İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) tarafından Çankaya - Balgat ofisinde düzenlenen “2019’da Değişen Tehditler ve Türkiye’nin Çıkış Stratejileri – 2” başlıklı seminerde yine güncel değerlendirmeler ele alındı.
“Türkiye’nin mevcut sınırlı kaynaklarını verimli ve çağın gereklerine uygun kullanarak çocuklarına parlak bir gelecek hazırlaması en büyük ödevidir. Bu anlamda sayıları 5 bine dayanan İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesinin yüzde doksanını Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, Yüksek Teknoloji, Tarım ve Hayvancılık okullarına/liselerine dönüştürmesi gerekmektedir” şeklinde konuşan İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, düzenlenen tartışmalı toplantıda şunları kaydetti:
İmam Hatip Okulları Acilen Dönüştürülmelidir!
Önerimi, İmam Hatip okullarını siyasi polemik konusu yapmak gibi bir lüksümüzün de kalmadığını hatırlatarak sunmak istiyorum. Spor lisesi, Sağlık lisesi, Sosyal liseler yahut güzel sanatlar lisesi değil özellikle İmam Hatip okulları gerek yapısal ve nitelik gerekse insan kaynağı açısından dönüşüm için en stratejik uygunluğa sahiptir.
İmam Hatip okullarının Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, İleri teknoloji, Tarım ve Hayvancılık vb liselerine dönüştürülmesi yoksul ve eğitimsiz bırakılmış ezgin halk çocuklarına kaliteli eğitim fırsatı sunacak, onları dünyaya bağlayacak, potansiyellerini ortaya çıkaracak, onların önünü açacaktır.
Dönüşüm sırasında ihtiyaca göre İmam Hatip okullarının bir kısmı bırakılacaktır ki geçmiş yıllarda da İmam Hatip okulları zaten ülkemizin ihtiyacı gereği kurulmuştur. Artık bu ihtiyaç büyük oranda ortadan kalkmış ve her eğitim basamağında dini eğitim almanın önündeki engeller de kalmamıştır. 2012 yılından itibaren aileler çocukları İmam Hatip okulunda okumasalar dahi Kur'an-ı Kerim, Siyer ve Temel Dini Bilgiler gibi takviye dersleri seçerek çocuğuna aldırabiliyor, alternatif sistemlerde çok fazla.
Bugünün Türkiye’sinin ihtiyacı yüksek teknoloji ürünleri, katma değerli inovasyonları tasarlayabilen gençlerdir. Bugünün Türkiye’sinin ihtiyacı tam donanımlı mühendisler, formasyonu güçlü iktisatçılar, dünyanın en iyi yazılımcıları, en birikimli tarım ve hayvancılık girişimcileridir.
DÜŞÜK TEKNOLOJİ VE KATMA DEĞERİ YETERSİZ ÜRETİM KAPANINDAN KURTULACAĞIZ!
Türkiye sadece inşaat, turizm ve lojistikle kalkınamaz ve güçlü bir ekonomiye sahip olamaz. Türkiye düşük teknoloji ve katma değeri yetersiz üretim kapanından ancak böyle kurtulabilir.
Yeniçağın eğitimi inovasyona dayanıyor. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın çocuklarımıza daha reel yüksek hayaller ve gerçek hayata dokunan kısa ve orta vadeli hedefler sunması gerekiyor. Eğitim sistemimizin ortada olmayan bir şeyi tahayyül ettirmeye değil bir değer ortaya koymaya ihtiyacı var. Bu değerin katma değerler üreten bir değer taşıması da gerekiyor. Eğitim sistemimizin standart nitelikleri olması, bilgi ve sentezlere özgürce ulaştırması, icat, inovasyon ve patent üretmesi gerekiyor.
İfade ettiğim gibi bugün bilgi toplumu yüzyılında, dijital çağda yaşıyoruz. Türkiye’nin dijital çağda bilgi toplumu hedefini yakalayabilmesi için teknoloji ve yüksek katma değerli ürünler üretmesi gerekir. Aksi halde toplum olarak akıllı telefonlara, tablet ve bilgisayarlara günde 8 saat harcayarak, en yeni teknolojik ürünlerin müşterisi, tüketicisi olarak bilgi toplumunu yakaladık diyemeyiz. Bilim Türk toplumunda, toplumu ilgilendirmeyen salt bilim adamlarının ve batının işi olarak kabul ediliyor. Halk, yalnız bilimin ürünü olan teknoloji ve yenilikler ile ilgileniyor. Dünyanın en gelişmiş uçaklarıyla donatılmış Türk Hava Yolları'yla övünmek 21. Yüzyıla ortak olmak demek değildir. Her şeyiyle yerli üretimle yapılmış, son teknoloji ürünü bir Samsung cep telefonu yapmaktır. Biz bunu yapacak bir milletiz. Geçmişte defalarca yaptık.
Türkiye’nin gelişmesi, zenginleşmesi, refah ve barış üretebilmesi için çok çok acilen sayıları 5 bine dayanan, bir buçuk milyona yakın öğrencinin eğitim gördüğü İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesinin yüzde doksanını Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, İleri teknoloji okullarına/liselerine dönüştürmesi gerektiğine inanıyorum. Hükümetin teknokent ve teknopark sayısını ve buralara verdiği destekleri artırarak bir gelişme ve teknolojik bir ilerleme yakalayamayacağını düşünüyorum ki sonuçlara bakarsak ne kadar haklı olduğum ortadadır. Böylesi yanıltıcı yatırımlar yerine uzun vadeli ve derinlikli çözümler üretmeliyiz. Türkiye’nin ileri teknoloji, tarım – hayvancılık, yazılım vb ürünleri tasarlayabilen gençlerin sayısını artırmaya, katma değeri olan ürün ihracatı oranını yükseltmeye ihtiyacı vardır.
YOKSUL HALK ÇOCUKLARINDAN MÜTEŞEBBİS YETİŞTİRECEĞİZ!
Bu ülkenin dezavantajlı ailelerinin yavruları, fakir halk çocukları ulusal ve küresel iş piyasasında işsiz kalmayacak, ucuz iş gücü olmayacak, ara elemanlığa sıkışmayacak ve yenidünyanın yeni iş ve mesleklerinde kariyer ve terfi imkânı bulacak belki de bu topraklar yüzbinlerce başarılı müteşebbis çıkaracak ve hayatlar kurtaracaktır.
Bu liselerde Anadolu’muzun en ücra köylerinden, kentlerimizin yoksul semtlerinden çıkacak en zeki çocukların okuması sağlanacaktır. Bu liselerdeki müfredat ağırlıklı olarak uygulamaya dönük olacak ve tatillerde bulunduğu ilin üniversitesi ile işbirliği içinde, hocalarının dönüşümlü dersler vermesi sağlanarak, okul yöneticilerinin akademisyenlerden seçildiği, en gelişmiş yabancı dil öğrenme tekniklerinin uygulandığı 21. Yüzyılın cesur, ahlaklı ve kendine güvenen necip gençlerimizin yetiştirildiği okullar haline gelecektir.
Yeniden büyük, güçlü, müreffeh olmak için huzur, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu Türkiye için İmam Hatip okullarının dönüştürülmesi gerekmektedir. Türkiye’nin yüzyılın kalanında nerde olacağı bu tür vizyoner açılımlar ve büyük reformlarla belli olacaktır. Dezavantajlı halk çocuklarına; Çankaya’da, Şişli’de, Karşıyaka’da kolejlerde okuyan şanslı ve ayrıcalıklı çocuklar kadar; güzel bir gelecek hazırlama mecburiyetimiz vardır.
TAŞRA ÜNİVERSİTELERİMİZİN EĞİTİM KALİTESİ DE ARTACAK!
Sayıları 200’ü geçen üniversitelerimiz nitelikli eleman yetiştirmekte yetersiz kalıyor. Milyonlarca öğrencimizin ve ailelerinin oyalandıkları ve işsizlik kervanına katılmadan önce zaman kazandıkları üniversitelerimizce verilen milyonlarca diploma maalesef enternasyonal anlamda akreditasyon değeri taşımıyor. İşte bu durum eğitimdeki kalite sorunumuzun delillerinden birisidir.
Türkiye’de üniversite okumak işsizliği geçici anlamda askıya alıyor o kadar. Taşradaki çoğu üniversitenin kariyer günlerine yerel şirketler dahi rağbet göstermiyor. Çünkü Türkiye’de üniversiteden önceki eğitimde kalite çok düşük. Orta ve lise eğitiminde eğitim kalitesi yükseltilmedikçe üniversitelerimizden nitelikli ve formasyonu güçlü mezunlar vermemiz imkânsız. Taşradaki birçok üniversitede yüksek lisans ve doktora yapmış gençler üniversitelerde istihdam edilmeye devam ederse, bu üniversiteler liseden farksızlaşacak ve kamu kaynakları israf edilmiş olacaktır.
Ekonomi bölümünden mezun olup ekonomi bilmeyen, mühendis diplomasıyla mezun olup endüstri meslek lisesi mezunu düzeyinde teknisyenlik dahi yapamayacak milyonlarca üniversite mezunumuz bulunuyor. Özellikle bu yüzden İmam Hatiplerin çoğunu ileri teknoloji, matematik, tarım ve hayvancılık, ekonomi liselerine dönüştürmek zorundayız. Bu liseden mezun olanların tarım ve hayvancılık, yazılım, mühendislik, ekonomi okuması üniversitelerimizin eğitim kalitesini müthiş derecede artıracaktır. Eğitim sistemimiz, Batının taşeronu ve fason imalat yeri değildir ve olmamalıdır. Hiçbir bağımsız, onurlu ve özgür ülke, gençlerini bir başka ülkede iş bulması için, Avrupa'ya, Amerika'ya, Kanada'ya kapağı atsın diye eğitmez. Beyin göçüne zemin hazırlamaz.
MASTER VE DOKTORALI GENÇLERİMİZE İSTİHDAM ALANLARI AÇILACAK!
Görüldüğü üzere hem kaynaklarımız çok sınırlı hem de ciddi bir kalite sorunumuz bulunuyor ve çok zaman kaybetmiş durumdayız. O yüzden mevcut okullarımızdan bazılarını ve özellikle İmam Hatip okullarını derhal Matematik, Ekonomi, Fen, Yazılım ve Kodlama, Yüksek Teknoloji, Tarım ve Hayvancılık okullarına/liselerine dönüştürmeliyiz. Üniversitelerimizin iktisat, işletme, ekonomi, ziraat, veterinerlik, bilgisayar, bilişim, fen edebiyat, mühendislik alanlarından mezun yüksek lisans diplomalı, doktoralı gençlerimizi bu liselerde öğretici olarak istihdam edebiliriz.
İMAM HATİP’LERE POZİTİF AYRIMCILIK YAPILMASI, KAMUSAL EĞİTİMİ AŞINDIRIYOR!
Bugün 5 bine yakın İmam Hatip ortaokulu ve lisesinde bir buçuk milyona yakın öğrenci eğitim görüyor. Her geçen gün çok sayıda okul, ihtiyaç olmamasına rağmen, öğrenci ve velilerin itirazlarına rağmen imam hatip okullarına dönüştürüldü. İmam Hatip okullarında yüz bini geçkin boş kontenjan bulunuyor ve İmam Hatiplerin yarısına yakını yarı kapasite ile eğitim veriyor. Öğrenciler merkezi sınavlarda tercih etmedikleri halde cebren İmam Hatip okullarına kayıt ediliyor. İmam Hatip okullarında gerek öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gerek sınıf mevcutları diğer devlet okullarına nazaran oldukça düşük. İmam Hatip okullarına dönük rahatsız edici bir pozitif ayrımcılık uygulanıyor. Eğitim bütçesinin aslan payı da İmam Hatip okullarına ayrılıyor.
DİN EĞİTİMİ AİLELERE BIRAKILSA DAHA İYİ OLUR!
Din eğitimi büyük oranda ailelere bırakılması gereken bir konu çünkü ailelerin farklı moral değerleri vardır ve anne babalara çocuklarını istedikleri gibi yetiştirebilme hakkı tanınmalıdır. Devlet eliyle, herkesin vergisiyle belli bir mezhep/itikat ve dini inancın çocuklara dayatılması en başta muasır ve demokratik bir eğitim sistemine sığmaz.
Okullarda din öğreterek başarılı olmuş bir eğitim sistemi yoktur. Ayrıca Türkiye’de bilimsel anlamda din öğretimi başarılı bir şekilde verilemediği gibi Ortadoğu ülkeleri ve Yunanistan hariç dünyada din liseleri olan bir başka ülkede yoktur. Hemen her ilimizde İlahiyat fakülteleri açılmıştır ki bu politikaları da efektif bulmuyorum.
EĞİTİMİ ÇOK CİDDİ ANLAMDA DERT EDİNMEMİZ GEREKİYOR!
Kaldı ki Türkiye’nin sorunu ideolojik bir eğitim değildir. Bu eğitim sistemi işlemiyor. Elimizde çok başarısız olduğumuzu belgeleyen ulusal ve uluslararası veriler var. Herkes eğitimin öneminden bahsediyor ama Türkiye’de eğitimle ilgili ciddi tartışmalar, çalışmalar ve haberler ilgi görmüyor. Herkes eğitim sisteminin başarısızlığından dem vuruyor fakat gerçek anlamda kocaman ülkede beş on kişinin hakiki anlamda dert ettiği bir sorun haline geldi eğitim sistemimiz.
Bu büyük başarısızlığın kimse hesabını sormuyor. Kimse bedelini ödemiyor. Eğitim politikalarını baz alan, ona göre oy veren bir seçmen kitlesi yok Türkiye’de. Oysa günümüzde eğitimi ciddi anlamda dert edinmeyen toplumlar geleceğini de dert etmiyor demektir. Çünkü eğitim gelecek demektir. Eğitim ekonomi demektir. Onur, barış, huzur ve itibar demektir.
Öte yandan küreselleşen yenidünyada ve dijital çağın içinde yaşadığımız günümüzde okulların bir din, ideoloji, yeni bir kişilik, disipline bir karakter ya da telkini bir kimlik kazandırma kabiliyeti kalmamıştır ve mümkün değildir. Çözüm ailededir ve aile eğitimi esas alınmalıdır. Okullarımızda özellikle İmam Hatiplerde çocuklara bir takım dini ve moral değerleri talim ve tedris ettiriyoruz ama okuldan çıktığı anda çocuğun karşılaştığı gerçek hayat daha baskın ve farklı oluyor.
OKULLARIMIZIN TOPLUMUN ÖNÜNDE OLMASI, TOPLUMU DÖNÜŞTÜRMESİ GEREKİYOR!
Türk eğitim sistemi milyonlarca öğrenci, veli ve öğretmenin talepleri dikkate alınmadan hatta onlara rağmen ve hiç durmadan değiştiriliyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde eğitim sistemi tek bir merkezden tek bir kişinin emir komutasıyla yürümüyor. Okulların toplumun önünde olması gerekirken, okulların toplumu dönüştürmesi lazım gelirken Türkiye’de okullar ve eğitim sistemi maalesef toplumun vahametli aynası durumundadır.
Öğretmenlere ve okul yöneticilerine özgün / yeni yöntem ve çözümler denemesine inisiyatif tanımayan katı merkeziyetçi bir eğitim sistemimiz var. Türkiye’de bölgeler arası eğitimde nitelik ve başarı farkı yüzde ellilere yaklaşmış durumda. Çankaya’daki bir okul ile Hakkâri’deki bir okul aynı kitabı ve aynı müfredatı uyguluyor aynı kurallar ve mevzuatla sistemi yönetiyoruz. Öğretmenler mecburi hizmet bölgelerinde çalışmak istemiyor. Oysa mecburi hizmet bölgeleri sürgün yerleri değil, görevde yükselmek için çalışılması gereken yerler olmalıdır.
Hayat sürekli değişiyor. Eğitiminde sürekli değişmesi gerekiyor fakat Türkiye eğitimde reform yapmayı beceremiyor. İmam Hatipler konusunda da öyle. Türkiye’de eğitim sistemindeki değişimler veriye dayanarak yapılmıyor. Örnek uygulamalarla test edilerek, belirli bir data birikimi sağlanmadan ve olgunluğa ulaşamadan ülke geneline bir günde yaygınlaştırılıyor. Reformlar eğitimin paydaşlarına sorulmadan, onların fikirleri alınmadan yapılıyor. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanı Sayın Selçuk, eğitim reformlarını Milli Eğitim Şuralarında demokratik bir şekilde tartışıldıktan sonra hayata geçirse, toplumsal desteğini perçinleyeceği ne kadar doğru bir iş yapılmış olur. Yani toparlarsak Türkiye din, sanat ve kültür ile bilim arasındaki ilişkinin yakınlığını dahası ahlak, sanat ve kültürün sağladığı bilimsel açılımın ve bütünlüğün olanaklarını eğitim sistemi içerisinde gerçekleştirmek zorundadır. Cumhuriyetle birlikte bunun alt yapısı kurulmuştur. Bu politik bir görev değil, bilimsel bir sorundur. Türkiye’nin özgürlük hareketlerinin yalnızca demokrasiyi değil, bilimsel özgürlüğü de kapsaması şart olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder