15 Aralık 2018 Cumartesi

Türkiye Muasır Medeniyet Seviyesinin Üstüne, Eğitim Sistemsizliği Yüzünden Ulaşamadı! "DESAM" Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Gürkan AVCI (Basın-Ankara, 15.12.2018)

DESAM: Türkiye Muasır Medeniyet Seviyesinin Üstüne, Eğitim Sistemsizliği Yüzünden Ulaşamadı!
Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) “Türkiye’nin Muasır Medeniyet Seviyesinin Üzerine Çıkma Hedefinde Milli Eğitimin Eleştirisi” gündem ana temasıyla Ankara Kocatepe ofisinde toplandı.
Türkiye Muasır Medeniyet Seviyesinin Üstüne,
Eğitim Sistemsizliği Yüzünden Ulaşamadı!
DESAM mütevelli heyet üyeleri ve yönetim kurulu ile davetli düşünce kuruluşlarının murahhas üyelerinin, akademisyenler, uzman eğitimciler ve iş insanlarının iştirakiyle gerçekleşen toplantının kapanış/sonuç oturumunda konuşan DESAM Başkanı Gürkan Avcı, “İlkel, kaba ve yapboz bir milli eğitim vizyonumuz olduğu için büyük devlet ve muasır millet olma parametrelerini bir türlü yakalayamadık. Ehil ve liyakat sahibi şahıslar yerine torpilli, fanatik partili-ideolojik kişileri iş başına getirdiğimiz için eğitimde ciddi miktarda vakit ve kan kaybettik. Türkiye’nin eğitimde deneme yanılma politikası gütme lüksü artık kalmadı. Yapılacak her hatalı reformun yüz yıla bedel etkisi olacak ve vahim sonuçlar doğuracaktır. Önümüzdeki iki-üç yılda atacağımız adımlar Türkiye’nin yüz yılın kalanında nerede olacağını belirleyecektir” dedi.
Türkiye’nin eğitimde büyük hüsran ve başarısızlıklar yaşadığını; kişi başı 10 bin dolarlık ekonomiden 20 bin dolara doğru bir başarı destanı yazılacaksa bunun ancak eğitim sistemini yüzyıla taşıyarak, 20 milyon öğrenciyi ve 1 milyonluk eğitimci ordusunu yanına alarak mümkün olabileceğini kaydeden Gürkan Avcı, şunları söyledi;
DERS SAATLERİ VE TATİL SÜRELERİ KISALTILMALI, SINAV VE ÖDEV SAYISI AZALTILMALIDIR
Türkiye eğitim sistemini ve sosyal politikalarını reel politikle dönüştürerek Milli Eğitim Bakanlığını yetenek kuluçka makinasına çevirebilir. Türkiye bilimsel, tamamen parasız, demokratik, özgün ve sofistike bir eğitim sistemiyle dünyanın en ünlü ve saygın ekonomisini yaratabilir. Türkiye eğitim reformlarına işin mutfağında başlayarak hem ders saatlerini ve tatil sürelerini kısaltmalı hem de sınav ve ödev sayısını azaltmalıdır.
BİR İŞ ADAMININ ÇOCUĞUYLA İŞÇİNİN ÇOCUĞU AYNI OKULDA OKUR HALE GELMELİDİR
Okullarımızın eğitim kalite standardını eşitleyerek bir iş adamının çocuğu ile bir işçinin çocuğunu aynı sınıfta yan yana okur hale getirmeliyiz. Herkes için eşit ve adil eğitim fırsatları yaratmalıyız. Ayağı yere basan yenilikçi reformlar yaparak gençliğin değişim ruhunu güçlendirerek başarıya hedeflemeliyiz.
YARDIMCI DERS KİTAPLARI VE OKUL YEMEĞİ DE ÜCRETSİZ VERİLMELİDİR
Ücretsiz ders kitabı, okul sütü gibi başarılı politikalar geliştirilip yaygınlaştırılarak tüm yardımcı ders kitapları, eğitim kırtasiyesi ve takviye dershaneleri de ücretsiz bir şekilde sunmalıyız. Okul kantin ve kafeteryalarında sağlıklı yemekler ve taze meyve ücretsiz bir şekilde her çocuğumuza ikram edilmelidir.
HER OKULDA HEMŞİRE, DOKTOR, PEDAGOG, PSİKOLOG İSTİHDAM EDİLMELİDİR
Her okulda birer uzman hemşire/doktor/pedagog/psikolog dönüşümlü olarak istihdam edilmeli; her türlü sağlık sorunlarına, ruhsal, zihinsel ve bedensel gelişim geriliklerine yönelik ciddi bir takip ve rehberlik hizmeti verilmelidir. Çünkü okullarda çocuklar arasında yaşanan sosyal yoksulluk/yoksunluk, imkânlara ulaşmada eşitsizlik ve temel hizmetlerin yetersizliği eğitim sisteminin verim ve başarısını çökerten en güçlü etkenlerdir.
HER ÇOCUK HAYATA EŞİT BAŞLAMALIDIR
Kaliteli eğitime sadece parası olanlar ulaşabiliyor. Türkiye’de doğan her çocuk mensubu olduğu sosyal ve siyasal sınıfından bağımsız olarak hayata eşit başlamalı ve eğitim hayatının sonuna kadar bu eşitlik kesinlikle sağlanmalıdır. Bu sağlanamaz ise, gençlerimiz dünyadaki diğer akranları karşısında bireysel benlik ve bağımsızlıklarını geliştiremez; vatandaşı oldukları ülkesine, içinde yaşadıkları milletine; aile, okul ve evlilik gibi temel kurumlarına duydukları bağlılıkta dengesizlik ve hayata dair yaygın bir memnuniyetsizlik yaşamaya devam ederler.
ÖĞRETMENLİK EN SEÇKİN VE SAYGIN MESLEK HALİNE GETİRİLMELİDİR
Ardından en çağcıl bir mesleki formasyon ve mükemmel bir üniversite eğitimiyle çok özel ve çok özgün milli bir öğretmen yetiştirme politikası hayata geçirmelidir. Ülkemizin en yetenekli ve zeki gençleri tıp, hukuk, mühendislik eğitimi yerine öğretmenlik mesleğini büyük bir aşk ve idealle tercih eder hale getirilmelidir.
2023, 2053, 2071 MİLLİ HEDEFLERİ BAŞARILI BİR MİLLİ EĞİTİMLE MÜMKÜN OLUR
Türkiye zorunlu eğitim sürecini böylesi bir eşitlik ve sosyal şefkat kapsayıcılığıyla taçlandırmalıdır. Türkiye böyle bir eğitim sistemiyle gerçek bir diriliş ve kutlu bir devrime ancak sahne olur. İşte o zaman herkes ülkesi için elini taşın altına hakikatle koyar ve yardıma koşar.
Güçlü, dirençli ve başarılı bir millet, özgür, müreffeh ve bağımsız bir devlet böylesi bir eğitim sisteminin inşasıyla ve böylesi bir insan sermayesinin ihyasıyla mümkün olur. Bu sayede hızlı ve derinlikli bir sistemsel dönüşüm gerçekleştirerek dünya liderliğine koşar adımlarla gideriz. Tüm medeni göstergelerde dünya sıralamalarının tepesinde yer alır, dünyadaki yoksulluğun, açlığın, savaşın önüne geçerek sorumluluk alan necip bir millet, saygın ve lokomotif bir devlet o zaman olabiliriz. Eğitimde önceliğimiz bunlar olmalıdır.
Çağdaş, demokratik ve özgün bir milli bir eğitim sisteminin inşasını sağlamadan talip olunan 2023, 2053 ve 2071 gibi milli hedefleri yakalamak ve korumak mümkün değildir. Yoksa Türkiye'nin var olan stratejik avantajları da riske girer. Fatih projesi başta olmak üzere bir çok eğitim politikasındaki ölçüsüz devlet müsriflikleri eğitim vizyon kapasitemizi sürekli geriye götürmektedir.
Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmış bir Türkiye demokrasi, insan hakları, kadın ve çocuk hakları, çevre gibi jenerik tüm başlıklarda en gelişmiş standartları yukarıya taşıyarak oluşabilir. Böylesi ideal bir hayat alanı inşasında temel referans güçlü ve çağdaş bir eğitim sistemi olacaktır.
EĞİTİM REFORMLARI VERİYE DAYALI YAPILMIYOR
Eğitimde başarı ve verimi yakalayamıyor olmamızın temel nedenlerinden birisi de yapılan reformların veriye dayalı olmamasıdır. Bir diğer nedeni ise tüm eğitim paydaşlarının fikir ve katkılarını almadan ve pilot uygulama yapmaksızın alelacele hayata geçirmemizdir. Türkiye’de reform deyince akla gelen ilk milli eğitim sistemidir.
Küreselleşen dünyada her şey hızla değişiyor, eğitimde. Değişen yaşam doğasına hazır ve uygun nesiller yetiştirmek elbette gerekiyor. Fakat bizim ülkemizde sorun tespiti bilimsellikten uzak, ihtiyaç analizi yapılmamış, çözüm geliştirme perspektifi eksik, verileri belirsiz bir anlayışla kapalı kapılar ardında pedagojik bir vizyon yerine ideolojik bir kaygıyla kararların alındığı bir eğitim reformu ahlakımız var.
Böyle olduğu için de Türkiye’de her iktidar, her bakan hatta her bürokratik kadro değişiminde ve aklımıza estikçe her yıl ve apansızca milli eğitimin rotası ve genetiği değişiyor. Her gelen Milli Eğitim Bakanı kendi kadrosu, öncelikleri ve dar kadrolarınca tercüme odalarında hazırlanmış çözüm yol haritaları ile geliyor.
CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA 78 MİLLİ EĞİTİM BAKANI DEĞİŞTİ
Sıkıntı şu ki, Cumhuriyet tarihi boyunca son 98 yılda 78 milli eğitim bakanı geldi. Ortalama 1.2 yıla bir bakan düşüyor. Dolayısıyla 1.2 yılda bir eğitimde reformdan söz ediyoruz. 78 milli eğitim bakanı arasında eğitim sisteminin mutfağında yetişmiş, eğitimden hakkıyla anlayan bakan sayısı ise o kadar az ki. Böyle olduğunda da hem dünya klasmanında hem de kendi içimizde eğitim sıralamalarında yıllar itibariyle geriye gidiyoruz.
Diğer taraftan, eğitime harcanan bütçe, harcanan para artıyor ama bu artış daha çok enflasyon sebepli. Milli eğitime ayrılan 113 milyar TL bütçe, milli gelirin ancak yüzde 2.5’i. Milli Eğitim bütçesindeki yatırım oranı yüzde 8. Bu çok yetersiz bir oran. Gerek genç nüfusu gerekse eğitim sistemindeki sorunları bizimle mukayese edersek kat kat düşük olan İsveç, İsrail, Danimarka gibi ülkeler milli gelirlerinin yüzde 7-8’ini milli eğitime ayırıyor.
Türkiye’de okullaşma oranları artıyor, okul binalarının kalitesi fiziksel imkanları iyileşiyor. Tüm bunlarda iyiye giden bir durum söz konusuyken eğitimde kalite ve başarı gittikçe düşüyor. Bunu sorgulamak lazım. Türkiye bilim ve aklın rehberliğinde bir eğitim sistemi için ortak akla ve veriye dayalı reformlar yapmalı. Türkiye kendi kültür, tarih ve önceliklerini göz önünde bulundurarak dünyadaki başarılı eğitim sistemlerini inceleyip kendi özgün eğitim sistemini oluşturmalıdır.
MİLLİ EĞİTİM ŞURASI DERHAL DEVREYE SOKULMALIDIR
Türkiye derhal geleneksel şura geleneğini devreye sokmalıdır. Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk olmak üzere Milli Eğitim Bakan Yardımcılarımız Sayın İbrahim Er, Sayın Mustafa Safran, Sayın Mahmut Özer ve Sayın Reha Denemeç beyefendilere önemle ve dikkatle çağrıda bulunuyorum. Milli Eğitim Şurası çözümün ana kilididir.
Milli Eğitim Şurası çok çok önemli. Bizim tarihi şura geleneğimizde kapıyı herkese, her paydaşa, her fikre açmak vardır. İlgili herkes gelir ve sorun bütün boyutlarıyla demokratik bir şekilde masaya yatırılır ve herkes çözüm önerisini ortaya koyar. O şurada benimsenen çözümler ve yol haritaları pilot uygulama ile hayata geçirilir ve akabinde rehabilite edilerek modellenir ve tüm ülkeye uygulanır. Milli eğitimde şura geleneğini kurtuluş savaşı koşullarında bile işleten Türkiye’nin muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma savaşımında da Şura kültürünü özüne sadık kalarak sürdürmesinde büyük faydalar görüyorum. Şurada her kese kapılar açılmalı, bunu başarabilirsek eğitimdeki bütün sorunların çözümünün kendi birikimimizde zaten mevcut olduğunu görürüz.
DES Genel Merkezi <des.genelmerkez@gmail.com> Cmt 15.12.2018, 08:59-
Referans/Kaynak: ANKARA, Ulusal Haber & Ulusal Ajans

12 Aralık 2018 Çarşamba

ADD "TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAHİPSİZ DEĞİLDİR!" -Savaş meydanlarında, Mustafa Kemal’in askerlerinden okkalı tokat yiyenler; strateji değiştirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma hayallerinden vazgeçmeyenlere önemli bir ayrıntı: Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ (ADD) "TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAHİPSİZ DEĞİLDİR!"
10 Aralık 2018-Pazartesi, Ankara 
Gazeteler.ADD Genel Merkez ve Ajanslar
"Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eşsiz liderliğinde; emperyal güçlerin bozguna uğratılmasının sonucu kurulmuştur.
Savaş meydanlarında, Mustafa Kemal’in askerlerinden okkalı tokat yiyenler; strateji değiştirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma hayallerinden vazgeçmeyenlere önemli bir ayrıntıyı hatırlatırız: Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Atatürkçü Düşünce Derneği; emperyal güçlerin, yerli işbirlikçiler eliyle uygulamaya koyduğu planları ve uygulayıcılarını bir bir ifşa etmektedir.
Bizler inanıyoruz ki:
“Bir ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke için kurtuluş yoktur.”
Demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi saygın ve değerli kavramlar kullanılarak yürütülen pek çok operasyonu yaşadık, gördük. Yapılan tüm operasyonlar, ATATÜRK CUMHURİYETİ’ni yok etme amaçlı olmuştur. Cumhuriyet kazanımları ve ülkemizin dirliği tarihin en ağır, en sinsi saldırısı altındadır.
Büyük Atatürk’ün bizzat kurduğu T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı makamına atanan şahsın; Büyük Önder’in bedenen aramızdan ayrılışının 80. yıl dönümünde; Atatürk, Cumhuriyet, vatan, millet ve insanlık düşmanı “püsküllüyü” resmen ziyaret etmesi ve “püsküllünün”; “şeyhülislam hazretleri hoş geldiniz” sözleriyle karşılanması gelinen vahim noktanın kanıtıdır.
Açıkça söylüyoruz ki bu ziyaretin denk getirildiği gün “insani” ve “tesadüfi” olmanın ötesinde işaretler barındırmaktadır.
“Püsküllüyü” ziyaret, yapıldığı gün ve yapılış biçimiyle hiç kuşkusuz Atatürk Cumhuriyeti’ne açıkça bir meydan okumadır. Diyanet İşleri Başkanı, burada sadece, zavallı bir sözcü ve zavallı bir aracıdan ibarettir.
Atatürk Devrimi’ne asıl meydan okuyanlar, Diyanet İşleri Başkanı’nı bu göreve atayanlar, Onu savunanlar ve püsküllüyü koruyanlardır.
Atatürk Cumhuriyeti’nin başına “püsküllü bela” olanlar, elbette demokrasinin de gereği olarak tarihteki yerlerini alacaklardır. Tarih; “geldikleri gibi gidenlerle” doludur. Unutulmamalıdır ki tarih, gerçek hüküm vericidir.
Atatürk Cumhuriyeti ile kavgalı zihniyet, Osmanlıcılık hayalini açığa vurmuştur. Yeni Osmanlıcılık hevesiyle, bölgesel sorunları alevlendirenler ülkemizin geleceğini tehdit eden uygulamalarını da sürdürmektedir.
Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan gerici eğitim sistemi, bugün siyasi iktidarın öncelikli projesidir.
Okullarımız; laik, karma ve bilimsel eğitim anlayışından kopartılarak medreseye dönüştürülmektedir.
Ey siyasiler; iktidardakiler ve muhalefettekiler;
Bugüne kadar, oy uğruna göz yumduğunuz yanlışlıklara artık dur deyin, izin vermeyin, kötü gidişe ortak olmayın!
Unutmayınız ki laikliğin yok olması ve bilimsel eğitimin ortadan kaldırılması bir gün sizleri de sarsacak, tarih sahnesinden silinmenize neden olacaktır. Laikliğin zedelenmesi siyasi çoğulculuğu ve demokrasiyi bitirecektir.
Sevgili Yurttaşlarımız; gelin hep birlikte demokratik haklarımızı kullanalım; kendi seçim çevrelerimizden başlayarak oy verdiğimiz ya da vermediğimiz bütün siyasileri yakın takibe alalım; baskı unsuru olalım, doğruyu yaptıralım. Aklın ve bilimin gereğini yerine getirelim. Ülke yönetimine müdahil olalım.
ADD olarak, ulusal ve yerel bazda “siyaseti izleme platformu” oluşturarak; Atatürkçü Düşünce’nin ışığından siyasilerin de yararlanmasını sağlayacağız. Ümit etmekteyiz ki böylece, yanlışlıklara geçit verilmeyecek; vekiller kendilerini seçenleri dinleyerek, Atatürk kazanımlarına yüreklice sahip çıkabileceklerdir… Başka çare yoktur.
Laik Cumhuriyet yoksa; demokrasi de yok, yurttaş da yok, özgürlükler de yoktur."
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU