzmit Körfezi'ndeki sivil toplum örgütü temsilcilerinin yaptıkları konuşmalardan örnekler sunar ki, teklifin sadece Cargill ile ilgili olmadığına kanıt olsun! Muhalefet milletvekillerini de "Kendilerine hazırlanmış, verilmiş metinlerle buraya geliyorlar okuyorlar" diye suçlayınca muhalefet sıralarından itirazlar yükselir.

Elitaş devam eder, 2002 yılından o tarihe kadar Türkiye'de şeker pancarı üretiminin eksilmediğini söyler. Muhalefet sıralarından yine itiraz sesleri gelir. AKP hükümetlerinin kota koyduğu hatırlatılır.

Cargill'in ilk izninin, Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı döneminde verildiğini de hatırlatır Mustafa Elitaş ve şöyle devam eder: "Bu izinde Başbakan Yardımcısı olarak kimin imzası var? Sayın Bülent Ecevit'in imzası var. Biraz önce en arka taraftan konuşan bir arkadaşımız 'Başkalarının yanlış yaptığı yasayı siz niye devam ettiriyorsunuz, o yanlışları niye devam ettiriyorsunuz?' diye söylüyor. Eğer bunu Hanımefendi izliyorsa, herhâlde yarın veya bir gün onun kulaklarını çekecektir diye düşünüyorum."

Elitaş'ın burada kastettiği Hanımefendi, Rahşan Ecevit olmalıdır. Bahsettiği milletvekili ise Nesrin Baytok'tur. Elitaş, Baytok'u DSP milletvekili sanmıştır büyük olasılıkla ki, Kemal Anadol gerekli düzeltmeyi yapmıştır.

MHP Milletvekili Alim Işık'ın sözlerini hatırlatır son olarak Elitaş ve "O değerli milletvekiline diyorum ki: Siz 24/07/2002 tarihinde Sayın Bülent Ecevit'in Başbakan olduğu, Sayın Devlet Bahçeli'nin Başbakan Yardımcısı olduğu Bakanlar Kurulu prensip kararının alındığı zaman, millî iradenin millete mi hizmet ettiğini, yoksa yabancıya mı hizmet ettiğini sormanız gereken zamandı. Geç kaldınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum" diyerek kürsüden iner.

Karapaşaoğlu yıllar sonra ne diyor?
Cargill yasa tasarılarında imzası bulunan Bursa Milletvekili Altan Karapaşoğlu'na, yıllar geçtikten sonra konuyu yine bir sormak gerekirdi elbette. Randevu talebi konuşmasında "Benim pek rolüm yok ama genel kurulda takipten dolayı üzerimize yıkıldı, maliyeti bize pas edildi" der. Karşılıklı oturup ses kayıt düğmesine bastığımızda da şöyle anlatır Cargill sürecini:

"İzmit'te petrokimya tesisleri, rafineriler var. Yanlış hatırımda kalmış olabilir ama orada 7-8 tane organize sanayi bölgesi var. Bütün bunlar Cargill ile aynı durumda. Ben bu işe başladığımda Cargill ortada yoktu. Derdimiz bizim İzmit'te 7-8 tane organize sanayi bölgesinin aynı konumda gözükmesi. Biz Cargill'in böyle olduğunu bilmiyorduk bile. Biz bu düzenlemeleri o sanayi bölgeleri için gündeme aldık. Hatta birkaç komisyondan geçti bu. Sanayi Komisyonundan ayrıca Tarım ve Hayvancılık Komisyonundan geçti. Tarım Hayvancılık Komisyonundaki tartışmalar incelenecek olursa orada göreceksiniz. Orada Cargill diye bir mesele yok başlangıçta... Tamamen Kocaeli'deki sanayi bölgeleri var. Biz bu işi yaparken nasıl ortaya çıktı bilmiyorum ama galiba Bursa Barosu avukatlarının gayretiyle çıktı. Birden bire ortaya Cargill geldi. İşte siz bunu Cargill için yapıyorsunuz diye başladılar patırtı etmeye. Halbuki Cargill ile uzaktan yakından hiç alakası yok. O zaman biz şunu dedik. Kardeşim iyi güzel de, yani şimdi siz Cargill'i yıkma kararı aldınız diyelim. Cargill'i yıktınız. Ne olacak? O günkü hesaplara göre milyar dolar tazminat ödeyecek Türkiye Cumhuriyeti devleti... Çünkü Mesut Yılmaz döneminde ANAP'ın iktidarda bulunduğu dönemde bu yer seçimi yapılmış, bu yer özel endüstri bölgesi ilan edilmiş ve Cargill'e 'gel buraya yapabilirsin tesisini' denmiş. Ondan sonra kamuoyunda birtakım sıkıntılar çıkınca yok çevreydi, yok kirletmeydi, yok arıtmaydı... Cargill bütün bunları bertaraf etmek için çok ciddi bir arıtma tesisi yapmış. Ne gölden su çekiyor, ne göle su atıyor. Suyu sondajla yer altından alıyor, atığını da Gemlik Körfezine akan Karsak Deresi'ne bırakıyor. O derede herhangi bir kirliliğe sebep olduğu iddia edilemez. Neden? O dereye yıllardır Orhangazi'nin, civar köylerin, Gemlik'in kanalizasyonu akıyor. Devlet bunları daha temizleyememiş, Cargill'in atığında olan şey nişastadır. Kirletici denilen şey! Nişasta mı kirletiyor?

Bunlar belli ki bu işin peşinde olanlar vatan millet için değil, kendi amaçları doğrultusunda bunun peşinde koşuyorlar."

Soru-yanıt şeklinde devam etmek gerekecek sonrasına:

-Ne amaçları vardı mesela?

-İki kutup olduğu için en azından siyasi amaç. Bir kutup diğerinin yaptığını tenkit edecek, bozuk diyecek, yanlış diyecek... Dertleri bu! Başka bir maksatla bunu söylemedim. Paraydı puldu demedim. Bu parayla olacak iş değil. Parayla bu işin peşinde koşulmaz. Demek ki burada böyle bir savaş var. Sağ sol çatışması var.

Ama ne yapalım ki zamanında verilmiş bunlar. Üstelik partimizin daha kurulmadığı, ortada olmadığımız bir dönemde verilmiş.

-Bahsettiğiniz Mesut Yılmaz döneminde sizin de Refah Partisi milletvekili olarak karşı çıktığınızı biliyoruz...

-Tamam, gene karşı çıkarım. Açık açık söylerim. Şu anda birisi gelse dese ki, Bursa'da da kalmadı ya yeşil alan, şuraya bir fabrika yapacağız! Çok önemli, uçak fabrikası... Yok kardeşim git Anadolu'da boş toprak mı yok? Bir sürü arazimiz var git orada yap!

Başlangıcı bize düşseydi bu işin, onu oraya yaptırmazdık. O arazinin ne kadar kıymetli olduğunu biz de biliyoruz. Ama verilmiş, bunu devlet taahhüt etmiş. Bu CHP'nin MHP'nin ANAP'ın şunun bunun taahhüdü değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Özel Endüstri Bölgesi yapmış. Yasal hale gelmiş.

-Size yasa teklifi hazırlama görevi partiden verildi. O süreçte neler oldu? Nasıl başladı süreç?

-Kocaeli'ndeki sanayiciler geldi bize. Dediler ki, bizim bir derdimiz var yıllardır. Ne yapacağız bunu? Yasal hale getirelim. Nasıl getireceğiz? Biz de hukukçularımıza danıştık.

Dediler ki, şöyle bir düzenleme olursa, o zaman Anayasa'ya aykırılıktan çıkar, normal rayına oturur. Buralar da tam manasıyla organize sanayi bölgesine dönüşür. Vakti zamanında organize sanayi bölgesi diye kurulmuş ama adından başka hiçbir şeyi yok ortada... Dolayısıyla adamlar ıstırap içinde.

-Niye Kocaeli milletvekillerine değil de size geldiler acaba?

-Denediler olmadı herhalde?

(Kendisiyle konuştuğumuz tarihte Sanayi ve Teknoloji Bakanı olan, Kocaeli AKP kurucu il yönetim kurulu üyesi, daha sonra il başkanı ve 23-24. dönemler Kocaeli Milletvekili Fikri Işık'a sormak gerektiğini söyledi Karapaşoğlu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Karapaşaoğlu ile konuşmamızdan birkaç gün sonra da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Bursa'ya gelecekti.)

Nihayetinde ben onu o şekle getirmeye çalışırken CHP'nin gayretiyle Cargill gündeme getirildi. Cargill de aynı dönemde bunu yapmış, ondan sonra durdurma kararı alınmış, valilikçe yıktırılma noktasına gelinmiş, en nihayetinde iktidarda biz olduğumuz için konu bizim elimize geldi. Ben de bununla uğraşıyorum ya... Dediler 'Abi sen bununla uğraşıyorsun, aynı konu bu! Bu da dahil, bütüncül bir çözüm. Ahmet için, Mehmet için değil de, Türkiye'de bu şekilde olan bütün organize sanayi bölgelerini bunun içine koyalım.'

Tamam, koyalım.
Bir hesap, kitap, bir envanter çıkarttık ki, Türkiye'de bilmediğimiz, o güne kadar bize intikal etmemiş yüzlerce bölge var böyle... Hatta Bursa'da Kestel tarafında bile var. Faruk Bey (Çelik) bir taraftan onların da resmi hale gelmesi için uğraşıyor. Sonunda hepsini birleştirdik, Türkiye geneline teşmil edilecek şekilde bir düzenleme yaptık. Bu düzenlemenin adını sevgili arkadaşlarımız ve Barolar Birliği 'Cargill düzenlemesi' diye koydu.

Değil... Bu büyük bir haksızlık! Ha uğraşacaksan uğraş ayrı mesele! Yasal yollardan hakkını ara... Yok Cargill düzenlemesi, yok bunun mimarı budur... Genel kurulda savunmasını da bana verdiler. Madem ki sen hazırladın bunu, hadi bakalım bir de savun! Mecburen savunuyorsun!

Kanun geçti. CHP hemen Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etti. Anayasa Mahkemesi de el cevap 'Bunun Anayasaya uygunsuzluğu giderilmiştir.' Dolayısıyla Anayasaya aykırı değildir. Birtakım gerekçeler daha ilave etmişler. Ve bu iş kesinleşti.

Hadise bu kadar!
-Telefonla ilk konuşmamızda "bu iş benim üzerime yıkıldı" ifadeniz dikkatimi çekmişti.

-Yıkıldı yani... Kocaeli ile uğraşıyoruz ya ondan dolayı... Nereden sahip çıkmaya başladım onu anlamadım. Sanayi Komisyonunda tartışılıyordu. Ben de komisyon üyesiydim. Biz de muhalefetteyken Refah döneminde bu işle biraz uğraştık, ben bu işe sahip çıkayım dedim. Konu bu... Ayrıca kendim sanayiciyim. Sanayinin ne demek olduğunu bilirim. Nasıl kurulacağını bilirim. Kurulurken çekilen sıkıntıları bilirim. Bir sanayiyi vücuda getirmek için ne para harcanır, ne sıkıntılar çekilir, ne mevzuatla uğraşılır bilirim. Bunu yaşadım ben. İstanbul'da Bursa'da çeşitli yerlerde 6 tane fabrika kurdum. Anahtar teslimi... Benim profesyonel mesleğim işletme kurmaktır.

Bu işleri bildiğim ve ıstırabını daha önce çektiğim için dedim 'Yazık günah bu adamlara ya!'

-Cargill arazisi, İznik Gölü Havzası'nda kalan çok değerli bir tarım arazisi. Korunması gerekiyordu. Refah Partisi milletvekiliyken bu gerekçeyle karşı çıktınız. Yasa teklifi çalışmasını yaparken, inanarak mı yaptınız?

-Gayet tabii inanarak yaptım. Bu araziye bu yapılmaz değil, yapılmış olanı yıkıp Türkiye'yi tazminat yükümlülüğüne sokmamak lazım. Amerikalı kurumlar da güçlü kurumlar, Tahkime gittiği zaman karar onların lehine çıkar. O zamanlar hesap yaptırdık. Milyar dolar fatura çıkar. Türkiye'nin buna gücü yok.

Zaten o dönemlerde hatırlarsınız 1 milyon dolar bulabilmek için yüz sürüyorduk her tarafa. Ecevit kapı kapı dolaşıyordu rahmetli... Öyle bir ortamda önümüze gelmiş bir şey. Hem Türkiye'yi bu faturadan kurtarmak lazım, hem adamlar bir sürü emek para harcamışlar onu kurtarmak lazım. Ayrıca o bölgede 450 işçi çalışıyor. Onları kurtarmak lazım. Onun yıkılması kararı verildiği zaman çevresinde onlarca fabrika var. Hepsini yıktıracaksınız.

Genel kurulda tartıştığımız Peyzaj Mimarı milletvekiline sordum. O fabrikayı yıktığınız zaman, bu arazi bir daha aynı verimlilikte olur mu?

Dediler ki, yok bir defa yapıldı mı, o araziler bitti. Neye yarar? Ancak bir şehir kurarsınız oraya dediler. O zaman bana ne faydası var yıkmanın!

-Yargı kararlarını bertaraf etmek için yapılan yasal düzenlemeler, uluslararası bir güç karşısında ezilmemiz anlamına gelmiyor mu?

-Mahkeme kararlarının uygulanmaması konusunda en büyük baskı da yerli sanayicilerden geldi. Siz yalnız Cargill'in mi baskısı var zannediyorsunuz? Evet, Cargill'in baskısı vardı ama yerli sanayicilerin de baskısı vardı.

Bize gelinceye kadar birçok yerde birçok yıkım kararı vardı. O zamanki iktidarlar niye uygulamamışlar? Barolar Birliği de o kadar yoğun dava da açmamış. Bir tek Cargill'e açılmış davalar var.

-O dönemde Cargill yöneticileriyle görüştünüz mü hiç?

-Gayet tabii, geliyorlar, gidiyorlar. Diğerlerine de rehberlik yapıyorlar, örgütlüyorlar.

-Elimizdeki bir belgeye göre, Başbakanlık'ta müsteşar yardımcısı başkanlığında, ilgili kişilerle Cargill yöneticilerinin de katıldığı bir toplantı yapılıyor. Bu toplantıda, olası yargı kararlarına karşı nasıl önlem alınacağı, nasıl çözüm üretileceği tartışılıyor. O süreçte sadece Cargill'den bahsediliyor, Kocaeli'nin adı hiç geçmiyor?

-Şimdi o yapıldığı zaman hepsi düzenlenecek. Kanun bir kişi için çıkmaz ki! O gayet iyi bilindiği için, Bursa Barosu da devamlı surette Cargill'le davalaştığı için (Oysa Baro Cargill'le değil, idareyle davalaştı) ortalıkta Cargill'in adı var. Yoksa hakikaten, ciddi söylüyorum konunun başlangıcı Kocaeli Sanayi Bölgesidir. Bu işi Cargill'e maleden unsur doğrudan doğruya partizanlık zihniyetiyle hareket eden Baro'dur.

-Diyorsunuz ki siyasi hesapla açıldı bu davalar. Dava açanları isim isim ele aldığımızda, mesela Ertuğrul Yalçınbayır için, Ali Arabacı için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Yalçınbayır'la aynı partideydiniz bir zaman...

-Esas Ertuğrul Yalçınbayır için söylerim. Neden? Kardeşim sen bir partiye intikal etmişsin, o zamanki Refah Partisinin felsefesini de biliyorsun. Refah Partisi askeri disiplin içerisinde giden bir parti. Zaten onun için isyanlar çıktı, başladı parti dağılmaya... Ertuğrul Bey de bunu gayet iyi biliyor. Ya o partiden ayrılacaksın, veyahut kusura bakmayın bu parti prensibidir, uygularım diyeceksin. Orada esas suçlulardan biri Ertuğrul Bey'dir. Ve Baro'yu Ertuğrul Bey tahrik etmiştir. Ertuğrul Bey Baro'ya brifing vermiştir hukuki istikamette... O yönlendirmiştir. Dolayısıyla asıl suçlu Ertuğrul Bey... Şimdi bir parti kurulsa, Ertuğrul Bey'in o partiye girmesine kesinlikle izin vermem imkan olsa.

-Ertuğrul Bey'in bütün mücadelesi hukuk platformunda oldu. Onun dışında bilmediğimiz siyasi amacı var mıydı Ertuğrul Bey'in? Hukukçu kimliğine aykırı bir çabasına tanık oldunuz mu?

-Bir insan bir amacı olmadan bir partiye girip de milletvekili olmaz. Ama onun amacının ne olduğunu ben bilemem. Bir insan bir partiye girdiği zaman, programı tüzüğü anlayışında verdiği kararlara uyar! 

-Biliyor ve görüyoruz ki siyasi partilerin uygulamaları, program ve tüzüklerine aykırı. Yasal ve anayasal aykırılıklara hukuk çerçevesinde karşı çıkmak yanlış mıdır?

-Bunlara parti içinde karşı çıkabilir, fikirlerinizi söyleyebilirsiniz. Ama partinin genel kurulu bir karar alırsa da ona uymak zorundasınız. Veya bırakıp gidersiniz. (Emine Ülker Tarhan'ın CHP'den istifası gibi, ya böyle yaparsınız veyahut oturup sesinizi çıkarmadan kukumav kuşu gibi fırsat kollarsınız amacınızı gerçekleştirmek için. Siyasete giren insan bunun bedeli olduğunu bilecek. Buna katlanacak. Ben hasbelkader 4 dönem bulundum. Ne yaptık biz? Hoca'ya (Necmettin Erbakan) uyduk, uyduk, uyduk. Ya Hoca etme eyleme, iyisin güzelsin ama bu işler böyle yürümüyor. İşte Milli Güvenlik Kurulu'na girip bir karar verip ondan sonra tersini yapma. Ya orada karşı çık, imzalama veyahut da imzaladım arkadaş de. Bize geliyor yok böyle bir imza diyor, öte tarafa peki diyor. Orada başladı isyan.

-Necmettin Erbakan'ın Milli Görüş politikasıyla örtüşüyor muydu, Cargill mücadeleniz?

-Benim bu mücadelem örtüşüyor tabii... Devlet bir kanun çıkarıyor. Bunu sonuna kadar savunmak zorundasınız. Yahut engellemek için sonuna kadar uğraşmak zorundasınız. Gücünüz yetmedi! Yapacak bir şey yok! Kabulleneceksiniz. Gücünüz yetti, bertaraf edeceksiniz.

Ama bana şahsen sorsan bu kadar verimli araziye bu yapılır mı desen, ben yapılmaz derim. Gücüm yetiyorsa, imkanım varsa, uğraşırım.

Cargill affına Meclis vizesi
Yeniden Bursa'dayız.
Bursa Valiliği adına Avukat Zeki Şengür, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin 14 Mart 2008 tarihli iptal kararına Danıştay'da itiraz eder. Şengür dilekçesinde, yerel mahkemenin iptal kararının yürütmesinin durdurulmasını ister. Ayrıca, davanın süresinde açılmadığını iddia eder. Aynı zamanda, mahkemenin iptal ettiği idari işlemlerin yasal dayanağı da vardır!

Temyiz dilekçesinin verildiği günResmi Gazete'de, Meclis'ten bildik tartışmalarla geçen "Cargill Yasası" yayınlanır. Bu yasa gazetelere "Cargill affına Meclis vizesi" başlığıyla yansır.

Cargill adına Avukat İbrahim Yaşar tarafından Danıştay'a gönderilen temyiz dilekçesininitiraz başlıkları, davacıların ehliyeti, davanın süresinde açılmadığı iddiası ve ortada dava konusu bir işlem olmadığıdır. Bu madde şaşırtıcıdır. Şöyle der Yaşar:

"Ortada idari bir işlem yoktur. Davaya konu işlem, yeni bir hukuki sonuç doğuran etkili, icrai ve inşai bir idari işlem olmayıp, sadece ve sadece yasa hükmü gereği zaten doğmuş olan hukuki sonucu belirleyen, tespit eden ve belgeleyen bir işlemdir."

Yaşar, yasal ve hukuki dayanaktan çok"hukuki edebiyatla mahkemeyi etkilemeye çalışır. Temyiz dilekçesinin son bölümü de ilginçtir.

"İşyerini yargı kararlarının aşırı yorumunu sağlamak suretiyle ısrarla kapattırmak isteyen davacıların bu taleplerine baskı olarak şikayet mekanizmalarını kullanmaları ve idarede çalışan görevliler üzerinde manevi baskı uygulayarak yanlış ve aşırı uygulamalar yapılmasını temin etme gayretlerinin sonunda yapılacak herhangi bir zarardan elbette müvekkilin özel hukuktan doğan haklarını kullanması kaçınılmaz olacaktır.

Nitekim idare de, bu baskıların sonucunda yürütmeyi durdurma kararlarını çoğu zaman kabul edilebilir sınırı aşan tarzda uygulamakla müvekkili ciddi taciz etmektedir. Bu haksızlığın önüne geçilmesi ve objektif hukuki tavrın hakim olması için yüksek mahkemeden adalet bekliyoruz." ([178])

Son yasa da Anayasa Mahkemesi'nde

Ve 11 Nisan 2008'de CHP TBMM Grubu adına grup başkanvekilleri Hakkı Suha Okay, Kemal Kılıçdaroğlu ve Kemal Anadol, Anayasa Makemesi'ne başvurarak en son çıkarılan yasanın iptalini, dava sonuçlanıncaya kadar da yürürlüğün durdurulmasını isterler.

15 sayfalık dilekçe yazılır. Söz konusu yasayla, izin, onay ve ruhsatı yargı kararıyla iptal edilerek hukuksal dayanaktan yoksun kalan sanayi tesislerine yasal geçerlilik tanınıp yargı kararlarının etkisiz kılındığı belirtilir. Dilekçenin can alıcı noktası şöyledir:

"İptali istenen düzenleme, toprakların durumunun yalnızca mülkiyet gözetilerek ele alındığı; tarımın en önemli girdilerinden olan toprağın üretim gücünün korunması, geliştirilmesi ve tarım işletmelerinde optimum parsel büyüklüğü oluşturulması, arazilerin ekonomik ve ekolojik kazanımlar gözetilerek planlı kullanım ilkelerinin belirlemesi gibi durumların dikkate alınmadığı; yargı kararını etkisiz kılmak suretiyle 'yasaların genelliği' ilkesine aykırı olarak belli bir firmanın (Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ) hedef alındığı; kamu yararı yerine bu firmanın çıkarlarının gözetildiği bir düzenlemedir."

Yeni Çağ Gazetesi bir haberyayınlar ve başlıkta"Şekerde Cargill oyunu" der ama öyle bir spot başlığı kullanır ki, durumu en iyi özetleyen atasözlerinden biridir bu başlık: "Köpeksiz köy buldular, değneksiz geziyorlar!"

Müge Bezirci imzalı haberin özeti şöyledir: "AKP'den özel düzenleme ve kota imtiyazları koparan Cargill, formülü buldu! ABD firması, genetiğiyle oynanmış ucuz mısırdan ürettiği şekerle yılda 170 milyon dolar kâr elde ediyor." (258)

Tazminat talebi reddine bozma!
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili açılan manevi tazminat davasında Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen ret kararına yapılan itirazı sonuçlandırır. Daire, iptal edilen idari kararlar nedeniyle fabrikanın tamamen izinsiz ve ruhsatsız hale gelmiş olduğundan faaliyetlerine son verilmesi gerektiği görüşüne dayanarak hüküm kurar ve şöyle der:

"İptal kararlarının kesinleşmesinden sonraki aşamada ise yapılan yazılı bildirime rağmen iptal kararlarının uygulanması yönünde bir işlem yapmadığı gibi 6.6.2003 günlü yazıdaki görüş doğrultusunda fabrikanın faaliyetine imkan verecek yeni idari ve yasal düzenleme arayışları içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Böylece adı geçen üç davalı yetki ve görev itibarıyle idare mahkemesi kararlarını uygulama imkanına sahip iken bunun gereğini yerine getirmemişlerdir.

Açılan idari davalar sonucunda fabrikanın büyüklüğü ve niteliğine göre tarım alanı içerisinde kurulmasının hukuka uygun olmadığı temel gerekçesi ile iptal edilmiştir. Bundan sonra yapılması gereken kesinleşen idare mahkemesi kararlarının hiçbir surette değiştirilmeden ve gecikmeden uygulanmasıdır.

Herkes medeni hak yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme hakkına sahiptir. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6/1) Şüphesiz bu hak yargı kararlarının uygulanmasını da kapsamaktadır. Bunun aksini düşünmek yasaların bağlayıcılığı ve hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş olan hukuk devleti ilkesine de uymaz.

Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacıların medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın tümden reddine karar verilmiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir." ([179])
Yazışmalarda sonuç yok!
Bursa Barosu, kurumsal olarak davanın peşini bırakmaya niyetli değildir. Bursa Barosu başkan ve yöneticileri değişse de hukuk adına mücadele devam eder.

3 Haziran, 17 Haziran ve 27 Ağustos 2008 tarihlerinde Bursa Barosu Başkanı Asude Şenol imzasıyla,hem Bursa Valiliği'ne hem de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na yazılar gönderilerek, Cargill ile ilgili son işlemlere ilişkin bilgi alınmaya çalışılır. 2008 Eylül ayında Bursa Barosu'nda Zeki Kahraman başkan seçilir. O da, 17 Ekim 2008 tarihinde Bursa Valiliği'ne yazar, önceki yazıları ve verilen yanıtları hatırlatır, şöyle der: "Dilekçelerimize verilen yanıtlarda, Cargill'in faaliyetinin devamına ilişkin herhangi bir karar verilmediği, işlemlerin devam ettiği bildirilmektedir. Karar vermek için geçen süre (4 ay) makul süre olmaktan çıkmıştır. Sözü edilen işletme ise mahkeme kararlarına karşın faaliyetini sürdürmektedir. Yasalara aykırı faaliyette bulunan bir işletmenin faaliyetine göz yummak en azından görevi ihmal suçunu oluşturacaktır."

Zeki Kahraman imzalı yazıda son olarak, Cargill'in faaliyetine izin verilen kararın bir örneğinin Bursa Barosu Başkanlığı'na ulaştırılması istenir ve aksi halde ilgililer hakkında yasal işlem yapılacağı bildirilir.

Bu arada 26 Mayıs 2008'de Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, tazminat istemini reddeden yerel mahkeme kararını bozması, Milliyet Gazetesi'nde "Tarihi Karar" başlığıyla verilir. Milliyet'te yer alan haberin spotu şöyledir: "Yargıtay, "Cargill'in Bursa'daki fabrikasının faaliyetine, aleyhteki mahkeme kararlarına rağmen göz yumdukları gerekçesiyle, Erdoğan'la dönemin yöneticilerinin tazminat ödemesine hükmetti."

Haberin yanında, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, Recep Tayyip Erdoğan'ı daha önce de yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle tazminata mahkum ettiğini hatırlatan bir çerçeve açılır ve şu bilgi aktarılır:

"Yusuf Bozkurt Özal'ın Süleymaniye Camii Haziresine defnedilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını iptal eden mahkemenin kararını uygulamadığı için açılan tazminat davasını yerel mahkeme reddeder, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de Erdoğan'ı tazminat ödemeye mahkum eder." (260)

Sadece o yetmez, bunlar da bozulmalı!
Davacılar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bozma kararından tatmin olmaz. Çünkü Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı, her ne kadar esas itibariyle davacıların istediği gibiyse de, bozulması gereken başka hükümler de vardır. Bir kısım davacıların ehliyet yönünden reddedilmesi hükmünün de bozulması gerekir ki, DİDDGK içtihadına göre imar planlarıyla ilgili dava ehliyetine sahip olmak için belde sakini olmak yeterlidir.

Mahkeme kararlarını uygulamayan kamu görevlisi, o beldede yaşayan herkesin hakkında tazminat davası açabileceğini ve ağır bir müeyyide ile karşılaşabileceğini bilmelidir. Caydırıcılığı sağlamanın başka da bir yolu yoktur çünkü.

Bu doğrultuda, kararda aktif dava ehliyeti kabul edilmeyen Eralp Atabek, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, N. Sinan Doğan, Erol Çiçek, Şaban Cankat Taşkın ile Bursa Barosu'nun dava ehliyetlerinin varlığının kabulü yönünde karar verilmesi istenir.

İkinci itiraz konusu ise bozma kararını veren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, "Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal ile Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Hikmet Şahin'in, 'iptal kararının verildiği tarihteki görev ve yetki sınırları itibariyle bu kararların uygulanması hakkında karar verebilecek konumda olmadıkları' gerekçesiyle husumet yöneltilemeyeceği" düşüncesinde olmasıdır.

Oysa ne Vali Oğuz Kağan Köksal'ın, ne de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'in sorumlu olmadığından söz edilebilir. Kararın bu yönden de düzeltilmesi gerekir. Vali ve belediye başkanının, "kararların uygulanması hakkında karar verebilecek konumda olmadıkları"nı söylemek de olanaksızdır.

Ateşe Mehmet Turgut'u attılar!
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin kararının bozularak, yerel mahkemece verilen kararın onanmasını, davalı Recep Tayyip Erdoğan da ister. 12 Eylül 2008 tarihli dilekçede Erdoğan'ın vekili Av. Muammer Cemaloğlu, davacıların ehliyeti olmadığını savunur. İdare mahkemesinde işlemin iptalini isteyen davacılar arasında Cumhur Özcan, Yahya Şimşek, Şenay Özeray ve Ali Arabacı olmadığı halde (sadece vekildirler) tazminat davasında bu kişilerin davacı olduğuna dikkat çekilir. İddiaya göre yerel mahkemenin davayı reddetmesine karşın dairenin, adı geçenlerin tazminat isteyebileceğine hükmettiği ifade edilerek, "İdare mahkemesindeki işlemde ve istekte yer almayan kişi ve kuruluşun, kararın uygulanmasından dolayı tazminat isteme hakkı olmaması gerektiği kanısını taşımaktayız. Bu nedenle bozma kararına katılmıyoruz" denir.

Davalı vekilininikinci itiraz konusu, Recep Tayyip Erdoğan'a husumet yöneltilemeyeceğine ilişkindir. Dayanak da, iptal kararının uygulanması, müvekkil yani Erdoğan'ın bizzat infaz edeceği işlem olmadığı iddiasıdır. Savunmaya göre, "ne YPK kararının uygulayıcısı Başbakanlık ya da Başbakan, ne de bir YPK kararının iptaline ilişkin yargı kararının uygulayıcısı Başbakan, Başbakanlık veya Bakanlar Kuruludur. Bu nedenle müvekkil Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsi sorumluluğundan bahsedilemez!"

Üçüncü itiraz maddesinde Gemlik Belediye Başkanı ateşe atılır ve şöyle denir: "Bozma ilamında da belirtildiği üzere, iptal kararı uyarınca fabrikanın faaliyetine son verme yetkisinin Gemlik Belediyesine ait bulunduğu, bunun yanında Bayındırlık Bakanlığı'nın da yapım iznini kaldırması gerektiği belirtilmiştir. Bu belirlemeden sonra müvekkilimin şahsının sorumluluğu yoluna gidilmesi bir çelişkidir."

Erdoğan'ın avukatına göre; Ortada hukuka ve mevzuata aykırı bir eylem veya işlem bulunmamaktadır. Yargı kararlarının uygulanmadığı da kabul edilemez. Dava konusu işlemde Erdoğan'ın bir kusurundan, davacıya yönelik özel bir kasıttan bahsedilmesi mümkün değildir. Davacıların manevi zararı bulunmamaktadır. Bozma kararının düzeltilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerekir.

Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesiitirazları değerlendirir ve iki tarafa da ret yanıtı verir. Tarafların itirazlarının, HUMK'ta sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmadığına hükmedilir. ([180])

Suçu kabul ediyorlar, daha ne?!
Bu arada Bursa Valisi Şahabettin Harput hakkında, yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle yapılan şikayet, İçişleri Bakanlığı masalarında gezer durur. Nihayetinde 4 Eylül 2008 günü İçişleri Bakanı Beşir Atalay, personel genel müdürlüğü ve müsteşarlıktan uygun görüşle gelen yazıya olur verir. Atalay'ın „olur' dediği yazının özeti, Harput hakkındaki ihbar ve şikayetin işleme konulmamasına yöneliktir.

Şikayetçiler Danıştay 2. Daire'ye gönderilmek üzere bir dilekçe yazar. İçişleri Bakanlığı'nın Vali Şahabettin Harput hakkında soruşturmaya izin vermeyen kararına itiraz eder. Karar gerekçesinin yasal olmadığını savunur. Özetle, İçişleri Bakanlığı kararının kaldırılmasını ve dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesini ister.

Danıştay 10. Daire iseBursa 3. İdare Mahkemesi'nce verilen Cargill aleyhindeki iptal kararıyla ilgili Bursa Valiliği'nin bozma talebini görüşür. Bu davada, davalı Valilik ve müdahil Cargill'in savunmasının ana ekseninin, o ana kadarki hukuksuz kazanımları "kazanılmış hak" olarak gösterme çabalarından oluştuğunu hatırlamak gerekir. Danıştay 10. Dairesi, Bursa Valiliği ile müdahil Cargill'in temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususların, Bursa 3. İdare Mahkemesi kararının yürütmesinin durdurulmasını gerektirecek nitelikte görmemiş ve bozma talebini reddetmiştir. ([181])

Davalıların temyiz dilekçelerinde öne sürdükleri gerekçeleri yanıtlayan davacılar ise şöyle yazarlar:

"Temyiz eden müdahil firma, böyle bir başvuruda bulunmakla 'gerekli izinler alınmadan' tarım alanında tesis kurduğunu, faaliyette bulunduğunu kabul ediyor demektir. Davalı Bursa Valiliği de bu başvuruyu kabul etmekle, kaçak haldeki tesise faaliyet izni vermekle (en azından göz yumarak) bu tarihe kadar, yatırımcı firmaya verdiği ruhsat, izin ya da plan değişikliklerinin usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu kabul ediyor demektir. Bu halde temyiz nedenlerinin ya da temyize başvurmalarının hiçbir hükmü kalmamıştır. Yerel mahkeme kararının onanmasına..."

17 Ekim 2008'de Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman, Bursa Valiliği'ne bir uyarı dilekçesi daha gönderir. Cargill'e verilen izin belgesinin örneği istenir, valinin yasal yükümlülükleri bir kez daha hatırlatılır.

Yanıt Vali adına Bursa Tarım İl Müdürü Hüseyin Yıldızer'den gelir. Cargill'in Toprak Koruma Kanunu'nda yapılan geçici değişikliğe göre, kaçak yollarla üzerine fabrika yaptığı tarım arazisinin her metrekaresi için 5 YTL ödemek için Bursa Tarım İl Müdürlüğü'ne başvuru yaptığı, toprak koruma projesinin de ilgili firma tarafından hazırlandığı; Süreç devam ettiği için faaliyetinin durdurulmasının da mümkün olmadığı bildirilir. (263)

Bu arada Danıştay 1. Daire, İçişleri Bakanlığı'nın Vali Şahabettin Harput hakkında soruşturmaya izin vermeyen kararına yapılan itirazı görüşerek karara bağlar. "Mahkeme kararının uygulanmadığı yolundaki iddianın ciddi bulgu ve belgeye dayanmadığı anlaşıldığından itirazın reddine"şeklinde hüküm kurar Danıştay 1. Daire. (264)

Ve gelinir 2009 yılına...
Bursa Tarım İl Müdürü Hüseyin Yıldızer'in Bursa Barosu'na verdiği yanıta dayanılarak 9 Ocak 2009'da İdare Mahkemesi'nde yeni bir yürütmeyi durdurma ve iptal davası açılır. Davacılar Bursa Barosu, Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odası, Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek, Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'dır.

Talep şöyledir: Bursa Valiliği'nin yargı kararlarının varlığına karşın Cargill Tarım ve Gıda Sanayi AŞ'ye faaliyet izni veren kararının yürütmesinin durdurulması ve iptaline karar verilmesi.

Davacıların iptal nedeni olarak ileri sürdükleri gerekçeler şöyledir: Faaliyet izin belgesi yetkili organ tarafından verilmemiştir. Oysa yasanın geçici maddesinden yararlanma başvurusunun bakanlığa yapılacağı, faaliyet izninin de bu makam tarafından verileceği hüküm altındayken, bakanlığa yapılan bir başvuru ve verilmiş izin olmadığı, davalı Bursa Valiliği'nin yetki gaspı içinde olduğu ifade edilir. İdarenin kararı öncelikle yetki yönünden iptal edilmelidir.

İptali istenen karar, dayanılan yasa hükmüne de uygun değildir. Tarımsal bütünlüğü bozduğu başından beri bilinen, hatta bu yargı kararıyla saptandığı halde hukuka aykırı eylemini sürdüren kişi ya da firmaların salt yasadan yararlanmak için başvurdu diye 3 yıl gibi uzun bir süre yasadışı faaliyetine göz yummak anlamına gelir. Bu ise hukuk devleti ilkesinin açık ihlalidir.

Davacılar, somut olayıdilekçeye şöyle yansıtırlar: "Cargill AŞ tarafından tarımsal niteliği korunacak alana yapılan nişasta fabrikasının tarımsal bütünlüğü bozduğu, kesinleşmiş yargı kararları ile sabittir. Mahkeme kararlarını idare de, yasama da değiştiremeyeceğine göre başvuru sahibi Cargill AŞ'nin yasadan yararlanamayacağı açıktır.

Mahkeme kararlarının varlığı idarece bilinmesine ve tarımsal bütünlüğün bozulacağı sabit olmasına karşın yatırımcı firma başvurusunun kabulü açıkça yasaya aykırıdır ve bu şirkete en az üç yıl süre ile imtiyaz sağlamaktadır."

Ankara'dan müdahale talebi!
Dava Bursa 3. İdare Mahkemesi'ne düşer. Mahkeme ilk celsede, yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesi için davalı idareden ilgili belgelerin tamamının okunaklı ve onaylı belgelerini ister. Bunun için de 30 gün süre tanır. ([182])

Bu arada Danıştay 6. Daireiki farklı dosyayı 19 Ocak 2009'da ele alır ve ikisinde de idare aleyhine hüküm verir. Birinde, düzeltme talebini reddeder, diğerinde yerel mahkemece idare lehine verilen kararı bozar.

Bozulan Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin kararıdır. Davacılar arasında yer alan Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın dava ehliyeti yönünden reddine, diğer davacılar yönünden de Cargill'in faaliyetine olanak sağlayan işlemlerin iptaline karar verilmiştir. Oysa Danıştay 6. Daire, "Olayda, Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde oturan davacılar Levent Gencelli, Lüftü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın, anılan taşınmaza yönelik dava konusu imar planı ve yapı ruhsatı ile çevrenin olumsuz etkileneceği iddiasıyla açtığı davada, dava açmaya yeterli menfaat ilgilerinin olduğu sonucuna varılmaktadır" diyerek, Bursa 3. İdare Mahkemesi kararının bozulmasına hükmeder.([183])

Bu arada TMMOB Peyzaj Mimarları Odası ile Çevre Mühendisleri Odası genel merkezleri, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nde son açılan davaya müdahil olmak için başvurur. Dava konusu, Bursa Valiliği'nin Cargill'e verdiği faaliyet izninin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir. İki akademik meslek odasının müdahil dilekçesi oldukça uzundur. Cargill ile ilgili süreç ve itiraz gerekçeleri sıralanır.

Aynı şekilde Ankara Barosu Başkanlığı da söz konusu son davaya müdahil olma talebinde bulunur. Zaman geçirmeden yürütmenin durdurulmasına ve sonrasında iptaline karar verilmesi istenir.

Davacıların, 28 Aralık 1999 tarihinde Bursa İl İdare Kurulu tarafından onaylanan mevzi imar planına dayanılarak verilen 25 Şubat 2000 tarihli yapı ruhsatının iptalini istedikleri davada da karar çıkar. 2. İdare Mahkemesi Heyeti, hem daha önce bakıp hüküm verdikleri, hem Danıştay'ca verilen iptal kararlarını da hatırlatarak, dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığına kanaat getirerek işlemlerin iptaline karar verir. ([184])

İptal kararları peş peşe!
Aynı mahkeme, aynı tarih ve bu kez dosya farklı. Bu davada da yine, Cargill'e faaliyet olanağı sağlayan her türlü işlemin iptali istenmiştir. Mahkeme, Danıştay'ın iptal kararı gereği, Yüksek Planlama Kurulu kararının, mevzi imar planının ve inşaat ruhsatının dayanağının kalmadığını ifade ederek, dava konusu işlemin iptaline hükmeder. ([185])

Peş peşe gelir iptal kararları. Cargill'in talan ettiği her metrekare tarım toprağı için 5 YTL ödeyerek aklanmak için yaptığı başvurunun Valilik tarafından kabulünün iptali de istenmişti. 3. İdare Mahkemesi'nde görülen davaya Valilik avukatı Zeki Şengür savunma gönderir. Şengür, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli bir işlem olmadığını savunur. Yürütmeyi durdurma talebinin ve sonuç olarak hukuksal dayanaktan yoksun davanın reddini ister.

Ehliyet ve süre yönünden itirazlarını yapar ve esasa ilişkin de"...iptali istenen işlem, davacıların iddia ettiği gibi Cargill'in faaliyetine devamı sağlayan bir işlem değil, sadece ve sadece müracaatın alındığını firmaya bildiren bir işlemdir" der.

İdareye göre; bu işlemden ötürü bir zarar doğması söz konusu değildir. Aksine yasal, kazanılmış bir hakkın kaale alınmaması fiili gerçeğini doğuracak, faaliyetin durdurulması işlemi, bu kere firma tarafından TC Devletine yönelik tazminat taleplerine yol açacak ve devletimiz açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara neden olabilecektir.

Cargill de davaya katılma talebini 2 Mart 2009 tarihinde iletir. Avukat İbrahim Yaşar yazar dilekçeyi. Hukuki dayanaktan yoksun olduğunu iddia ettiği davanın reddini ister. Mahkeme ertesi gün talebi görüşür ve davacıların itirazı olup olmadığını bildirmeleri için 7 gün süre verir.

Davalar artık rutine bağlanmıştır. İddialar aynı, savunmalar aynıdır. İdari işlemler de hemen hemen aynıdır, fakat tarihleri değişiktir.

Fakat Bursa 3. İdare Mahkemesi'nde açılan son davayı diğerlerinden farklı kılan bir yanı vardır. Cargill çalışanları Ahucanan Gülle, Didem Acar, Faik Erdil Taşan, Yöntem Beyazkoç, Serhat Çolak, Mustafa Cem Bilge, Yahya Çelikmüdahil olmak için Bursa 3. İdare Mahkemesi'ne başvurur.

Avukatları, Cargill çalışanlarının uzun yıllardır çalışmakta oldukları işletmedeki tüm işlemlerin, prosedür ve standartlara uygun olarak, sosyal sorumluluk, özellikle çevre ve toplum sağlığı bilinci ile yerine getirildiğine tanık olduklarını bildirir.Ardından, Cargill'in ekonomiye, çevreye ne kadar faydalı bir tesis olduğu anlatılır. Dilekçenin 3.6. maddesi şöyledir ki, Cargill Orhangazi fabrikasının hukuksuz inşaası ve faaliyete başlamasının üzerinden kaç yıl geçtiğini ortaya koyar.

"Cargill çalışanları, iş bu davanın yarattığı, işletmenin faaliyetlerine devam edememe ihtimali ve güncel ekonomik sorunların artırdığı baskı ile çalıştıkları fabrikanın yasal ve fiili tüm koşullarının mevzuata uygun olduğu halde kapanma ve işsiz kalma korkusu içindedirler."

Başbakanlık Hukuk Müşavirliği, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihinde verdiği iptal kararının bozulması istemiyle Danıştay'a başvurur.

Temyiz dilekçesinin can alıcısı noktası nedir diye baktığımızda görünen şudur: "Amerikan firması "Cargill Yasası" olarak değerlendirilen yasa değişikliğinin sağladığı af olanağından yararlanmak için Bursa Valiliği'ne başvurmuştur. Bu yasal düzenlemeye göre Cargill'in 12 Haziran 2010 tarihine kadar faaliyetinin durdurulamayacağı bir yasa gerçeğidir. (O tarihte) Halen yürürlükte olan bu yasa doğrultusunda açılan davanın konusu da kalmamıştır."

Günah keçisi Mehmet Turgut!
Yeniden geliyoruz tazminat davasına. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin ve Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut hakkındaki tazminat davasını, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nden gelen bozma kararı doğrultusunda yeniden ele alır. 

Mahkeme, Yargıtay ilamı doğrultusunda "davacıların davasının kısmen kabulü ile her bir davacı için 3.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Mehmet Turgut'dantahsil edilerek davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray'a ödenmesine..." karar verir.([186])

Hukuk dışı yollarla Cargill'e her türlü olanağı sağlayan merkezi siyasi iradeyken, tek cezalandırılan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut olmuştur. Günah keçisi bulunmuştur. Üstelik, Orhangazi sınırlarındaki Cargill'i kurtarmak için sınır değişikliği yapıp, Gemlik'e dahil eden de yine merkezi siyasi iradedir.

Bursa Valiliği Avukatı Zeki Şengür, Danıştay'a bir temyiz dilekçesi daha gönderir,Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihli iptal kararının bozulmasını ister.

Bursa 3. İdare Mahkemesi, Cargill çalışanlarının da müdahil olduğu davada yürütmenin durdurulması istemini reddeder. Mahkemenin ret gerekçesi, İYUY'nın 27/2. maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediğidir. ([187])

Bursa Barosu'ndan plana itiraz
Önceki ret kararları davacıları nasıl yıldırmadıysa, bu ret kararı da yıldırmaz elbette. Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman, Bursa İl Özel İdaresi İmar ve İskan Dairesi Başkanlığı'na bir yazı gönderir.

Yazıya göre, Bursa İl Genel Meclisi'nce onaylanıp 13 Mart 2009 tarihinde askıya çıkarılan İznik Gölü 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revziyonu'nu inceleyen Bursa Barosu'nun bazı tespitleri vardır.

Mahkemelerin çeşitli kereler verdiği iptal kararlarına karşın faaliyetine devam eden Cargill AŞ'nin önünün, onaylanan planın 4.19 maddesiyle bir kez daha açıldığı ifade edilir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre yasama ve yürütme organları mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve gereklerinin yerine getirilmesini geciktiremez.

Bursa Barosu bu gerekçelerle, İznik Gölü Çevre Düzeni Planı Revizyonu'na itiraz eder.

Başbakanlık'tan da, Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin 20 Şubat 2009 tarihli kararına temyiz başvurusu gelir. Başbakanlığın bozulmasını istediği karar, Bursa Valiliği'nin son işlemlerinin iptaline ilişkindir. Başbakanlığın iddiası, kararın usul ve hukuka aykırı olduğu yönündedir.

Temyiz başvurusunun ayrıntılarına girmeye gerek yoktur zira önceki savunmalarla hemen hemen aynı doğrultudadır.

Beri yandan Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin, 8 Nisan 2009 tarihinde davacıların yürütmeyi durdurma istemini reddettiğikararına Bölge İdare Mahkemesi'nde itiraz edilir. Davacılar, işlemin hukuka aykırılık nedenlerini tek tek saydıkları halde mahkemenin, yürütmenin durdurulması istemine ret kararında somut bir gerekçe olmadığına dikkat çekerler.

Bursa Bölge İdare Mahkemesi, itiraz edilen 3. İdare Mahkemesi kararında yasaya aykırılık bulunmadığına ve bu nedenle itirazın reddine karar verir. ([188])

O sıralar, davacılar aleyhine peşpeşe verilen ret kararları, Cargill ile ilgili sürecin nereye gittiğini netleştirmeye başlar. Nitekim 7 Mayıs 2009'da yine Bölge İdare Mahkemesi, önceki ret kararını bu kez başka iki davacının talebi üzerine de verir. "Yürütmeyi durdurma isteminin reddi" kararına yapılan itiraz çifte ret görmüştür böylece. ([189])

AİHM, eksik evrak istedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)raportörü, "Bursa Barosu Başkanlığı ve Diğerleri" başlığı verilen dava kapsamında, Avukat Cumhur Özcan'a bir mektup göndererek, davanın görülebilmesi için gereken eksik evrakları ister ve süre verir.

Aksi takdirde, davanın takip edilmediğine kanaat getirilerek başvurunun işlemden kaldırılması gündeme gelecektir. ([190])

Cumhur Özcan elini çabuk tutar ve istenen belgeleri de ekleyerek AİHM'ne 18 Haziran 2009 tarihinde yanıt verir. Özcan, istenen dava evraklarını sıralayıp "Bu davaların hepsi de kesinleşmiştir. Ne var ki, davalı idare, mahkeme kararlarını uygulamamak, bertaraf etmek için yeni yeni kararlar almış, af nitelikli yasalar çıkartılmasını sağlamış, bu kararlara karşı da yeni davalar açılmasına yol açmıştır. Davalar açılmasına neden olan Cargill Tarım ve Gıda San. ve Tic. AŞ'ne ait çevreye zarar veren nişasta fabrikası ise faaliyetini sürdürmektedir" der.

Tazminat davasında direnme kararına itiraz
Davacılar, hiçbir aşamada işin peşini bırakmaz. Mahkeme kararlarını uygulamayanlar hakkında açılan tazminat davasında sadece Gemlik Belediye Başkanı'nın tazminata mahkum edildiği kararla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na itirazda bulunulur. Talep, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2 Nisan 2009 tarihli kararının bozulmasıdır.

Süreç, kafaları karıştırmayacak şekilde şöyle özetlenebilir: Yerel mahkeme ilk aşamada tazminat istemini tümden reddetmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozmuş ve yeniden yargılama yapılmıştır. İkinci yargılamada mahkeme, bozma kararına kısmen uyarken, davalılar Recep Tayip Erdoğan ve Zeki Ergezen bakımından "direnme" kararı vermiştir.

Mahkemenin önceki kararı, Recep Tayip Erdoğan, Mehmet Turgut ve Zeki Ergezen dışındaki diğer davalılar ile Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Cevdet Altun dışındaki davacılar bakımından kesinleşmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin Recep Tayip Erdoğan, Zeki Ergezen ve Mehmet Turgut ile ilgili bozma gerekçesindeki şu cümleler çarpıcıdır: "...İdare hukukunun genel kuralları içerisinde asıl olan, bir idari kararın iptali halinde, iptal edilen karardan önceki durumun sağlanmasıdır. Ancak ne var ki, dava konusu olayda davalılar bu konuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemişlerdir. İptal edilen idari kararlar nedeniyle fabrika tamamen izinsiz ve ruhsatsız hale gelmiş olduğundan faaliyetlerine son verilmesi gerekir. Yapılmış olan son düzenlemeye göre bu yetki Gemlik Belediye Başkanlığı'na ait olduğu halde bu yönde bir işlem yapılmadan sadece fabrikaya iptal kararlarına uyması yönünde şekli bir uyarı yapılmakla yetinilmiştir. Bu ise iptal kararlarının uygulandığı anlamına gelmez. Fabrikanın kurulup faaliyete geçmesi için gerekli izinleri vermiş olan Bayındırlık Bakanlığı iptal kararlarından sonra bu izinleri geri alması gerektiği halde bu yönde işlem yapıldığı konusunda hiçbir delil yoktur. Söz konusu fabrika Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı üzerine kurulmaya başlanmış, bu karara karşı ve bundan sonraki diğer idari kararlara karşı açılmış olan iptal davaları nedeniyle verilen yürütmeyi durdurma kararları üzerine bizzat davalı Başbakan tarafından imzalanmış olan 06.06.2003 tarihli yazı ile fabrikanın işletilmesine devam edilmesi bildirilmiştir. İptal kararlarının kesinleşmesinden sonraki aşamada ise yapılan yazılı bildirime rağmen iptal kararlarının uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığı gibi 06.06.2003 günlü yazıdaki görüş doğrultusunda fabrikanın faaliyetine imkan verecek yeni idari ve yasal düzenleme arayışları içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Böylece adı geçen üç davalı yetki ve görev itibari ile idare mahkemesi kararlarını uygulama imkanına sahip iken bunun gereğini yerine getirmemişlerdir.Bu nedenle yargı kararlarının uygulanmamasından doğan zararlardan İYUY'nın 28. maddesi uyarınca şahsen sorumludurlar." ([191])

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na yapılan itirazda, yerel mahkemenin Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki direnme kararı gerekçesine atıf yapılır. Direnme kararının "hukuksal kabul edilebilir bir karşı görüş niteliğinde olmadığı" ifade edilerek şöyle devam edilir: "Seçilmiş siyaset adamı kimliği ile hükümetin başında Başbakan olarak görev yapan davalı... gibi, yargısal teamüle aykırı şekilde ve mahkemenin tarafsızlığına kuşku düşürecek tanımlamalar, kısmi direnmenin nedenini gösterir gibidir. Seçilmiş olmak, başbakan olmak, bakan olmak bir hukuk devletinde, o kişiye keyfi davranma, yasalara ve Anayasaya aykırı işlem yapma hakkını vermez.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bozma kararında yer alan gerekçeler doğrudur ve hiçbir hukukilik taşımayan yerel mahkeme kararı bozulmalıdır."

Gene iptal, genel iptal!
Gürhan Akdoğan, Lütfi Kırayoğlu, Levent Gencelli, TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi, Mimarlar Odası Bursa Şubesi, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Bursa Barosu Başkanlığı'nın davacı olduğu Bursa 3. İdare Mahkemesi'ndeki davada karar açıklanır.Davacılar, Cargill'in faaliyetinin devamına olanak sağlayan imar planı, ruhsat ve diğer idari kararların iptalini istediği davada talep ve gerekçeleri öncekilerle aynıdır. İşlemler hukuksuzdur. Önceki mahkeme kararları bunun kanıtıdır. Tesisin tarım alanlarına ve yeraltı su kaynaklarına vereceği zarar da ayrı bir sorundur.

Davalı idare, her zamanki gibi kendine göre haklı gerekçeler öner sürerek davanın reddini istemiştir ama mahkeme hükmünü açıklar: "İstikrar kazanmış yargısal içtihatlara göre iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin idari yargı kararları, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihe kadar geriye yürür şekilde ortadan kaldırarak söz konusu işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlayan nitelikte kararlardır. Dolayısıyla iptal edilen veya yürütmesi durdurulan karara dayanan veya onunla doğrudan doğruya ilişkisi bulunan idari tasarrufların da iptal kararından etkilenmesi kaçınılmazdır.

Bu durumda;
Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ'ye daha önce alınan izinlerin dayanağını oluşturan 1/25.000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni Planı'nın hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanarak iptal edildiğine;

Dava konusu parseli de kapsayan alanın "Özel Endüstri Bölgesi" olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı'nın da Danıştay Onuncu Dairesi'nce iptaline karar verildiğine göre;

Taşınmazı, Özel Endüstri Bölgesi olarak belirleyen 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'nın da hukuka aykırı olduğu açık olduğundan;

Sözü edilen Bakanlar Kurulu Kararı ve 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı'na dayalı uyuşmazlığa konu parsele ilişkin 1/1000 ölçekli mevzi imar planında ve buna dayalı olarak düzenlenen yenileme ruhsatında da hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemlerin İPTALİNE...."(275) Mehmet Turgut da temyize gidiyor

Yargı kararlarını uygulamadıkları için hakkında dava açılıp da mahkum edilen tek kişi olan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut, "icranın geri bırakılması" talebiyleYargıtay'a temyiz başvurusu yapar.

Önceki savunmalara ek olarak şöyle der Mehmet Turgut: "Davacıların, manevi tazminat taleplerinin temelini oluşturan ve uygulanmadığını belirttikleri idare mahkemesi kararlarının hiçbirinde taraf ne Gemlik Belediyesi ne de davalı Mehmet Turgut'tur.

Sözü edilen idare mahkemesi kararları imar planlarının iptal kararlarıdır.Bu nedenle belediyece yapılacak uygulama, iptal edilen imar planlarına göre yeni ruhsat vermemesidir.Böyle bir ruhsat verilmediği gibi, iptal edilen imar planlarına dayandırılarak, eski ruhsatlarla ilgili davalı Mehmet Turgut'un görevde olduğu süre boyunca hiçbir yapı yapılmamış ve hiçbir işleme belediyece izin verilmemiştir.

Gemlik Belediye Başkanlığı, mahkeme kararlarının tebliğiyle birlikte ivedilikle infazını gerçekleştirmiştir. Verilen ruhsatlar iptal edilmiştir.Bu nedenle bu kararların infazında ruhsat iptali tebliğ edilmiştir.Fabrikanın ortadan kaldırılmasına diye bir karar verilmediğinden dolayı, yıkım gibi bir yaptırım uygulanamaz."

Turgut itiraz dilekçesinde, Cargill yetkililerinin infaz tutanağına düştükleri notu hatırlatır. Üretimin Bakanlar Kurulu kararıyla sürdürüldüğünü yazmıştır Cargill yetkilileri. Mehmet Turgut da buna dayanarak, "Geçerliliğini koruyan bir Bakanlar Kurulu kararını görmezden gelmek mahalli idarelerinin yetkisi dışındadır" der.

Turgut'un avukatı, Cargill fabrikasının çalışabilmesi için verilen izinlerin hiçbirinin altında müvekkilinin imzasının olmadığını savunur ve dilekçeyi şöyle bağlar: "Hatta buna izin vermeye yetkisi bile yoktur. Gemlik Belediye Başkanlığı ne imar planlarının değiştirilmesi, ne de emisyonizni verilmesinde yetkili kurumdur. Davalı Mehmet Turgut'un manevi tazminat sorumluluğunun doğması için şahsen kusurunun bulunması zorunludur.Ancak açıkça görüldüğü üzere davalı kendisine tebliğ olunan kararları hiçbir zaman sümenaltı etmemiştir.Aksine ivedilikle kendisine tebliğ olduğu anda, başkanlıkta hiçbir şekilde tutmadan, kararı ilgili birimlere tevdi etmiştir.Uygulamanın ne şekilde yapılacağı ilgili birimin görevi olup, bunların uygulanmasında hiçbir şekilde geciktirme yoluna gitmemiştir."

Yeni bir dava daha!
Takvim 27 Temmuz 2009'u gösterirken, Bursa Barosu, Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi ile Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği tarafından yeni bir dava daha açılır. Davalı Bursa İl Özel İdaresi'dir. Davacı vekili avukatlar ise Cankat Taşkın, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Nezih Sütçü ve Ali Arabacı'dır.

Dava dilekçesinde,davacı kurumlarca Bursa İl Özel İdaresi'ne ayrı ayrı yapılan itirazların reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptalleri istenir.

Ayrıcaİznik Gölü Çevre Düzeni Plan revizyonu işleminin tümünün yürütmesinin durdurulması ve iptali talep edilir.

Dava dilekçesine, süreçteki hiçbir ayrıntı atlanmadan yazılır. Konu uzun süredir çok nettir. Ama yargının her aşamasında her ayrıntıyı yinelemek, her belgeyi, kanıtı yeniden sunmak gerekmektedir. Bu nedenle 16 sayfa olur son açılan davanın dilekçesi.

Hikmet Şahin'e silahlı saldırı
Cargill davası ile ilgisi olmasa da, Cargill kararlarının uygulanmaması nedeniyle hakkında tazminat davası açılanlardan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'in başına gelenleri özet olarak sunmakta yarar vardır.

Partisi AKP tarafından ikinci kez belediye başkanlığına aday gösterilmeyen Şahin, 2009 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimlerde Demokrat Parti'nin adayı olmuş, ancak seçilememiştir. Şahin aynı yılın 4 Kasım'ında Bursa Yalova Yolu, Küçükbalıklı Mahallesi'ndeki işyerinde silahlı saldırıya uğrar. Bacağından vurulan ancak hastaneye kaldırılıncaya kadar çok kan kaybeden Şahin, 11 Kasım 2009'da hayatını kaybeder.

Yargıtay HGK'da tarihi duruşma
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki tazminat davasında verdiği bozma kararınabakalım şimdi de. ([192]) Öncelikle, Yargıtay'daki bu tarihi duruşmada davacılardan Ali Arabacı'nın yaptığı konuşmanın satırbaşlarına göz atalım...

10 yıldır süren "Cargill Davası"nın, bir çevre ve hukuk mücadelesi olduğunu anlatır eski milletvekili, Avukat Ali Arabacı... Mücadelenin, idareyi hukuk içine çekme amacı taşıdığını ifade eder. Tazminat davasının ise 4 mahkeme kararını uygulamayan kamu görevlileri hakkında açıldığını, yerel mahkemenin tazminat istemini reddetmesinin hukuki dayanağı olmadığını savunur.

Şöyle konuşur Arabacı:  "Reddederken, mahkeme kararlarının uygulanmadığını, tesisin tam kapasiteyle çalıştığını kabul ediyor ama davacıların bundan zarar görmedikleri için manevi tazminat isteyemeyeceklerini ifade ediyor. Bir de diyor ki 'yürütmenin başı başbakandan ve bakandan tazminat istenemez, ancak alt kademe kamu görevlilerinden istenebilir' diyor. Alt kademede yer alan kamu görevlilerini de sorumlu tutmazken nedenini de açıklayamıyor.

Değerli Yargıçlar;
İdare, bu davaya özgü yargı kararlarını bertaraf etmek için yönetmelik değiştirdi. Alan değişikliklerine gitti. Bakanlar Kurulu Prensip Kararı adı altında Anayasa'da yeri olmayan Bakanlar Kurulu kararı çıkarttı. Tam 4 defa adı geçen firmaya 'af' getiren yasa çıkartılmasını sağladı.

Bu süreçlerde yatırımcı firma ile işbirliği yapmaktan çekinmedi. Firmanın bağlı olduğu devletin siyasi baskısı, TC Devletini yönetenlerin Anayasa'yı ihlale varan tutumlarına yol açtı. Bu davaya konu edilen 4 adet iptal kararından sonra 4 idari karar daha mahkemelerce iptal edildi.

Bu arada Toprak Koruma Yasası'nı değiştiren 5578 sayılı yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi de yürürlüğün durdurulmasına karar verdi.

Bu karar ve Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin iptal kararı üzerine, yargıyı ve kararlarını yok saymaya kararlı yürütme, Mart/2008'de bir yasa ile tekrar Cargill Nişasta Fabrikasının faaliyetine olanak sağladı.

Görüldüğü gibi idare mahkeme kararlarını uygulamamakta kesin kararlıdır. Mahkemeden alınan kararlar ne işe yarar? Bu kararları elde edenler, bilenler, yaşayanlar, TC Devletinin hukuk devleti olduğuna, hukukun üstünlüğüne inançlarını yitirmezler mi? Derin bir üzüntüye, umutsuzluğa, çaresizliğe kapılmazlar mı?

Hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin, ne cezai ne hukuki yaptırımla karşılaşmaması, onları daha da cesaretlendirmez mi? Hukuk dışılığa, keyfiliğe itmez mi?

Değerli Yargıçlar;
Bu davanın davacılarının hiçbiri, kişisel yarar peşinde değildir. Amaçları ülke yönetiminde hukuku egemen kılmaktır. Geleceğe sağlıklı, dengeli bir çevre bırakabilmektir. Hukuka aykırı eylemde bulunanların yaptıklarının yanlarına kar kalmadığını göstermektir. Bir anlamda toplumsal dayanışma ve adalet arayışıdır."

Ve işte bozma kararı
Ali Arabacı konuşmasının sonunda, Yargıtay'ın daha önce eski başbakanlardan Mesut Yılmaz hakkında Bergama konusunda verdiği, ayrıca İnsan Hakları Mahkemesi'nin iki emsal kararının da dosyada olduğunu hatırlatır ve kararın bozulmasını ister.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına karşın, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, Erdoğan ve Ergezen hakkındaki tazminat istemine ret kararında direnme eylemi, Hukuk Genel Kurulu'nda da bölünmeye yol açar. Karar oyçokluğuyla çıkar.

Genel Kurul'un kararı şöyledir:
"1 - Davacılar Ali Arabacı, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Şenay Özeray ve Cevdet Altun vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davalı Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen yönünden direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK. 'nun 429. maddesi gereğince oyçokluğu ile BOZULMASINA,

2- Davalı Mehmet Turgut yönünden kurulan yeni hükme yönelik taraf vekillerinin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi için oybirliği ile dosyanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine oyçokluğu ile karar verildi."

Bozma kararınadayanak olan en sağlam delil ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan ve "Söz konusu Bakanlar Kurulu Prensip Kararı halen yürürlükte olduğundan, uygulamanın prensip kararına göre yapılması hususunda gereğini rica ederim..." dendiği 6 Haziran 2003 tarihli yazıdır. Ayrıca mahkeme kararlarının uygulanmadığına ilişkin onlarca belge de vardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun kararına"Başbakanlık veya Bayındırlık Bakanlığı'nın fabrika binasının inşaatının durdurulması veya yıktırılması ile ilgili idari yargı kararını uygulama görevleri yoktur. Bu nedenlerle Başbakan veya Bayındırlık Bakanının idari yargı kararını yerine getirmeme gibi bir eylemleri olamayacağından ve olmadığında haklarında açılan tazminat davasından dolayı tazminatla sorumlu tutulamazlar. Haklarındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerekir" görüşüyle karşı çıkanlar Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı A. Nazım Kaynak ile 4. Hukuk Dairesi Üyesi Kamil Kancabaş'tır. ([193])

Her şey bu kadar net iken!
Yargı kararları bu kadar net olduğu halde hukukun göz göre katlediliyor olmasına isyan edilmemesi gerekir! Hukuka inanan insanların hukuktan başka tutunacağı dal yoktur, olmamalıdır da. Ama fıkra ya da tekerleme her neyse, onda olduğu gibi "suçu işleyen kadı ise kadı kime şikayet edilir" sorunsalı yoktur artık ortada. Çünkü medeni dünyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi bir şikayet mercii vardır.

Neyse, oraya tekrar gideceğiz.
Artık 2010 yılındayız. Ele aldığımız yargı kararı Danıştay 6. Daire'den çıkmıştır. Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin idare ve dolayısıyla Cargill aleyhine verdiği 14 Haziran 2007 tarihli karar onanmıştır. Davacılar, Cargill'e 20 Şubat 2006 tarihinde verilen B Grubu emisyon izin belgesinin iptali istemiyle Bursa Valiliği'ne başvurmuş, Valilik yanıt bile vermeyerek talebi reddetmiştir. Bunun üzerine açılan davada işlemin iptali kararı çıkmıştır. Valilik de yerel mahkeme kararının bozulmasını istemiştir. Danıştay 6. Daire özetle şöyle der:

".İdare Mahkemesince, şirketin faaliyet gösterdiği alanı Özel Endüstri Bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararı ile bu alanla ilgili olarak yapılan İznik Gölü Çevre Düzeni Plan değişikliği, uygulama imar planı ile yapı ruhsatları yargı yerlerince iptal edildiğinden, dava konusu B grubu emisyon izin belgesi ile deşarj izin belgesi ile gayrisıhhi müessese açılma ruhsatının da dayanağının kalmadığı...

Her ne kadar davalı idarece değiştirilen Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uyarınca müdahil şirketin başvuruda bulunduğu ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesince söz konusu kanunun yürürlüğü durdurulduğundan bu durumun varılan sonucu değiştirmeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare ve davalı idare yanında davaya katılan vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu işlemlerin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki temyize konu Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin kararında, bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, bozma istemi yerinde görülmeyerek anılan mahkeme kararının ONANMASINA..."^78)

"Ey İdare, ey Cargill! Tutunacağınız tek bir dal yok!"demektir bu kararın özeti. AİHM, davayıhenüz kabul etmedi!

Yerel mahkemelerden alınan iptal kararları her ne kadar hukuka olan inancı tazelese de, şimdiye kadarki gelişmeler doğrultusunda kazanan hukukun üstünlüğü değil güçlülerin hukuku galip olacaktır.

AİHM'e yapılan başvuruyla ilgili bir yazı gelir. AİHM'de dosya açılmış, adı da "Bursa Barosu Başkanlığı ve diğerleri"olmuştur ama AİHM henüz davayı kabul etmemiştir.

".davanın verildiği daire başkanının mahkeme içtüzüğünün 54/2 b. uyarınca dilekçeden Türk Hükümeti'nin bilgilendirilmesine ve hükümetin talebin kabul edilebilirliğine ve esasına ilişkin görüşlerini yazılı olarak sunmasına karar verdiğini tarafınıza bildiririm.

.eğer mahkeme dilekçenin kabul edilebilir olduğunu ve esas hakkında karar verilecek durumda bulunduğunu değerlendirirse vakit geçirmeden içtüzüğün 54/A 2. maddesi uyarınca bir yürütmenin durdurulması kararı verebilecektir."

Neyse, yazan biri çıktı!
Bunca dava, bunca iptal, bunca hukuksuzluk! Peki, kim dile getirecek bunları? Kanlı cinayet haberlerini pür dikkat izleyen bu toplum, hukuk katliamına neden gözünü kulağını kapatmaktadır?

Bursa yerel basını, Cargill konusunda susmaya başlayalı yıllar oldu. Dünyaya örnek olacak hukuk katliamı burunlarının dibinde yaşanırken zerre kadar görmüyor olmaları ne acı!

Yaygın basında Cargill konusunu gören ve fakat etki alanı oldukça dar olan yazarların yazdıkları var elbette. Örneğin Mehmet Yavuzkan'ın www.haber.sol.org.tr  adlı internet sitesinde yer alan yazısının tamamı Bursa'ya ilişkin. Sümerbank Merinos ve Cargill'i aynı potada değerlendirmiş. İşte o yazıdan bir bölüm: "Cargill, ülkemizdeki şeker fabrikalarının tasfiyesini hedefleyen uluslararası bir tekel. 2008 yılında, Bursa Bölge İdare Mahkemesi Cargill fabrikasının yasa dışı faaliyet yürütüyor olduğuna karar verdiği halde kapatılmamış, Tayyip Erdoğan Cargill hakkındaki yargı kararlarını 'kabullenemediğini' ve 'greyder gibi yol açacağını'beyan etmişti. Yaptı da...

Bunun yanısıra, dönemin ABD Büyükelçisi Ross Wilson ve ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener, Bursa'ya yaptıkları gezilerde Cargill konusunda desteklerini(!) eksik etmemiş Wilson'un Bursa'da yaptığı tüm temaslar kapalı kapılar arkasında, halktan gizli yapılmıştı.

Cargill'in çıkarları, Türkiye'nin pancar şekeri üretimini daraltıp, yerine nişasta bazlışeker üretimine alan açması yönündedir. Bunun en kolay yolu, bir yandan yasal mevzuatın ve kotaların bu biçimde düzenlenmesi, diğer yandan özelleştirme kapsamında olan Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ (TŞFAŞ)'nin tasfiye amacıyla özelleştirilmesinden geçmektedir. Bu özelleştirme, pancar tarlalarında çalışan yaklaşık 250 bin tarım işçisini ve TŞFAŞ'de istihdam edilen 12 bin 500 işçiyi ilgilendirmektedir.

Bir yanda antiemperyalist meydan okumanın örneği Merinos, diğer yanda emperyalist bir yağma örneği Cargill... Bir yanda Merinos emekçileri ve Merinostan giyinen emekçiler... Diğer yanda Cargill işbirlikçileri ve Cargill'den geçinenler... Şimdi Bursa'da hangisi faaliyette?

Merinos'u yakanlar ve Cargill için 'greyder' olanlar kimler?

Merinos yakılarak yıkılırken ses çıkarmayıp da, Cargill'in var olması için ses çıkaranlar(!) kimler?

Merinos'un makinelerini yok pahasına alanlar kimler?

Cargill'in Orhangazi ve Gemlik'teki okullarda öğretmen odalarını yenileme çalışmalarını onursuzca kabul eden kaymakam vemilli eğitim müdürleri kimler?

Cargill, nasıl ve kimlerin desteğiyle, bir toplumsal duyarlılık(!) çalışması yapıyor?

250 bin tarım işçisini ve 12 bin 500 işçiyi şeker fabrikalarının özelleştirmeleriyle kaderine bırakacak olanlar kimler?

Emekçiler nezdinde, onların geleceklerine kastedenler ve işbirlikçileri deşifre edilmeden ve hesap sorulmadan bu mücadeleyi veremeyiz.

Zaman, hesap sorma ve mücadele zamanı!"

Böyle yazıların yanı sıra, liberal bilim adamı-yazarlardan Deniz Gökçe gibi olanlarının da, "Yabancı yatırımcı neden gelsin ki?" başlıklı yazılarıyla, Cargill konusunda idareye karşı verilen mücadele sürecini yeren yazılara da rastlanır o tarihlerde.

Mehmet Turgut'un çırpınışı!
Mahkeme kararlarını uygulatmadıkları için haklarında tazminat davası açılanlardan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bayındırlık Eski Bakanı Zeki Ergezen, Vali Oğuz Kağan Köksal ve Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, yerel yargı aşamasındaki akılalmaz yorumlar ve yeni yaratılan kavramlarla paçayı kurtarmış görünüyorlardı ama Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut için durum öyle değildi. Tazminata mahkum edilen tek kişiydi Mehmet Turgut. Yargıtay'a temyiz başvurusu yapmıştı.10 Mayıs 2010, Turgut'un temyiz başvurusunun Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce reddedildiği tarihtir. Turgut'un avukatı, 12 Temmuz 2010 tarihli dilekçesiyle, karar düzeltme talep eder.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile yazışmalar da devam etmektedir bir yandan. 11 Ağustos'ta bir yazı daha gelmiştir. 22 Eylül 2010 tarihine kadar hükümetin savunmalarına karşı cevapların sunulması, dosyadaki belgelerden eksik olanların tamamlanması ve davacıların dostane çözüm talebinin olup olmadığının mahkemeye bildirilmesi istenir. Yanıtı, Bursa Barosu adına Avukat Şaban Cankat Taşkın verir.

Öncelikle dil sorununun aşılması için çaba gösterilir zira yazışmaların hem İngilizce, hem Fransızca olmak üzere iki dilde yapılması Bursa Barosu ve davacılar için sorundur. Taşkın şöyle der;

"Öncelikle belirtmeliyiz ki dava dilekçemizde tercih edilen dil olarak "İNGİLİZCE"yi belirtmiş olmamıza rağmen, tüm ara kararlarınızın tarafımıza "FRANSIZCA" olarak gönderildiğini görmekteyiz.

Fransızca, başvurucular açısından savlarını ve karşı savunmalarını ortaya koymak için ciddi anlamda güçlük yaratmaktadır. Çünkü, başvuruculardan hiçbiri Fransızca bilmemekte; Bursa ilinde de Fransızca bilen kişiye ulaşmada başvurucular güçlük yaşamaktadır. Bu nedenle bundan sonraki yazışmalarınızın ve kararlarınızın "İNGİLİZCE" olarak gönderilmesini talep ediyoruz."

Kibirli Fransız'ın bu talebe nasıl vereceği merak konusudur.

Cankat Taşkın, "hükümetin savunmasına yanıtve dostane çözüme ilişkin beyan"ları şu cümlerle toparlar: "Hükümetin savunmalarını kabul etmiyoruz. Yargılamanın şu aşamasına kadar dosyaya gereken tüm kararları ve beyanları sunduk. Özellikle de 18.06.2009 tarihli dilekçemizin ekinde, gereken tüm belgeler sunulmuş ve Sayın Mahkemeniz tarafından 2 Temmuz 2009 tarih ECHR-L Tur0.1 HB/ABA/eoz sayılı yazıyla belgelerin alındığı tarafımıza bildirilmiştir.

Hükümetin, davacıların uzakta olduğu ve devam eden mahkeme kararları olduğu gerekçesi ile başvurumuzun kabul edilemeyeceği yönündeki savunmasını yanıtlamak gerekirse şunu diyebiliriz: 'Türk idari yargı sistemi, çevre ve imar uygulamalarına ilişkin davalarda menfaat ihlalini geniş yorumlamakla ve Danıştay, bu konularda 'herkesin' davacı olabileceğini kabul etmektedir. Dosyanıza sunulu idari yargı kararlarında da bu husus vurgulanmıştır.'

Ayrıca, davaların çoğu kesinleşmiştir. Kesinleşmemiş olanlar bakımından da şu söylenebilir: 'Dava konusu Cargill adlı Amerikan şirketi ile ilgili alınan iptal kararlarından sonra; salt bu kararları uygulamamak amacıyla idare tarafından yeniden başka kararlar alınmış ve o kararlar da ayrıca idari yargı tarafından iptal edilmiştir. Amacın, adı geçen şirketi korumak ve şirketin çalışmasını sürdürmesini sağlamak olduğu açıktır. Devam eden ve hukuka aykırı olan bir idari süreç artık silsile durumuna geldiği için; her işleme karşı sürekli olarak seri iptal davaları açmak zorunluluk olmuştur. Hükümet her iptal kararından sonra yeni baştan o iptal kararını ortadan kaldırır nitelikte bir idari karar almakla, hem yargı kararlarını dolanmış, hem de iç hukuk yollarının tüketilmesini de önlemiştir. Bu nedenle, hükümetin vargı kararlarının uygulandığı ve iç hukuk yollarının tüketilmediği savunmasının hukuki temeli yoktur.'

Dostane çözümü kabul etmiyoruz. Dosyanın Mahkemenizce karara bağlanmasını diliyoruz."

Yeniden 3. İdare Mahkemesi
Bursa 3. İdare Mahkemesi'ndenbir karar daha çıkar. Bursa Barosu, Şehir Plancıları ve Mimarlar odalarının Bursa şube başkanlıkları ile Ali Rahmi Beyreli, Yahya Şimşek, Levent Gencelli, Lütfü Kırayoğlu ve Gürhan Akdoğan'ın açtığı davada 6 fabrika çalışanın da müdahiller arasında yer aldığını hatırlayalım.

Dava özeti; Mahkemelerce verilmiş iptal kararlarına rağmen faaliyetine devam eden Cargill İşletmesi'nin faaliyetinin durdurulması talebiyle Bursa Valiliği İl Tarım Müdürlüğü'ne yapılan başvurunun reddedilmesi işleminin iptali istemidir. Kısacası "fabrikayı kapatın" dilekçesi yazılmıştır. İdare ise bu isteğe kulaklarını tıkamıştır.

Oysa Bursa Valiliği ilk olarak, "Uyuşmazlıkta idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem bulunmadığı"nı savunur. Bahse konu işlemle davacıların makul ve ciddi bir menfaat bağının söz konusu olmadığı iddia edilir. Cargill AŞ'nin yasa gereği faaliyetine devam ettiği, dava konusu işlemin faaliyete devam etme işlemi değil, müracaatın alındığının bildirimine ilişkin olduğu ifade edilir. İşlemin daha önceki yargı kararlarına aykırı bir yönü ve tesisin tarımsal bütünlüğü bozduğuna dair herhangi bir yargı kararı bulunmadığı, toprak koruma projesinin hazırlanmasının yönetmelik gereği olduğu öne sürülür, davanın reddi gerektiği savunulur.

Uzun karar metninin sonuna gelelim. Bursa 3. İdare Mahkemesi, iptali istenen işlemin iptalini gerektirecek nitelikte görülmediğinden itibar edilmediğini vurgular. Cargill'in faaliyetinin durdurulması yönündeki başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık olmadığı hükmüyle davayı reddeder. (279)

Tabii ki bu da temyize gider. Aynı süreç işler, aynı savunmalar, aynı iddialar dile getirilir. Kararın bozulmasının istendiği tarih 17 Şubat 2011'dir.

Tazminat davası yeniden Bursa'da
Erdoğan, Ergezen, Köksal, Şahin ve Turgut hakkındaki tazminat davası Yargıtay'dan döndükten sonra Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 3 Mart 2011 tarihinde dosyayı yeniden ele alır. Duruşma salonunda kürsüde Mahkeme Başkanı, 2006 yılından buyana değişmeyen hakim Nizamettin Keleş oturmaktadır. Davacılar Bursa Barosu Başkanlığı, Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan, Eralp Atabek, Şenay Özeray, Fethiye Altıntaş, Kadriye Gökçadır, Burak Giray, Nezih Sütçü, İsmail İşyapan, Nalan Bener, Okan Dursun, Cevdet Altun, Sinan Doğan, Erol Çiçek, Ş. Cankat Taşkın ile Ali Arabacı da hem kendi, hem de davacılar vekili olarak kürsünün sağındadır.Solda da iki davalı vekili yer alır, açık duruşmaya başlanır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 Kasım 2009 tarihindeki bozma, 4. Hukuk Dairesi'nin 10 Mayıs 2010 tarihli,genel kurul bozma kararı dışında tutulan kısmına ilişkin onama kararı okunur. Davacılar vekiline bir diyeceği olup olmadığı sorulur. Arabacı, "bozma kararına uyulsun" der.

Silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Bursa Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Hikmet Şahin mirasçılarının vekili, müvekkillerinin murisi yönünden, açılan davanın daha önce kesinleştiğini, bozma ilamının merhum Şahin'le ilgisi olmadığını bildirirler.

Recep Tayyip Erdoğan vekilleri Erman Durmuş Gemici ve Ece Harika Akyürek de, "bozma ilamına uyulmasın, davanın reddine karar verilsin" derler.

"Gereğini düşündüm ama bir daha düşüneyim!"
Nizamettin Keleş, "Gereği düşünüldü" der ve devam eder: "G.D: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyulmasına karar verildi. Tefhimle açık duruşmaya devam olundu.

Davacılar vekilinden diyecekleri soruldu: Diğer davalı Mehmet Turgut yönünden hükmedilen 3.000.00'er TL manevi tazminatın bu davalılar yönünden de hükmedilmesine karar verilmesini talep ediyoruz dedi.

Davalı Recep Tayyip Erdoğan vekili: Davanın reddine karar verilsin dedi.
Dosyanın incelenmesinde direnme kararı öncesi Mahkemece verilen karar davalı Hikmet Şahin yönünden onanarak kesinleşmiş olduğu, davalı Hikmet Şahin ve mirasçıları yönünden halen derdest olan bir dava söz konusu olmadığı, genel kurul bozması sonucu yanlışlıkla davalı adına tebligat çıkarılmış olduğu, bu itibarla devam eden davada Hikmet Şahin'in ve mirasçılarının taraf sıfatının mevcut olmadığı görüldü.

Bu itibarla Hikmet Şahin mirasçıları vekili olduğunu söyleyen Av. Erman Durmuş Gemici'nin dosyada sıfatının bulunmadığı ve temsil yetkisinin de bulunmadığı belirtildi.

G.D: Dosyanın safahatı değerlendirilerek taraflara varsa esas hakkında diyeceklerini bildirmek üzere 20 günlük süre verilmesine, dosyanın karar yönünden incelemeye alınmasına.

Bu nedenle duruşmanın 20/04/2011 günü saat 10:30 bırakılmasına karar verildi. 03/03/2011"

20 Nisan 2011 tarihine gidelim hemen. Yine 1. Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma salonundayız. Nizamettin Keleş kürsüde, sağında Ali Arabacı, solunda Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ece Harika Akyürek. Açık yargılama(ma)ya devam olunur!

"Usuli kazanılmış hak doğdu"
Ali Arabacı, esas hakkındaki beyanını yazılı olarak mahkemeye sunar. Okunur, bir sureti davalı vekiline verilir.

Şöyle demiştir Arabacı;
"Mahkeme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.11.2009 Tarih,2009/4-543 Esas ve 2009/559 Karar sayılı 'bozma' ilamına 03.03.2011 günlü oturumda uymuştur. Böylece taraflar için 'usulî kazanılmış hak' doğmuştur. Buna göre, mahkemece yapılacak iş;

Davalılar Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen'in de diğer davalı Mehmet Turgut ile birlikte, davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray'a karşı; dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 3000'er TL. (Bu rakam kesinleşmiştir) manevi tazminatla sorumlu tutmasına karar vermekten ibarettir. Her üç davalının sorumluluğu müştereken ve müteselsilendir."

Davalı vekiline söz verilir. Davacıların esas hakkındaki beyanlarını kabul etmediğini bildirir. Davanın reddine karar verilmesini talep eder.

Keleş, "gereği düşünüldü" dedikten sonra, "Eksik husus kalmadığı takdirde karar verilmek üzere dosyanın incelemeye alınmasına..." der ve duruşmayı 16 Haziran 2011 tarihine bırakır.

O tarih hemen gelir. Nizamettin Keleş, davacı ve davalı vekillerine yine sorar "bir diyeceğiniz var mı" diye! Yoktur işte! Davacı davanın kabulünü, davalı reddini istiyor o kadar! Her şey elinin altında! Ver kararını artık öyle değil mi?

Kararını verir Nizamettin Keleş. "GD: Davacının davasının reddine dair verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı Yargıtay yolu açık olmak üzere okunup usulen tefhim kılındı."

Bakalım gerekçeli karara neler yazılacak?

Ama gerekçeli karar bir türlü gelmez. Neredeyse 4 ay geçmesine karşın gelmeyen gerekçeli karar için Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı'na başvurulur. Ali Arabacı, 4 Ekim 2011 tarihli dilekçesinde, gerekçeli kararın yazılmasına ilişkin yasal zorunluluğu hem yürürlükten kaldırılmış, hem de yürürlükteki HMUK hükümleriyle hatırlatır. Mülga, yani yürürlükten kaldırılmış kanuna göre kararın tefhimi, yani duruşmadaki bildirimden itibaren 15 gün içinde yazılması ve taraflara iletilmesi gereken gerekçeli kararın, 2011 yılında çıkarılan yeni kanuna göre 1 ay içerisinde yazılıp taraflara gönderilmesi gerekmektedir. Oysa Ali Arabacı dilekçeyi verdiği gün, tefhimin üzerinden değil 15 gün 1 ay, tam 3 ay 18 gün geçmiştir.

Gerekçeli karar nihayetinde yazılır. Davacılara tebliğ tarihi ise 2 Kasım 2011'dir. Kararın alındığı tarihten itibaren toplam 139 gün geçmiştir.

Ey hukukçular, okuyun bu kararı!
Şöyle denir gerekçeli kararda;  "Yapılan yargılama sonunda 2009/12 E. 2009/98 K. Sayılı 02.04.2009 tarihli karar ile davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray için 3.000.00'er TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Mehmet Turgut'tan alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine. Davalılar Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen yönünden Yargıtay bozma ilamına karşı önceki kararda direnilmesine, bu davalılar hakkındaki davanın reddine..."

Buradan da anlaşıldığı üzere, Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray dışındaki diğer tüm davacılar reddedilmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen ile ilgili reddin gerekçesini şöyle açıklar Nizamettin Keleş:

"1-Davalı Recep Tayip Erdoğan Başbakan, Zeki Ergezen ise Bayındırlık Bakanı sıfatıyla hükümet üyesi olarak görev yapmaktadır.

Seçilmiş siyaset adamı kimliği ile hükümetin başında Başbakan olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan ile Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen'in, ülkenin idare ve yönetiminden sorumlu kişiler sıfatıyla; ülkenin yönetimi ile ilgili alınacak kararlar konusunda önemli görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görev ve sorumlulukları çerçevesinde, ülkede yapılacak yatırımlar konusunda planlama yapma görev ve yetkisine sahiptirler.

Yasama organının gerekli görülen hallerde yeniden yasal düzenlemeler yapma, kanun hükmünde kararname ve genelge çıkarma yetki ve görevi bulunmaktadır.

Somut olayda; davacılar, çevreye zarar vereceği düşüncesi ile yapılmakta olan fabrika inşaatının yapımının durdurulmasını temin için idari yargıda dava açmışlarıdır.

Fabrika binasının yapımına izin verip, vermemek veya bu maksatla verilmiş idari yargı kararını yerine getirmek,inşaatın durdurulması ve yıkılması görevi mahalli idare makamlarına aittir. (Mahkememizce de, fabrikanın kapatılması yönündeki yargı kararlarını uygulamayan Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Turgut tazminata mahkum edilmiş ve karar kesinleşmiştir).

Başbakan ve Bayındırlık Bakanının görevleri arasında, inşaatlara ruhsat vermek, inşaatın durdurulması veya yıktırılması ile ilgili idari yargı kararlarını uygulamak gibi görevleri bulunmamaktadır. Bu bağlamda; bu konulardaki idari yargı kararlarını yerine getirmeleri de kendilerinden beklenemez.

Başbakan ve Bayındırlık Bakanı bu süreçte imar planlarında değişiklik yapmışlardır. İdari Yargıda, imar planı değişikliği sonradan iptal edilse dahi yerel ve genelde planlama yapmak, ülkenin kalkınma planları ve bu gibi plana bağlı olarak imarla ilgili mevzuatta düzenleme yapmak ve karar almak Başbakanlığın ve Bayındırlık Bakanlığının yasalarla kendilerine verilmiş yetki ve görevidir. Davalıların yasadan kaynaklanan bu görevini yerine getirmelerinin idari yargı kararına uymamak anlamına gelmeyeceği, mahkeme kararları ancak o davaya konu olan olay ile ilgili ve bağlı olup onun dışında her yeni durum ve düzenleme, yeni bir yargılama ve kararı gerektirir. Bu itibarla; mahkeme kararının infazı ile Başbakan ve Bayındırlık Bakanının görevleri arasında veya yaptığı düzenlemeler arasında illiyet bağı yoktur. Kararın infazı ancak o yerdeki yerel yönetimin sorumluluğunda olup, bu hususta da bozma öncesi verilen kararda tazminata hükmedilmiş ve bu yönden de verilen karar onanarak kesinleşmiş olup, kararın tüm bu hususları nazara alındığında İdare Mahkemesi kararının yerine getirilmesi ile davalı Recep Tayip Erdoğan ve Zeki Ergezen'in yeni düzenleme yapmalarına ilişkin idari tasarrufları arasında illiyet bağı bulunmadığından bu iki davalı yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir."

Geçmiş olsun Türkiye!
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP'li Ali Topuz, Kemal Kılıçdaroğlu ile 117 milletvekilinin Anayasa Makemesi'ne açtığı iptal davasında karar çıkar. İptali istenen, "Cargill Yasası" olarak bilinen, TBMM Genel Kurulu'nda sert tartışmalara neden olan "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun"un iki maddesinin bazı fıkraları ve kelimeleridir.

Yani şunlar:
"1- 4. maddesiyle 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 17. maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen üçüncü fıkrasının, birinci cümlesinde yer alan '...gibi...'sözcüğü ile beşinci cümlesi,
2- 6. maddesiyle 5403 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 3. maddesi..."
Haşim Kılıç başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi'nin kararının sonuç bölümü aynen şöyledir:
"31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un:
1- 4. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 17. maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen üçüncü fıkranın;
a- Birinci cümlesinde yer alan '... gibi...' sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Fettah OTO ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Beşinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- 6. maddesiyle, 5403 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 3. madde,26.3.2008 günlü, 5751 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından, bu maddeye ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE 14.4.2011 gününde karar verildi. "([194])

Hadi geçmiş olsun Türkiye! Tecavüzcünle mutlu olmaya bak!
Kararın 2. maddesinden anlaşıldığı üzere, siyasi iradenin 26 Mart 2008 tarihinde TBMM'den geçirdiği 5751 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un 2. maddesi ile 3 Temmuz 2005 tarihli 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen Geçici 4. Madde'nin iptali istemi de, Anayasa Mahkemesi tarafından aynı gün reddedilmiştir.

Yine CHP'lilerin açtığı davada gerekçeli kararın sonuç bölümü şöyledir: "26.3.2008 günlü, 5751 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na eklenen Geçici 4. maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fettah OTO ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 14.4.2011 gününde karar verildi. "([195])

İlk kez karşılaşılan bir durum daha
Anayasa Mahkemesi'nin bu iki kararından sonra Bursa'da idare mahkemelerine, idarenin Cargill ile ilgili karar ve uygulamalarına ilişkin yeni davalar açmak, şimdiye kadar önlenemeyen gidişata nasıl bir etki yapacaktır acaba?

Olsun! Sonuçsuz da olsa, iç mücadele yollarının her aşamasının tüketilmesi gerek ki, yarın AİHM karşısında "Biz hukukun üstünlüğüne inanan yurtseverler olarak yapılması gereken ne varsa yaptık" denebilsin.

25 Ağustos 2011'de Ali Arabacı ve Cankat Taşkın, İdare Mahkemesi'ne yeni bir dava daha açar. İptalini istedikleri, Bursa Valiliği'nin Cargill'in faaliyetine izin veren ve 3. İdare Mahkemesi'ndeki başka bir yargılama sırasında haberdar olunan 16 Mart 2009 tarihli izin belgesidir.

O ana kadar 7 iptal ve çok sayıda yürütmeyi durdurma kararı karşısında tesisin "ne pahasına olursa olsun"çalıştırılmasını amaçlayan, hukuk devleti kurallarını hiçe sayarak, mahkeme kararlarını uygulamayan idare, çareyi kişiye ve olaya özel yasa çıkarmakta bulmuştur. En son izin belgesinin de öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istenir.

Cargill Davası sürecinde o ana kadar karşılaşılmayan bir uygulama daha çıkar ortaya. Biraz önce bahsedilen davaya bakan Bursa 1. İdare Mahkemesi, 19 Eylül 2011 tarihinde resen bir karar verir ve der ki;

"Dava konusu olayda uyuşmazlığın Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Tic. AŞ'yi etkileyeceği anlaşıldığından, davalı yanında davaya katılmakta serbest olmak üzere davanın Cargill Tarım ve Gıda Sanayi Tic. AŞ'ye ihbarına, dava dilekçesi örneğinin tebliğine 19/09/2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi."

Şaşırtıcıdır elbette. Görüldüğü gibi karar oyçokluğuyla alınmıştır. HakimHasan Hüseyin Yeşildere, karşı oy yazısında şöyle der: "1086 sayılı HUMK'un 49. maddesinde belirtilen koşullar gerçekleşmeden davanın ihbarına gerek olmadığı görüşü ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılamadım. Ayrıca, bakılan dava yürütmeyi durdurma istemli olarak açıldığından bu istemin kanunda öngörülen süre içerisinde karara bağlanabilmesi için üçüncü kişiye davaya katılması için süre tanınması gerekmekte olup bu süre de karar da tanınmadığından zaman kaybına yol açacağı ve yürütmeyi durdurma müessesesinin fonksiyonunu azaltacağı için idari yargılama hukukunda, üçüncü kişilerin haklarını koruyan ihbar kurumunun tam olarak uygulanamayacağı sonucunu da doğrulamaktadır. "(282)

Tekrar Ankara'ya gidiyoruz. Danıştay 10. Daire'de, Bursa 3. İdare Mahkemesi'nce davacılar aleyhine verilen kararın temyiz duruşması yapılır. Yüksek mahkeme, Cargill ile ilgili idareye yapılan başvuruların reddi işlemlerinin yürütmesinin durdurulması ve iptaliistemini yasal koşullar oluşmadığı gerekçesiyle reddeder.

Hakim Keleş ile ilgili eylem planı
27 Ekim 2011'de Avukat Cankat Taşkın, Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu adına Baro Başkanlığı'na bir rapor yazar. Konu başlığı "Bursa Barosu Çevre Hukuku Komisyonu'nun 26.10.2011 günlü toplantısında aldığı karar gereğince, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş hakkında yasal girişim başlatılması yönündeki talebinin sunulmasıdır."

Taşkın, raporunda açılan tazminat davasının aşamalarını özetler ve şöyle yazar; "...anlaşılacağı üzere Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hakimi olan Nizamettin Keleş, Hukuk Genel Kurulu'nun kararına karşı DİRENEREK yasal düzenlemeyi açıkça ihlal etmiş ve Türk Hukuk Tarihi'ne seçmiştir.

Bir hukuk devletinde herkes Başbakan dahi olsa, hukuka aykırı bir eylemi nedeniyle tazminata hükmedilmişse, bu tazminatı ödemekle yükümlüdür. Ayrıca bir hukuk devletinde bir hakim, Başbakanı korumak için Hukuk Genel Kurulu'nun kararlarına direnecek olursa, hiç kimse haksız eylemi nedeniyle Başbakana veya bakanlara dava açamaz hale gelecektir. Bu durumda, devleti yönetenler her türlü hukuka aykırılığı gerçekleştirebilecek ve bu aykırılık 'yaptırımsız' kalacaktır. Böyle bir devletin hukuk devleti olması da yalnızca 'Anayasal Bir Temenni' olarak Anayasada bulunmaktan öteye gidemeyecektir."

Cankat Taşkın, komisyonda, Hakim Keleş hakkında yapılabileceklerle ilgili alınan kararları da sıralar:
1- Hakimin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikayet edilmesi;
2- Hakim hakkında Adalet Bakanlığı'na suç duyurusunda bulunulması;
3- Hakimin hukuki sorumluluğu gerekçesi ile devlete karşı, hakime rücu edilmek kaydıyla tazminat davası açılması;
4- İç hukuk yolları tüketilince, konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulması;

Bunlarla da kalınmamalı, Türkiye'de hukuk devleti ilkesinin zedelenmemesi ve konuyla ilgili ciddi kamuoyu oluşturulması açısından konu, diğer illerin baro başkanlıklarına ve Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına aktarılmalı. TBMM'ye aktarılarak, Başbakan'a ve Adalet Bakanı'na karşı konuyla ilgili soru önergesi verilmesi sağlanmalı. Basın açıklaması ile gündeme getirilmelidir.

Tazminat davasında yeniden Yargıtay yolu
Hakim Nizamettin Keleş'in Türk hukuk tarihine geçen kararı bir kez daha Yargıtay'a gider. Ali Arabacı, temyiz dilekçesinde süreci özetler, mahkemenin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bozma ilamına 3 Mart 2011 günlü oturumda uyduğunu hatırlatır ve şöyle devam eder: ".mahkeme, gerekçeli kararında 03.03.2011 günlü 'bozmaya uyma' ara kararından dahi söz etmeksizin, usuli kazanılmış hakları ihlal pahasına kendi ara kararına aykırı hüküm kurmuştur.

Oysa, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 439/son maddesine göre; 'Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur'.

.yerel mahkemenin Hukuk Genel Kurulu kararını tartışma, direnme ya da başka şekilde davranma hak ve yetkisi bulunmamaktadır.

Aksine davranış, mesleki disiplin suçunu beraberinde getireceği gibi TCK'nun 257. maddesinin ihlali anlamına da gelir.

Eğer, mahkemenin yaklaşımı kabul edilecek olursa ülkede kurulmuş olan hukuk düzeni bütünüyle bozulacağı gibi, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine ciddi kuşkular doğar. Hiçbir yargıcın, davanın bir tarafı başbakan ya da bakan diye farklı davranma, onları koruma, bu korumadan 'gelecek bekleme' gibi bir hakkı yoktur. Adalet dağıtmakla görevli bir yargıcın anayasaları, yasaları, uluslararası sözleşmeleri bir yana itip 'kanun önünde eşitlik', 'hak arama özgürlüğü' ve 'adil yargılanma hakkı' gibi uluslararası temel hukuk ve insan hakları kurallarını ihlal etme hakkı yoktur.

Mahkeme kararı, yasaya aykırı olsa da bir anlamda 'fiili direnme' niteliğindedir. Bu nedenle karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyiz edilmektedir. Kararın bozulması gerektiği inancındayız."

Cargill avukatlarından kerhen(!) başvuru
Anayasa Mahkemesi, "Cargill Yasası"na iptal istemini reddetmişken Cargill avukatlarının işi bitti sayılırdı! Dolayısıyla, yerel mahkemelerde uğraşmaya da gerek kalmamıştı. En son açılan davalarda davacılar gönüllerince oynasınlardı!

Ama ne olur olmazdı. Valiliğin son işlemi aleyhine açılan davaya müdahil olmayan Cargill'e haber verilmeli ve müdahil olmaları sağlanmalıydı. Neyse ki Bursa 1. İdare Mahkemesi yapmıştı bunu.

Cargill avukatları, 16 Kasım 2011 tarihinde"Madem ki mahkemeden tebligat gelmiş, ayıp olmasın, hadi başvuralım" demişlerdir büyük olasılıkla ve müdahil olma ve davanın reddi taleplerini içeren dilekçeyi verirler.

5 Aralık 2011 tarihinde Danıştay'dan bir iptal kararı daha gelir ama ne gam! 2009 yılında Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilmiş, Cargill'e mevzi imar planı onayı, inşaat ruhsatı ve dayanağı olan Yüksek Planlama Kurulu kararlarının iptal edilmiş olmasının da bir anlamı kalmamıştır neredeyse.

Bu arada Cargill'in müdahil olması için tebligat çıkarılan davada karar 27 Aralık 2011 tarihinde verilir. "Davacı Bursa Barosu Başkanlığının ehliyeti yönünden davanın reddine" denir. Baro'nun işi neymiş? Yasaya göre sadece mesleğin ve meslek mensuplarının sorunlarıyla ilgilenebilirmiş!

Tabii bu karar da temyize gönderilir. Cankat Taşkın, hem kararın bozulmasını, hem de baroların dava ehliyetinin varlığı konusunda Danıştay Daire kararları ile Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu arasında içtihat farklılığı bulunduğundan; içtihatların birleştirilmesi için dosyanın Danıştay Kanunu'nun 39 ve 40. maddeleri uyarınca, İçtihadı Birleştirme Talebi İle Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'na gönderilmesini ister. Bunlardan önce de iptali istenen dava konusu hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi talep edilir.

Bu arada Bursa 2. İdare Mahkemesi'nden 20 Şubat 2009 tarihinde çıkan, Bursa Valiliği'nce temyize gönderilmiş olan bir başka aleyhte davaya da onama gelir. 28 Aralık 2011 tarihli onamaya göre, Cargill ile ilgili Bursa İl İdare Kurulu kararı ve inşaat ruhsatı bir kez daha iptal edilmiştir.

Baro'nun şikayeti - Nizamettin Keleş - HSYK
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin Keleş'in, Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki tazminat davasında gösterdiği tutum, Bursa Barosu tarafından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)'na şikayet edilir.

Bursa Barosu Yönetim Kurulu üyelerince imzalanan şikayet dilekçesinde, dava süreci, aşamaları belgeleriyle ortaya konur ve ".görevini ve hakimlik yetkilerini açıkça kötüye kullanan 29875 Sicil Numaralı Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Nizamettin KELEŞ hakkında disiplin soruşturması başlatılması ve şikayetlinin CEZALANDIRILMASINI saygıyla talep ederiz" denir.

HSYK 3. Dairesi, Bursa Barosu'nun şikayetine 3 Aralık 2012 tarihinde yanıt verir. HSYK'ya göre "Hakim Keleş takdir hakkını kullanmıştır!"

Yanıt, başta Cargill davalarının takipçileri Ali Arabacı ve Cumhur Özcan olmak üzere, son dönem Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz'ü de küplere bindirir. Başkan Demiröz, HSYK'ya yanıt verir.

"Böyle bir olayda hakimin takdir yetkisi olamaz. Hukuk genel kurulu kararının üstüne yeniden hüküm tesis edilemez. Karara direnilmesi olanaksızdır.

Şikayetli Nizamettin Keleş, Hukuk Genel Kurulu'nun kararına karşı DİRENEREK yasal düzenlemeyi açıkça ihlal etmiş ve Türk Hukuk Tarihi'ne geçmiştir.

Hakimin verdiği bu karar açıkça hukuka aykırıdır ve hakimlik yetkisinin açıkça kötüye kullanılmasıdır. Bir hukuk devletinde böyle bir kararın savunulacak hiçbir yönü olamayacağı gibi; böyle bir karar hukuk tarihine bir 'kara leke' olarak geçecektir.

Hukuk Genel Kurulu kararına karşı ısrar edilemeyeceği herkesçe bilinen bir hukuk ilkesidir.Direnen hakime bir yaptırım uygulanmayacak olursa, ilerleyen süreçte bu karar olumsuz bir örnek teşkil edecek ve hukuk devletinde artık haklının değil 'güçlünün' sözü geçmeye başlayacaktır! Bir süre sonra da sıradan vatandaş, güçlü siyasi kişilikler karşısında hakkını arayamaz duruma gelecektir. Bu durum, en basit şekliyle hukuk güvenliğini ihlal edecek; daha vahimi 'hakim, güçlünün hukukunu uygulamaya başlayacaktır.' Bunun sonucu da 'kadılık' sisteminin geri gelmesidir. Hakim, haklının yanında olmalıdır; güçlünün yanında değil. Hele ki bir hakim, bizatihi kendisi yargı kararını uygulamıyorsa, orada artık hukuk ve hukuk devleti de bitmiş demektir! Unutulmamalıdır ki aynı hukuk bir gün o hukuku çiğneyen hakime de gerekebilir!"

Demiröz, böyle dedikten sonra, Bursa Barosu'na verilen yanıtın ortadan kaldırılarak, Hakim Nizamettin Keleş hakkında soruşturma açılmasını ve cezalandırılmasını ister.

Başbakanlık'tan çifte itiraz
Danıştay 10. Dairesi, Bursa Valiliği'nin bir temyiz istemini daha karara bağlar. Valilik, 3. İdare Mahkemesi'nin idare aleyhindeki kararının bozulmasını istemiştir. 10. Daire ise ileri sürülen nedenleri, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görmez ve talebi reddeder. ([196])

Danıştay 14. Daire de, yine Bursa Valiliği'nin 6. Daire'nin aleyhteki bir kararı için düzeltme talebini görüşür. Valilik yine ret kararıyla karşılaşır. (284) Başbakanlık Hukuk Müşavirliği ise Danıştay 6. Daire'den 5 ve 28 Aralık 2011 tarihlerinde çıkan iki iptal kararı için karar düzeltme taleplerini 27 Nisan 2012 tarihinde iletir. Davacılar, Başbakanlığın talebine itiraz eder, anılan kararların onanmasını ister.

Danıştay İDDGK'dan da 17 Eylül 2012 tarihinde yine Başbakanlığın temyiz talebine ret kararı çıkar. Genel kurul, Danıştay 6. Daire'nin 7 Mart 2007 tarihliE: 2006/1368 K: 2007/1368 sayılı kararını onar. 

Genel kurul aynı gün, başka bir davada, Cargill alanının Özel Endüstri Bölgesi ilanına ilişkin kararının iptalinin de onanmasına karar verir.

Bursa 1. İare Mahkemesi'nin, Cargill'e "müdahil ol" daveti çıkardığı ve Bursa Barosu'nun ehliyeti yönünden reddettiği davanın temyizine de Danıştay 10. Daire bakar ve 20 Kasım 2012 tarihinde, Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin ret kararını bozar.

HSYK'dan gelen ikinci yanıt!
2013 yılına gelinir. 23 Ocak 2013 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu antetli yazının muhatabı Bursa Barosu Başkan Yardımcısı Şerafettin İrmiş'tir. Şöyledir yazı: "Bursa Hâkimi Nizamettin Keleş hakkında şikâyeti kapsayan Bursa Barosu Başkanlığının 07.05.2012 tarih ve 2045 sayılı yazısı ile eki evrak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince incelenmiş olup;

Öne sürülen iddianın yargılama faaliyetine ilişkin olduğu, hâkimin yargı yetkisi ve takdir hakkı kapsamında kaldığı, bu hak ve yetkinin ilgili hâkim tarafından herhangi bir şekilde kötüye kullanıldığına dair somut delil gösterilmediği gibi, kanun yollarına başvuru sırasında öne sürülebilecek hususun şikâyete konu edildiği.

Gerekçesiyle,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesi'nin 03.12.2012 tarihli ve 2012/7734 sayılı kararıyla, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 97. maddesinin (d) bendi uyarınca, şikâyetinizin işleme konulmadığı,

Dilediğinizde bu işleme karşı usul ve kanun hükümleri uyarınca yazımızın tebliğ tarihinden itibaren (10) günlük yasal süre içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesine yeniden inceleme talebinde bulunma hakkınızın olduğu,

Hususunda bilgi edinilmesini rica ederim." ([197]) Bursa Adliyesi'nde tuhaf şeyler oluyor

Tarih 24 Ocak 2013. Kararı veren mahkeme Bursa 2. Asliye Hukuk. Kararın sağ üst köşesindeki ibare dikkat çekici: DEĞİŞİK İŞ KARAR

Hakikaten değişik. Hakim Funda Baştımar. Çekilme talebinde bulunan Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi. Çekilme talep edilen dosya malum, Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki tazminat davası.

"Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/398 esas sayılı dosyasında Hakimin çekilme talebi nedeniyle dava dosyasının çekilme talebi değerlendirilmek üzere Mahkememize gönderildiği anlaşılmakla" denip devam edilmiş.

2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararından öğrenilir ki, Hakim Nizamettin Keleş, HSYK'ya şikayet edilmesini gerekçe göstererek, davacılarla arasında husumet oluştuğunu öne sürer. Bu nedenle çekilmek istediğini bildirir. Çekilme isteğinin dayanağı da, HMK 36. maddededir. Bu maddeye göre, "Hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması halinde, taraflardan biri hakimi reddedebileceği gibi hakim de bizzat çekilebilir." Kanunda, çekilme sebepleri konusunda da 36/1-d bendinde; "Dava esnasında, tarafların birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması" sayılmaktadır ki, Keleş'in dayandığı bu cümledir.

2. Asliye Hukuk Mahkemesi, incelemesini tamamlayıp hükmü verir: ".temyiz yolunun açık olduğu hususu da nazara alınarak davadan çekilen hakim ile davacılar arasında şikayetten dolayı husumet olduğu anlaşılmakla Hakim'in çekilme talebinin uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılarak KABULÜNE."

Öte yandan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin hukuk düzenini alt üst eden kararını bozar. Gerekçesi şöyledir:  "HUMK'nun 429/son maddesi uyarınca, Hukuk Genel Kurulu'nun verdiği kararlara uyulması zorunludur. Davalılardan Recep Tayyip Erdoğan ile Zeki Ergezen'in eylemlerinin, davacılardan Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray bakımından manevi tazminatı gerektirdiği, Hukuk Genel Kurulu'nun kararı ile sabittir. Şu durumda, bu davacılar yararına ve adı geçen davalılar aleyhine uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi gerekir. Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir." ([198])

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Başbakanlık'ın Özel Endüstri Bölgesi ilanına ilişkin kararını ortadan kaldırmıştır. ([199]) İdare için tek seçenek kalmıştır. O da karar düzeltme istemi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da ayrıca karar düzeltme isteminde bulunur. Hukukun üstünlüğünü savunanların gözünde Başbakanlığın, bakanlığın ne söylediğinin önemi var mıdır acaba? Yoktur muhtemelen.Ama davacılar, karar düzeltme taleplerini satır satır okurlar ve 18 sayfa yanıt yazarlar.

Son yokuştan önce soluklanalım
Şaşırtıcı bir şekilde o sıralar yaygın basında bir Cargill yazısı daha görünür. Cumhuriyet Gazetesi'nin 22 Mayıs 2013 tarihli sayısında Özlem Yüzak'ın "Hukuk şekerde eridi" başlıklı makalesi dikkat çeker.

Yüzak makalesinde Cargill hukuk skandalına gelmeden önce, dünyadaki nişasta bazlı şeker üretim ve tüketimiyle ilgili rakamlar verir. Şöyle yazar:  "Türkiye, nişasta bazlı şekere (NBŞ) izin veren ülkeler arasında en büyük orana sahip birinci ülke konumunda. Dünyada kişi başına 23.3 kg tüketimi ile ABD ilk sırayı alırken 5.08 kg ile Türkiye ikinci sırada. ABD dışındaki ülkelerin ortalaması 0.7 kg. Yani Türkiye, dünya ortalamasının yaklaşık 8 katı tüketime sahip. AB tarımının lokomotifi konumunda olan Fransa, Hollanda ve İngiltere'de NBŞ üretimine izin verilmezken, Almanya'da bu oran pancar şekerinin yüzde 2.5'i kadar. Yaklaşık 300 milyona sahip AB üyesi ülkelerde NBŞ üretimi 300 bin ton civarında iken, 70 milyon nüfuslu Türkiye'de bu rakam 406 bin ton civarında.

Türkiye'de NBŞ üretimi, 5 şirket bünyesindeki 6 üretim tesisi tarafından yapılıyor. Bu üretimlerin yüzde 80'ine yakınını ise ABD'li Cargill gerçekleştiriyor.

Şimdi gelelim sadede... Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker kotası halen yüzde 10'da iken ve giderek azalması gerekirken artırılıyor. Her yıl Bakanlar Kurulu kararı ile bu kota yüzde 50 arttırılıyor. Ve Şeker-İş Sendikası her yıl dava açıyor, davayı kazanıyor ama aradan geçen bir yıl boyunca yüksek kotalı üretim gerçekleşmiş oluyor. Ve hukuk hiçe sayılarak bu her sene tekrarlanıyor. 

Sonuçta NBŞ'nin kotasının artırılmasıyla Türkiye'de şeker pancarı üretimine ve şeker sektörüne AKP eliyle darbe vuruluyor. İstihdam hızla azalıyor. Şeker pancarı sektörü; fabrikalarda çalışanlar, tarım işçileri ve üretici aileler ile birlikte 8 milyonu aşkın insanı doyuran bir sektör. Türkiye, pancardan şeker üretiminde Fransa ve Almanya'dan sonra Avrupa'da üçüncü sırada. Fransa şeker üretiminin tamamını pancardan sağlıyor, NBŞ üretimi yok. Almanya'da ise NBŞ toplam şeker üretiminin sadece yüzde 2.5'i. Türkiye'de ise bu oran yüzde 15.

Pancar ekiminin azalması sadece çiftçiye değil hayvancılığa da zarar veriyor, çünkü pancar küspesi yem olarak hayvancılıkta ciddi miktarlarda kullanılıyor. Türkiye'de şeker üretimi konusunda planlamalar yapmakla sorumlu Şeker Kurumu'nda Amerikan Cargill şirketinin bir temsilcisi bulunuyor. Bu durum bile ulusal şeker planlamasının kime, neye yaradığını açıkça ortaya koyuyor."

Odakta tazminat davası var artık
İç yargı yollarında henüz sonuçlanmamış, sonuçlansa da Cargill'in Orhangazi'deki fabrikasını etkilemeyecek dava dosyalarını arşive kaldırma zamanı gelmiştir artık.

Odaklanılması gereken Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen hakkındaki tazminata mahkumiyet kararının uygulatılabilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden hukukun üstünlüğünü yeniden hatırlatacak bir karar çıkmasını beklemek. Tüm belgeler AİHM'e iletilmiş, ilgili daire kabul etmiş ve incelemeye başlamıştır. Beklemekten başka yol yoktur.

Ama tazminat davasında neler olur neler?!
1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin davadan çekilme kararı alan hakimi Nizamettin Keleş'in adı, 1 Temmuz 2013 tarihli tensip tutanağındayine karşımıza çıkar.

Bozma kararı yeniden Keleş'in önündedir. Keleş "gereğini düşünür" ve "yaz oğlum" der katibe!
"1 - Taraflara duruşma gününü bildirir davetiye gönderilmesine,
2- Bozma kararına uyulup uyulmama konusunun duruşmada dikkate alınmasına,
Bu nedenle duruşmanın 24 Ekim 2013 günü saat 09.00'a bırakılmasına tensiben dosya üzerinde karar verildi."

Erdoğan'a özel yasal değişiklik
HSYK'nın Hakim Nizamettin Keleş hakkındaki soruşturma isteğini 7 Ekim 2013'te bir kez daha reddeder. Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz'e gönderilen yanıtta şöyle denir: "Bursa Hakimi Nizamettin Keleş hakkındaki şikayetinizin işleme konulmamasına dair kararın yeniden incelenerek kaldırılması talebini içeren 10.04.2013 tarihli dilekçeniz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesince incelenmiş olup;
Dilekçe kapsamında, 03.12.2012 tarihli ve 2012/7734 sayılı şikayetin işleme konulmamasına dair kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte herhangi bir delil ve durumun bulunmadığı gerekçesiyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesinin 24.05.2013 tarihli ve 2013/500 Y.l. sayılı oybirliği ile verilen kararıyla, yeniden inceleme talebinin reddine..."

Şeytan diyor ki!
Hayır, hayır! Sakin olmak gerek. Şeytanın, onun bunun dediğiyle hareket etmek olmaz elbette.
Dalga geçer gibi, yazının sonunda bir de "10 gün içinde HSYK Genel Kurulu'na başvurabilirsiniz" denmez mi?
Tabii ki oraya da başvurulur. 11 Ekim 2013'ü gösteriyordur takvim.
24 Ekim 2013 tarihi gelir. Bu, Hakim Keleş'in tazminat davasını ertelediği tarihtir. İlginçlikler devam eder. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kürsüsünde İlhan Altun vardır. Bu duruşma itibariyle davacılar adına davayı, Avukatlık Kanunu'na uygun olarak Ali Arabacı'nın yetki belgesi verdiği Cankat Taşkın takip edecektir. Davacı tarafından Cumhur Özcan ile Cankat Taşkın vardır, davalı cephesinden kimse yoktur.

Celsede, davalı Zeki Ergezen'e, daha önce tebligat yapılan adresine yeniden tebligat çıkarılması ve duruşmanın 10 Aralık 2013 tarihine ertelenmesi kararı verilir.

O tarih de gelir, Nizamettin Keleş kürsüdedir ve yine çekilme kararı verir! Gerekçesi, öncekinde olduğu gibi hakkında HSYK'ya şikayette bulunulmuş olmasından ötürü davacılarla arasında husumet oluştuğu kanaatidir.

Hakim Keleş'in direnişinin, kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı olacak olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı koruma nedeninin yanı sıra, TBMM'den geçecek yasa değişikliğini de beklemek olduğu anlaşılır.

Nitekim özelde Recep Tayyip Erdoğan'ı, sonrasında da yargı kararlarını hiçe sayacak tüm kamu görevlilerini sorumluluk ve yükümlülükten kurtaracak yasal değişiklik 21 Şubat 2014 tarihinde yapılmıştır. İdari Yargılama Usulü Yasası'nda yapılan değişiklikle artık "Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilecektir."

Başka hakimle yola devam!
1. Asliye Hukuk Mahkemesi kürsüsünde HakimHikmet Kanık vardır. Hakim Nizamettin Keleş'in davadan çekilmesi üzerine 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde alınan değişik iş kararından bahseder Hakim Kanık... 19 Mart 2014 tarihinde Bursa Adli Yargı ilk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı'nın davaya bakacak hakimin Başkanlıkça belirlenmesi için yazı yazıldığını açıklar. Başkanlığın cevabi yazısında Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Funda Baştımar görevlendirilir. Ancak Baştımar'ın "Hakimin çekilme talebini değerlendirip kabul eden hakim olduğundan"görevlendirmenin yeniden değerlendirilmesi konusunda 20 Mart 2014 tarihinde Başkanlığa yeni bir yazı yazıldığını ifade eder. Bunun üzerine Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı'nca sıra takip edilerek Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Hikmet Kanıktarafından bakılmasının uygun görüldüğünü aktarır.

Kanık, o celseyi şu kararla kapatır: "1-Davacılar vekili ile davalılar vekillerine tensip zaptı sureti ile birlikte duruşma gün ve saatinden bahisle 6100 sayılı HMK hükümlerine göre meşruhatlı olarak tebligat çıkarılmasına, masrafın gider avansından karşılanmasına, 2-Davalılar Hikmet Şahin ve Mehmet Turgut ile Oğuz Kağan Köksal adına açılan dava daha önce Yargıtay kararı ile kesinleştiğinden, bu davalılar adına tebligat çıkartılmasına yer olmadığına, Yargılamanın 06/05/2014 günü saat 11:30'a bırakılmasına tensiben karar verildi." (288)

6 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen duruşmaya davacılar vekili Cumhur Özcan ile Recep Tayyip Erdoğan vekili Erol Güngör katılır.

Özcan, tüm delillerin toplandığını, Yargıtay kararı doğrultusunda tazminata karar verilmesini, Güngör de, önceki usul ve yasaya uygun kararda direnilmesini ister. Hakim Kanık, "gereği düşünüldü" dedikten sonra şöyle yazdırır katibe:

"İş yoğunluğu ve süre darlığı nedeniyle gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere;
Davacılar Ali Arabacı, Cevdet Altun, Yahya Şimşek, Cumhur Özcan ve Şenay Özeray tarafından davalılar Recep Tayyip Erdoğan ve Zeki Ergezen aleyhlerine açılan davada 6.12.2006 tarih 2005/245 E. 2006/627 K. ile verilen red kararının Yargıtay 4. HD'nin 26.05.200s tarih 2007/6404 E. 2008/7002 K. ile bozulduğu;

Mahkemece 02.04.2009 tarih 2009/12 E. 2009/98 K. ile bu davacılar tarafından bu davalılara karşı verilen Direnme Kararının YHGK'nun 25.11.2009 tarih 2009/ 4­453 E. 2009/553 K. ile bozulduğu;

Mahkemece 03.03.2011 tarih 2010/650 E 2011/236 K ile verilen red kararının Yargıtay 4. HD'nin 18.03.2013 tarih 2012/11 E. 2013/491 K. ile bozma kararı verilmiş ise de bu yargılamanın devamı sırasında 6526 sayılı kanunun 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK 28/4 maddesi uyarınca mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde tazminat davası ANCAK ilgili idare aleyhine açılabilir şeklinde düzenleme getirilmiş olup 6100 sayılı HMK 114./1 -d maddesine göre açılan ve devam eden davalarda davanın devamı süresince davalıların pasif taraf (husumet) ehliyetine sahip olmaları zorunlu olmakla bu husus dava şartı olup aynı kanunun 115/1 maddesine göre dava şartının olup olmadığı, hususunun her aşamada mahkemelerce resen incelenmesi gereken hususlardan olup, bu davalılardan Recep Tayyip ERDOĞAN ve Zeki ERGEZEN yönünden yapılan 6526 sayılı kanun değişikliği sonrasında dava şartlarından olan pasif husumet ehliyeti kalmadığından 6100 sayılı HMK'nun 115/2 maddesi uyarınca açılan davanın USULDEN REDDİNE,

Davacıların kamu görevlisi olarak mensubu bulundukları ilgili idareler aleyhine idare mahkemelerinde 6526 sayılı kanunun 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK 28/4 maddesi hükümlerine göre dava açmakla MUHTARİYETLERİNE,

HUMK 432 md. gereği, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay'a temyizi kabil olmak üzere, davacılar vekilinin yüzünde, davalı Recep Tayyip ERDOĞAN vekilinin yüzüne karşı, diğer davalıların yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. " ([200])

Tuhaflıklar devam eder. Hakim Nizamettin Keleş'i şikayet ettiği için Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz ifadeye çağrılır. Hakim İdris Paker, HSYK Genel Sekreterliği'nin 22 Nisan 2014 tarihli yazısı gereğince Demiröz'ün ifadesine başvurur.

Demiröz, okunan dilekçenin kendileri tarafından yazıldığını doğrular ve süreci anlatır. Şikayet edilen hakimin görevini kötüye kullandığını bir kez daha dile getirir ve şikayet dilekçesi doğrultusunda cezalandırılmasını talep eder.

Ret kararı bir kez daha Yargıtay'da!
Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin son kararının bozulması istenir. Davacıların gerekçeleri şöyledir:

"Mahkemece verilen 16.06.2011 tarihli karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18.03.2013 gün, 2012/11 Esas ve 2013/4901 Karar sayılı ilamı ile 3. kez bozulmuştur.

Her üç Yargıtay bozma kararının (Birisi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıdır) ortak gerekçesi, davalı başbakan ve bakanın tazminata mahkum edilmesi gerektiğidir.

Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin nasıl bir karar verebileceği HMK.md.373/3-5 maddelerinde gösterilmiştir. (HUMK.md.429/H) Ya bozma kararına uyacaktır, karar doğrultusunda işlem yapacaktır; ya da önceki kararında direnecektir.

Mahkeme, bu konuda (uyma ya da direnme) hiçbir ara kararı oluşturmadan, doğrudan doğruya işin esasına girmiş ve 4. kez davanın reddine karar vermiştir.

Bu yönde bir karar verilmeden davaya devam olunamaz. Öncelikle kararın bu nedenle bozulması gerekir.

Mahkemenin davayı ret gerekçesi, davanın temel dayanağını oluşturan 2577 Sayılı Yasanın 28/1. maddesinin, 21.02.2014 Tarih ve 6526 Sayılı 06.03.2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi ile değişmesi, mahkeme kararlarını kasten uygulamayan kamu görevlilerine doğrudan dava açılmasının ortadan kaldırılmasıdır. Dolayısıyla, davalılara 'husumet' yöneltilemeyeceği düşüncesidir.

Dava, 06.06.2005 tarihinde açılmıştır. Dava tarihinde ne HMK yürürlüktedir, ne de 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve davanın dayanak maddesini oluşturan, 6526 sayılı yasayla değişik 2577 Sayılı Yasanın 28/1. maddesi...

Kanunların geriye yürümesi?!
Türk Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür.

Bilindiği gibi, kanunlar, kural olarak yürürlükte bulundukları süre içinde uygulanıp, yürürlük tarihinden önceki durum ile ilişkilere uygulanamazlar. Sonradan çıkarılan kanunların, kazanılmış haklara dokunmaması, bireyin korunması düşüncesinde temellenir.

İlke olarak, herhangi bir yasa veya düzenleyici kural yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların yürürlüğe girmeden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir.

Kanun koyucu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.
Ne var ki, yasama organının bu yetkisi,anayasal esaslarla sınırlandırılmıştır. Bu sınırlardan bir tanesi de tartışmasız kazanılmış hakların saklı tutulmasıdır. Bu yön Hukuk Devleti olmanın ayrılmaz bir niteliğidir.

Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa' nın 2. maddesinde açıklanan 'Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir' hükmüne aykırılığı oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Bilimsel ve yargısal görüşler de aynı doğrultudadır."

Temyiz dilekçesini yazan Ali Arabacı, yasal değişikliğin geriye yürümeyeceğine ilişkin çok sayıda hukuki ve bilimsel görüşten alıntı yaparak şöyle sonlandırır dilekçeyi:

"Somut olayda, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesini değiştiren ve 06.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 Sayılı Yasanın 18. maddesinin geçmişe etkili olduğuna dair, anılan yasada hiçbir istisnai hüküm yer almamaktadır.

Öyleyse, 6526 Sayılı Yasanın yürürlüğünden çok önce meydana gelmiş olay ve işlemlere, sonradan yürürlüğe giren bu yasa hükümlerinin uygulanabilmesi olanağı yoktur.

Mahkeme, tüm bu temel hukuk kurallarını bir yana iterek, hukuka ve adil yargılanma haklarına aykırı şekilde 9 yıldır devam eden(Bu tür bir davanın 6 ay içinde bitmesi makul süre sayılmalıdır) ve 3 kez Yargıtay tarafından bozulup geri gönderilen davayı, bu kez de usul ve yasa hükümlerine ve temel hukuk kurallarına aykırı olarak reddetmiştir.

Adalet dağıtmakla görevli bir yargıcın anayasaları, yasaları, uluslararası sözleşmeleri bir yana itip, 'kanun önünde eşitlik', 'hak arama özgürlüğü' ve 'adil yargılanma hakkı' gibi uluslararası temel hukuk ve insan hakları kurallarını ihlal etme hak ve yetkisi olamaz.

Kararın bozulması gerektiği inancındayız."

Milletin şeref ve haysiyeti!..
Bu dilekçe üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı tekrar bozar. Bozma gerekçesi de "Her olay, o tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre değerlendirilmelidir" görüşüne dayandırılır.

Bunun üzerine dosya tekrar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gelir. 4 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen duruşmada hakim ilk kararında ısrar eder. Bu karar da temyize gönderilir. İdari yargılamada olduğu gibi ceza yargılaması da tenis maçına döner. Beklendiği gibi sonuç çıkmaz. Yeniden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gider.

Davacılar, "adil yargılanma hakkının, hak arama hürriyetinin, etkili başvuru hakkının ihlali" gerekçeleriyle konuyu Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yoluyla taşımanın hazırlığına girişirler. Oradan da sonuç alınamazsa adres AİHM olacaktır. Zaten daha önceki başvurudan da 2016 yılı sonu itibariye sonuç alınamamıştır.

Sonucun ne zaman alınacağı belli değildir. Ancak 20 yıla yaklaşan bu süreç, Türkiye'de hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, „hukukun üstünlüğü' nutukları atarken boğazını yırtan siyasetçilerimizin nasıl da ikiyüzlü davrandıklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Siyasilerin ve devlet adamlarının ülkeyi yönetirken odak aldıkları hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Ekonomik kalkınmanın, ülkenin vazgeçilemeyecek değerlerini uluslararası güçlere peşkeş çekmeden de sağlanabileceğinden bihaber siyasileri görmek bakımından da önemlidir bu süreç.

"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün, devamında söyledikleri ne kadar da anlamlıdır:

"Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.

20Mimarlar Odası Bursa Şubesi'nin 25.06.1998 tarih ve 98-0510 sayılı yazısı (288) Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2013/398 sayı, 06.05.2014 tarihli tensip tutanağı


[1] TC Bursa Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 3 Temmuz 1997 tarih, 16.10.127/6239 sayılı yazısı
[2] TC Bursa Valiliği Sağlık Müdürlüğü'nün 11/5248-1413 sayılı yazısı ve eki
[3] Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Birinci Bölge Müdürlüğü, Etüt ve Plan Şube Müdürlüğü'nün B15 1 DSİ 101 0300 503/6084 sayılı yazısı
[4] Yüksek Planlama Kurulu'nun 9.12.1997 tarih, 97/T-89 sayılı kararı
[5] Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 24.12.1997 tarih B021KHZ0100005/194-12495 sayılı yazısı
[6] DSİ Birinci Bölge Müdürlüğü, Etüt Plan Şube Müdürlüğü'nün 19 Ocak 1998 tarih, B 09 1 DSİ 1 01 03 00 563/495 sayılı yazısı
[7] TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Etüt ve Plan Dairesi Başkanlığı'nın 23.02.1998 tarih, 563.16/682 sayılı yazısı
Hayati Korkmaz'ın İhsan Bölük'e anlatımı
Orhan Taşanlar'ın İhsan Bölük'e anlatımı
Ertuğrul Yalçınbayır'ın İhsan Bölük'e anlatımından
[11] Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'nın 231 Mart 1998 tarih ve B.15.O.APK.0.23.300-474 sayılı yazısı
Bursa Valiliği'nin 13 Nisan 1998 tarih ve 16.10.127/2575 sayılı yazısı
[13] Devlet Su İşleri Birinci Bölge Müdürlüğü'nün 17 Nisan 1998 tarih ve B 15 1 DSİ 01 04 00 563/3305
sayılı yazısı
[14] . . Bursa Valiliği, İl İdare Kurulu'nun 30 Nisan 1998 tarih ve 1998/4-118 sayılı kararı
[15]Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin 26.05.1998 tarih ve 1/E-66 sayılı yazısı
[16] TMMOB Makine Mühendisleri Odası Bursa Şubesi'nin 04.06.1998 tarih ve 580/748 sayılı yazısı
[17] Çevre Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü'nün 10 Haziran 1998 tarih, B 19 0 ÇED 0 12 00 04 /1372-4517 sayılı yazısı
TBMM 20. Dönem 3. Yasama Yılı 107. Birleşim Tutanağı / Sayfa 107-109
[19]Bursa İdare Mahkemesi Başkanlığı'na verilen 1 Temmuz 1998 tarihli dava dilekçesi
[20]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 08.07.1998 tarihli kararı
[21] Cargill avukatlarının Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne 15 Temmuz 1998 tarihli müdahillik dilekçesi
[22]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 15 Temmuz 1998 tarihli ara kararı
[23] Av. Ali Arabacı'nın Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne ivedilik talepli dilekçesi
[24]İdari Yargılama Usulü Yasası 27. madde
[25]TBMM'nin 23.07.1998 tarihli 127'inci birleşimi tutanağı
TBMM'nin 23.07.1998 tarihli 127'inci birleşimi tutanağı
[27]Bursa Valiliği, Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 24 Temmuz 1998 tarihli, B.09.4.İLM.4.16.00-
16.10.126 sayılı yazısı
[28] Bursa Valisi Orhan Taşanlar imzalı 27.07.1998 tarihli, B.09.4.İLM.4.16.00-6163 sayılı itiraz dilekçesi 
[29]Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 4 Ağustos 1998 tarih ve B.09.4.İLM.4.16.00-6490 sayılı yazısı
[30] Kültür Bakanlığı BKTVKK'nun 13.08.1998-375 tarih ve numaralı, 6575 sayılı kararı
[31]  Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü'nün 14.08.1998 tarihli, B.09.0.TAU.0.17.00.00-1322 sayılı yazısı
[32]Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin, Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne 17.08.1998 tarih, B.02.0.HUK- 721.02-98-1623/08960 sayılı dilekçesi
[33] DSİ Genel Müdürlüğü'nün 31 Temmuz 1998 tarihli, B.15.1.DSİ.0.10.01.00/123.0201/5107 sayılı yazısı
[34] DSİ 1. Bölge Müdürlüğü, Jeoteknik Hizmetler ve YAS Şube Müdürlüğü'nün 03.07.1998 tarihli, B.15.1.DSİ.1.01.06.00.506.3/5734 sayılı yazısı
[35]Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın, 25 Ağustos 1998 tarih ve 23444 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik"
[36] Devlet Bakanlığı'nın 26 Ağustos 1998 tarih ve 23445 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan, "Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik"
[37] Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 31 Ağustos 1998 tarihli ara kararı
Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin 11.09.1998 tarihli YD İtiraz: 1998/170 nolu kararı
[39] Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 nolu dosyada 16.09.1998 tarihli kararı
Davacıların Danıştay'a verdikleri 5 Ekim 1998 tarihli dava dilekçesi
[41] Bursa 2000 Gazetesi'nin 11 Ekim 1998 tarihli sayısı
Bursa 2000 Gazetesi'nin 11 Ekim 1998 tarihli sayısı
[43] Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker ve Bursa Valisi Orhan Taşanlar imzasını taşıyan mektup
[44] Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 14.10.1998 tarihli, B021KHZ0100005/194-7835 sayılı yazısı
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nde E: 1998/508 sayılı dosyada davacıların itirazlara yanıtı
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nde E: 1998/508 sayılı dosyada davacıların itirazlara yanıtı
[47] Bursa 2. İdare Mahkemesi Heyetinin E: 1998/508 sayılı dosyada 22.10.1998 tarihli keşif tutanağı
[49] Boğaziçi Üniversitesi, Çevre Bilimleri Enstitüsü, Çevre Teknolojisi Anabilim Dalı'nda Aralık 1998 tarihinde hazırlanmış Cargill Orhangazi Tesisleri Atıksu Deşarj Çevre Etki Raporu
[50] Kültür Bakanlığı BKTVKK'nun 04.12.1998-390 tarih ve numaralı toplantısında alınan 6844 sayılı kararı
[51] [52]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 1998/508 sayılı dosyada 12.01.1999 tarihli kararı
[53]Cargill AŞ'nin Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne 13.01.1999 tarihli dilekçesi
[54]Bursa Çevre İl Müdürlüğü'nün 14.01.1999 tarih ve B194İÇM416(161)01/99-68 sayılı yazısı
[55]Bayındırlık ve İskan Bakanı adına Müsteşar Metin Üğdül imzalı, Danıştay'a 08.02.1999 tarihli
savunma
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri Hasan Özay imzalı 19.02.1999 tarih ve 93­2456/435 sayılı dilekçe
[58] [59]Başbakan adına Müsteşar Yrd. Özgün Ökmen imzalı 15.03.1999 tarihli, Bursa'ya iletilmek üzere Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne verilen 02343 sayılı dilekçe
[60]Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin 1999/40 YD İtiraz nolu 19.03.1999 tarihli kararı
[61][62] 11.05.1999 tarihli İnşaat Mühendisi Yunus Kerimoğlu'nun Orhangazi Sulh Hukuk Mahkemesi'ne sunduğu bilirkişi raporu
[64]28.06.1999 tarihli Bursa Valiliği'ne yazılan Ramazan Hoça imzalı dilekçe
[65]Av. Cumhur Özcan, Av. Ramazan Hoça ve Av. Şenay Özeray'ın Bursa Valiliği'ne 29.11.1999 tarihli
dilekçesi
[67] 04.01.1999 tarihli Bursa Akademik Odalar Birliği basın açıklaması metni
[69] Danıştay 6. Daire'ye 23.02.2000 tarihinde sunulan Doç. Dr. Ahmet Demir, Doç. Dr. Hüseyin Cengiz ve Doç. Dr. Betül Şengezer imzalı ek bilirkişi raporu
[70] .Bursa Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü'nün Çevre İl Müdürlüğü'ne 01.03.2000 tarih ve 1762 sayılı [72] Danıştay 6. Daire'nin 30.03.2000 tarihli E: 2000/1039 K: 1791 sayılı kararı
[73]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 2000/332 sayılı dosyada 05.04.2000 tarihli kararı
[74] [75]Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun Y.D.İtiraz No: 2000/278 sayılı dosyada 26 Mayıs
[77] [78]Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin, 16.11.2000 tarih ve E: 2000/7142 K: 2000/10196 sayılı kararı
[79] Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin 20.09.2000 tarihli, 2000/252 sayılı YD İtiraz kararı
[80] Bursa Valiliği'nin 2. İdare Mahkemesi'ndeki 2000/1468 sayılı dosyaya 05.02.1002 tarihli savunma dilekçesi [81] Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/655 sayılı dosyada 04.04.2001 tarihli kararı
[82]DİDDGK'nun E: 2001/267 sayılı dosyada 13.04.2001 tarihli kararı- [83] DİDDGK'nun 14.09.2001 tarih, E: 2001/267 K: 2001/627 sayılı kararı [85] Bursa 2.İdare Mahkemesi'nin E: 2000/1468 K: 2001/875 sayılı 25.09.2001 tarihli kararı [86]TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nin, Cargill'in talebi üzerine hazırladığı 13.11.2001 tarihli "Su ve Atıksu Analizi" raporu [87] 29 Kasım 2001 tarihli Cargill basın açıklaması metni [88] Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin 07.12.2001 tarih B.02.0.HUK.721-02-98-1623/08-1733 sayılı yazısı [89] Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/6785 sayılı dosyada 21.01.2002 tarihli kararı [90]DİDDGK'nun E: 2002/11 sayılı dosyada 25.01.2002 tarihli kararı [91]Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/6785 sayılı dosyada 18.04.2002 tarihli kararı DİDDGK'nun E: 2002/11 K: 2002/478 sayılı 31.05.2002 tarihli kararı
[93] 24.07.2002 tarih ve P.2002/7 sayılı Bakanlar Kurulu Prensip Kararı
[94] Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü'nün 06.06.2003 tarih, B.02.0.KKG/167-87/2504 sayılı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı yazısı
[95]  Bursa Valiliği İl Çevre Müdürlüğü'nün 06.02.2003 tarih, B.19.4.İÇM.2-16(0371)00/00-424 sayılı yazısı
[96]Danıştay 6. Daire'nin E: 2000/6142 K: 2003/2013 sayılı dosyada 20.03.2003 tarihli kararı
[97]Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/6785 K: 2003/2020 sayılı dosyada 24.03.2003 tarihli kararı
[98]Danıştay 6. Daire'nin E: 2001/655 K: 2003/2021 sayılı dosyada 24.03.2003 tarihli kararı
[99]Bursa İl Çevre Müdürlüğü'nün 31.03.2003 tarih, 1171 sayılı yazısı
[100] Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre Yöntimi Genel Müdürlüğü'nün 17.06.2003 tarih, 227 sayılı yazısı
[102] PTT Genel Müdürlüğü Bursa PİM Müdürlüğü'nün 09.09.2003 tarih ve 5347 sayılı yazısı
[103] İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tartından 05.09.2003 tarihinde onanmış, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün 328 sayılı yazısı
[104] Hürriyet Gazetesi'nin 11 Eylül 2003 tarihli sayısı
[106] DİDDGK'nun E: 2003/732 K: 2004/315 sayılı dosyada, 11.03.2004 tarihli kararı
[107] Danıştay 6. Daire'nin E: 2003/8222 K: 2004/1709 sayılı dosyada 22.03.2004 tarihli kararı
[109] Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 2004/990 K: 2004/1560 sayılı dosyada 08.11.2004 tarihli kararı
[111] Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 08.04.2005 tarih, B14.0.BHİ 01-194 sayılı yazısı
[112]Bursa Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 02.03.2005 tarih, 16.02.127/648/1603 sayılı yazısı
[113] A.Arabacı, C.Özcan. Ş.Özeray imzalı, Başbakanlık, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Gemlik Belediye Başkanlığı'na yazılmış 09.03.2005 tarihli dilekçe Davacı vekillerinin Bayındırlık Bakanlığı'na 28.03.2005 tarihli dilekçesi
[115]Gemlik Belediyesi teknik ekibinin 26.04.2005 tarihli infaz tutanağı
[116]Bakanlar Kurulu'nun 05.05.2005 tarih, 2005/8944 sayılı kararı
[117]Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2005/66507 soruşturma numaralı dosyaya ilişkin 2005/36276 sayılı 22.06.2005 tarihli takipsizlik kararı
[118]Bursa Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı Çevre Mühendisi Hülya Öztürk ve Çevre Sağlığı Şb. Md. Vekili Ebru Beşiktepe'nin 13.07.2005 tarihli raporu
[119]Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal'ın Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki E: 2005/245 sayılı dosyaya 13.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[120] Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vekili Av. Fatih Şahin'in E: 2005/245 sayılı dosyada 26.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[121] Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vekili Av. Fatih Şahin'in E: 2005/245 sayılı dosyada 26.07.2005 tarihli savunma dilekçesi
[122] Danıştay 6. Daire'nin E: 2005/2187 sayılı dosyada 17.08.2005 tarihli kararı
[123] Danıştay 6. Daire'nin E: 2005/1196 sayılı dosyada 24.08.2005 tarihli kararı
[124] Danıştay 10. Daire'nin E: 2005/6613 sayılı dosyada 01.09.2005 tarihli kararı
[125]Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu'nun 11.09.2005 tarihli Bursa toplantısı kararı
[126]DİDDGK'nun E: 2004/2341 K: 2005/3280 sayılı dosyada 22.12.2005 tarihli kararı
[127]Danıştay 1. Daire'nin E: 2005/1377 K: 2006/83 sayılı dosyada 24.01.2006 tarihli kararı
[128]Gemlik Belediyesi'nin 17.02.2006 tarih, 02-25-2005/226 sayılı yazısı
[129]Danıştay 10. Daire'nin E: 2005/6613 sayılı dosyada 08.02.2006 tarihli kararı
[130]Bursa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün 22.02.2006 tarih, B-16/147 no.lu B Grubu Emsiyon
İzin Belgesi
[131] Cargill'e, Bursa İl Mahalli Çevre Kurulu'nun 22.02.2006/02 tarih ve no.lu izniyle verilen Deşarj İzin Belgesi
[132]Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığı'nın 22.02.2006 tarih ve 1102 sayı verdiği, Bursa Milletvekili M. Altan Karapaşaoğlu'nun yasa teklifi metni
[133]Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin 28.04.2006 tarih, B.02.0.HUK.641.02S-2065-1666/3020 sayılı yazısı
[134]Başbakanlık Hukuk Müşavirliği'nin 23.05.2006 tarih, B.02.0.HUK.641.02S-2005-1666/4559 sayılı yazısı
[135]TBMM Tutanakları, 06.05.2006 tarihli 22. Dönem 4. Yasama Yılı 111. Birleşim tutanağı
DİDDGK'nun YD İtiraz: 2006/447 sayılı dosyada 23.06.2006 tarihli kararı
[137] Cumhuriyet Gazetesi'nin 23 Haziran 2006 tarihli sayısı
[138] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Hazırlık No: 2005/111 Hz.B.(Z.E.) Takipsizlik No: 2006/3 ve
Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin YD İtiraz No: 2006/451 sayı ve 11.07.2006 tarihli kararı
[140]Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2005/245 sayılı dosyasında Davacılar Vekili Arabacı'nın 31.08.2006 tarihli dilekçesi
[141] Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin E: 2006/1138 K: 2006/1464 sayılı dosyada 12.09.2006 tarihli kararı
[142]Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün 13.09.2006 tarih ve ÇED-398 sayılı yazısı
[143] Av. A.Arabacı'nın Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki E: 2005/245 sayılı dosyaya 25.09.2006 tarihinde verdiği esas hakkında son beyanlar
Referans Gazetesi 7 Ekim 2006 tarihli sayısı
DİDDGK'nun YD İtiraz No: 2000/1108 sayılı dosyada 12.10.2006 tarihli kararı
[146]TBMM 22. Dönem 5. Yasama Yılı, Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu'nun 19.10.2006 tarih E:
2/762 K: 58 sayılı kararı
[148] Cumhuriyet Gazetesi'nin 05.11.2006 tarihli sayısı
Bursa 1. İdare Mahkemesi'nde E: 2006/2445 sayılı dosyaya davacıların 7 Kasım 2006 tarihli dilekçesi 
[150] TBMM 22. Dönem 5. Yasama Yılı 21. Birleşim 21.11.2006 tarihli tutanak
[151]TBMM 22. Dönem 5. Yasama Yılı 22.11.2006 tarihli 22. Birleşim tutanağı
[152]Danıştay 6. Daire'nin E: 2005/1196 K: 2006/5540 sayılı dosyada 27.11.2006 tarihli kararı
[153]Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2005/245 K: 2006/627 sayılı dosyada 06.12.2006 tarihli kararı
[154]Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin E: 2006/2629 K: 2006/2173 dosyada 20.12.2006 tarihli kararı
[155]Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin 12.12.2006 tarihli YD İtiraz No: 2006/860 sayılı kararı
[156] Anayasa Mahkemesi'nin E:2005/89 K:2006/120 sayılı dosyada 22.12.2006 tarihli kararı
[157]Anayasa Mahkemesi'nin E:2005/89 K:2006/120 sayılı dosyada 22.12.2006 tarihli kararı
[158]Danıştay 6. Daire'nin E: 2005/1195 K: 2006/6595 sayılı dosyada 25.12.2006 tarihli kararı
[159]Danıştay 6. Daire'nin E: 2005/2187 K: 2007/236 sayılı dosyada 22.01.2007 tarihli kararı
[160]Davacıların Bursa Nöbetçi İdare Mahkemesi Başkanlığı'na 08.02.2007 tarihli dilekçesi
Bursa Tarım İl Müdürlüğü'nün 20.02.2007 tarih, 4885 sayılı yazısı
[162] Danıştay 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı dosyada 27.02.2007 tarihli kararı
[163]Danıştay 6. Daire'nin E: 2006/2467 K: 2007/1368 sayılı dosyada 07.03.2007 tarihli kararı
[164]Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin E:2007/158 sayılı dosyada 23.03.2007 tarihli kararı
[165]Bursa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün valilik makamına yazdığı 09.05.2007 tarih ve 260 sayılı yazısı
[166] Bursa Valiliği'nin, DİDDGK'nun E: 2001/267 K: 2001/627 sayı, 14.09.2001 tarihli kararına düzeltme talebi
[167]
[168] . .. Bursa İl Özel İdaresi, Sağlıkve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığı'nın 15.06.2007 tarih ve 967 sayılı yazısı
[169] Av. Metin Günday'ın Cargill adına DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı dosyada
03.07.2007 tarihli temyiz dilekçesi
[170] Başbakanlık Hukuk Müşvairliği'nin DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı dosyada 09.07.2007 tarihli temyiz dilekçesi
[171] Başbakanlık Hukuk Müşvairliği'nin DİDDGK'na 10. Daire'nin E: 2005/6613 K: 2007/740 sayılı
dosyada 09.07.2007 tarihli temyiz dilekçesi
[172] Bursa 8. İcra Dairesi'nin 2007/1957 sayılı dosyada Av. Ali Arabacı adına 19.07.2007 tarihli icra emri
[173] . .... Bursa İl Tarım Müdürlüğü'nün Bursa İl Özel İdaresi'ne 26.09.2007 tarih 43250 sayılı yazısı
[174]AKP Bursa Milletvekili M. Altan Karapaşaoğlu'nun 16.01.2008 tarihli kanun teklifi
[175] Referans Gazetesi'nin 17.01.2008 tarihli sayısı
[176]Bursa 3. İdare Mahkemesi'ndeki E: 2007/1338 sayılı dosyaya Bursa Valiliği'nin 21.01.2008 tarihli yanıtı
[177]ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras'ın 28.01.2008 tarihli basın açıklaması
[178]Cargill'in Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin E: 2007/1338 K: 2008/173 sayılı dosya için 03.04.2008 tarihli temyiz başvurusu
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin E: 2007/6404 K: 2008/7002 sayı, 26.05.2008 tarihli kararı
[180]Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin E: 2008/13174 K: 2008/15017 sayılı dosyada 04.12.2008 tarihli ilamı
[181]Danıştay 10. Daire'nin E: 2008/2542 sayılı dosyada 24.09.2008 tarihli kararı
[182]Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin E: 2009/44 sayılı dosyada 14.01.2009 tarihli kararı
[183]Danıştay 6. Daire'nin E: 2007/1026 K: 2009/415 sayılı dosyada 19.01.2009 tarihli kararı
[184]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 2009/93 K: 2009/166 sayılı dosyada 20.02.2009 tarihli kararı
[185]Bursa 2. İdare Mahkemesi'nin E: 2009/48 K: 2009/165 sayılı dosyada 20.02.2009 tarihli kararı
[186]Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E: 2009/12 K: 2009/98 sayı, 02.04.2009 tarihli kararı
[187]Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin E: 2009/44 sayılı dosyada 08.04.2009 tarihli kararı
[188] Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin YD İtiraz: 2009/393 nolu dosyada 30.04.2009 tarihli kararı
[189]Bursa Bölge İdare Mahkemesi'nin YD İtiraz: 2009/406 sayılı dosyada 07.05.2009 tarihli kararı
[190]AİHM'nin 25680/05 başvuru numarası üzerinden 02.06.2009 tarih ve ECHR-L3.1R.Tur sayılı yazısı
[191] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin E: 2007/6404 K: 2008/7002 sayılı dosyada 26.05.2008 tarihli kararı kararı
[192]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun E: 2009/12 K: 2009/98 sayılı dosyada 25.11.2009 tarihli kararı
[193]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun E: 2009/12 K: 2009/98 sayılı dosyada 25.11.2009 tarihli kararı
[194]Anayasa Mahkemesi'nin E:2007/23 K:2011/64 sayı, 14.04.2011 tarihli kararı
[195]Anayasa Mahkemesi'nin E:2008/35 K:2011/65 sayı, 14.04.2011 tarihli kararı
[196]Danıştay 10. Daire'nin E:2008/2542 K:2012/1179 sayılı, 26.03.2012 tarihli kararı
[197]HSYK Genel Sekreterliği'nin 90836726-101-01-16-3857-2012/2719/3399 sayı ve 23.01.2013 tarihli yazısı
[198]Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E: 2012/11 K: 2013/4901 sayı ve 18.03.2013 tarihli kararı
[199]DİDDGK'nun E: 2007/2280, K: 2012/1144 sayılı 17.09.2012 tarihli kararı
[200]Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkmeesi'nin E. 2013/398 K: 2014/173 sayı, 06.05.2014 tarihli kararı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder